Mehmet Emin YAĞMUR

Mehmet Emin YAĞMUR

Muhafazakar Müslümanların Seyirci Kaldıkları Açlık ve Sefalet

Yaşlı dünyamızın içinde yaşayan bir bireyi olarak, açlık ve ölüm karşısındaki insanlığın takındığı tutumu anlamakta zorlanıyorum. Bu tutumu meşrulaştıran psikolojik kültürel vasatı düşünemiyorum bile… Hala bu psikolojik ve kültürel vasat ile bir çözüm peşinde koşanların , nasıl