Öncelikle yazıma geçmeden önce içinde bulunduğumuz, rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluş günleri içerisinde olduğumuzu bir daha hatırlatarak ömür sermayemiz içinde idrak ettiğimiz bu mübarek günlerimiz cümlemizin affına vesile olurken birilerimizin dirilişine Yüce Mevlamız vesile kılmasını niyaz ediyoruz.
Konusu, neme lazımcılık olan bir yazıyı kaleme almak için çok defalar düşündüm. Demek ki kısmet bu güne imiş. Aslında çoğumuzun sınıfta kaldığı, neme lâzımcılık anlayışı yok oluş sürecine giren toplumların yakalandığı salgın bir hastalık türüdür. Bu hastalık günümüz Türkiye Coğrafyası’nda da yaygın hale gelmiştir. Bu gidiş kesinlikle iyi bir gidiş değildir. İnsanımızın bir an önce üzerine serpilmiş bulunan ölü toprağını silkeleyip ; “Yeni Bir Diriliş” ile ayağa kalkması lâzımdır. Milletimizin tarihinde bu hastalığın yaygın hale geldiği dönemlerde, aydınlarımız, uyuyan halkı uyandırmak için durup dinlenmeden haykırmış:
“Kanayan bir yara gördüm mü sızlar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim, Hakkı tutar kaldırırım.”
Diyerek neme lâzımcılık hastalığının reçetesini yazmıştır. Bu reçeteyi çok iyi kullanmak lâzım. Komşusu belediye su şebekesinden kaçak su kullanıyor yâda devletin (devlet te, milletten teşekkül ettiğine göre milletin ) elektriğini çalıyor. Bu kaçağı ihbar edecekken, bana ne kim şikâyet ederse etsin derken, diğer yandan da neme lazımcılık hastalığına düşen bu kimse kendine bir hisse çıkararak, madem benim komşum bu milletin malını çalma hakkı varsa bende çalarım diyor. Böylece haramı kullanma yaygınlaşıyor. Sonuçta belediye ve devlet millete satmak suretiyle alması lazım gelen alacağı alamayınca hizmet edemiyor. Sonuçta, o şehirde, kasabada yâda köyde yaşayanlar kendilerinin hak ettikleri hizmeti, haram yediler yüzünden alamıyor. Böylece kul hakkının en büyüğü ortaya çıkıveriyor.
Yüce Allah’ın Kutlu Elçisi Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Efendimiz; kendi reçetemizi kullanırsak, içinde bulunduğumuz yok oluşa gidişten nasıl ve hangi yollarla kurtulacağımızı bize ne güzel haber veriyor ; “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer eli ile değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Dili ile değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin (reddetsin / ayıplasın) ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78)
İslâm âlimleri genellikle kötülükleri el ile değiştirmenin yöneticilerin, dil ile değiştirmenin ilim adamlarının, kalp ile değiştirmenin de güçsüz kimselerin davranışı olacağını işaret etmektedirler. Ayıplamanın yolu sandıktan geçer. Toplumda kötülüklere karşı bu üçlü davranış tarzı Müslümanların görevi olup, neme lâzımcılığı önleyecek en geçerli yoldur. Yukarıdaki hadiste gösterilen toplumsal kurtuluş yolunun ne kadar önemli olduğu, şu hadisle de uyarı yapılarak pekiştirilmektedir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. “ İnsanımız bu doğru yolları tutarsa, Yüce Allah’ın işaret buyurduğu şu hedefe ulaşacaktır ; “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Ali İmran, 3/139)
Ben Orduzu Kireç Ocağı Cami İmamı olmam hasebiyle Kireç Ocağı mahallesinde ikamet ediyorum. Bizim Mahalleye Göztepe dolmuşları çalışır. Bundan 5 yâda 6 ay önce dolmuşumuz güzergâhında Tandoğan mahallesinde belediyemiz yol çalışmaları yapmaya başladı. Hala da çalışıyorlar. Dolmuşla geçerken yol kenarlarına büyük beton borular koymuşlar ki alt yapı çalışmasında kullansınlar. Zannımca on veya on beş tane vardı. Bir hafta sonra aynı güzergâhtan geçerken bütün beton borular kırılmış gördüm. Dolmuş kaptanına sordum. Kaptanım bu borulara ne oldu böyle kırılmış. Mahalle çocukları kırdılar. Tamam, da yazık değil mi? Günah değil mi? Bunu görenler oldu muhakkak, niye engel olunmadı? Belediyeye yâda polise niye haber verilmedi? Yâda belediyemiz bu boruların kırılmaması için niye önlem almadı?
Müslüman bir kardeşimiz, nerede olursa olsun, karşısında kim olursa olsun hatta babası dahi olsa haksızlık karşısında asla susmayacak ve sustuğu anda, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytana dönüşüverdiğini, asla unutmamalıdır. Bu sebeple nerede bir haksızlık varsa gereken yere bildirmek, haksızlığın önüne geçme adına ne yapması lazım ise yapması her Müslümanın üzerine farzı Ayn’dır. Gerekirse haksızlığı kendi gücüyle durduracak, gücü buna müntesip değilse ihbar ile haksızlıkları haklılıkların yanına devşirecektir. İşte kul olma ve vatandaş olma bunu gerektirir.
Hangi makam ve mevkide olursak olalım. Nerede haksızlık varsa bunu giderme adına bütün kardeşlerimizi bu hususta başarılı çalışmalar yapmanızı tavsiye ederken mail adresime yaptığınız çalışmalar ve sorularınızı beklerim. Yüce Allah’ı sevmek, Peygamberimizi sevmek, dinimizi sevmek, ülkemizi sevmek ve milletimiz sevmek, neme lazımcılıktan kendimizi kurtararak iyi bir kul olma, iyi bir ümmet olma ve iyi bir vatandaş olma bilincini yüce Mevlamız bizlere nasip ve müyesser eyleye! Konumuzu ayet ve hadis mealleri ile noktalayalım.
"Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.”Âl-i İmrân Sûresi (3), 104 "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz."Âl-i İmrân Sûresi (3), 110
Allah Rasülü de: “Bir topluluk çirkin olan bir işi görüp de onu değiştirmedikleri zaman, Allah onları toptan cezalandırır.” (et’Tergıb Ve’t-Terkip: 3/229) “Bir adam kıyamet günü birinin yakasına yapışır. O: Sen kimsin? Niye yakama yapışıyorsun? Der o da: Sen beni bir kötülük üzerine gördün de, beni nehyetmedin!” der. (İbni Hacer El Heytemi, Helal Haram 2/491)
Aslında öğüt vermeyi geliştirebilsek, birçok insan kendine gelecektir. “Bu sana yakışmıyor”, “Ayıp olmuyor mu?”, “Kendine zarar veriyorsun” gibi sözler uyarıcı olur. Bir de kınama, hatta tasvip etmiyorum, bakışı bile birçok insana yetip artacaktır. Zira her insanda biraz insanlık, bir Müslümanlık, biraz da edep hayâ duygusu vardır. Bu duygular tamamen yok olmadan harekete geçmemiz lâzım.
Namuslu insanlar ortaya çıkmazsa, namussuzlar söz sahibi olacaktır. Tepki gösteren kadın, nasıl namuslu kalma hakkını elde ederse, bizler de inancımıza kültürümüze uygun yaşama hakkını ancak duyarlı olmakla elde ederiz.
Atalarımız : “Sövmekle şeytanın sayısı artar” demişlerdir. Buna göre kızmak, köpürmek de çare değildir. Meşru yollarla, meşru çarelere başvurmak görevimizdir. Geç kalırsak onun da çaresi yok. Ev soyulduktan sonra kapı kilitlemenin, namus elden gittikten sonra namus davası açmanın ne anlamı olabilir?
Sevgili peygamberimiz haksızlıklara karşı koyabilmek için Hılful Füdul Cemiyetine girmiştir. Haksızlığa uğrayan Hıristiyan’ın şikâyeti üzerine, yerinden fırlayıp Ebu Cehilin kapısını yumruklamış, hak yerini buluncaya kadar kapıdan ayrılmamıştır.
Çok anlamlı olduğu için tarihi bir olayı hatırlatmak istiyorum. Adamın biri İstanbul’da Çeşme yaptırır ve üzerine “Müslümanlar içemez” yazdırır. Bu ne demek oluyor diye karakola çekerler. Osmanlı çöküş dönemidir. Sebebini sorarlar. Anlatabilmek için Havrada ibadet sırasında Hahamın tutuklanmasını ister. Haham tutuklanınca bütün Yahudiler ayağa kalkar, karakola yığılırlar. Pazar günü ibadet sırasında Papazın tutuklanmasını ister. Papaz tutuklanır, bütün Hıristiyanlar ayaklanır, karakola taşınırlar. Papaz serbest bırakılamadan dağılmazlar. Cuma günü hutbeden sonra İmam’ın tutuklanmasını ister. İmam tutuklanır karakola götürülür. Camide biri öne geçer, namaz kılınır, herkes hiçbir şey olmamış gibi evine işine dağılır, bir kişi gelip de “Bizim hocaya ne oldu, suçu neymiş” demez. O adam şimdi anladınız mı neden “Müslümanlar içemez” yazdırdığı mı? Der.
Bir gün Peygamberimize sorarlar: İçimizde iyiler olduğu halde felâketlere uğrar mıyız? Peygamberimiz cevap verir: Fenalık çoğalırsa evet, böylece artan kötülüğün herkes zarar vereceğini belirtmiştir.
Nuh Peygamberimin, inanmayan, azgınlıkta ileri giden milleti helâk olacaktır. Meleklerin : “Ya Rabbi! Aralarında iyileri giden milleti helâk olacak mı?” diye sorduğu Cenab-ı Allah’ın : “Evet, çünkü onlar kötülüğe mani olmadılar” cevabını verdiği rivayet olunur. Allah : “Fenalıktan vazgeçirenleri kurtardık, zulmedenleri, günah işlemeleri sebebiyle şiddetli azaba uğrattık.” (A’raf Sûresi:165) buyurarak kötülüğe karşı çıkanların kurtulduklarını bildirmiştir.
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
İlahiyatçı-İktisatçı
[email protected]
İlahiyatçı-İktisatçı
[email protected]
05369696634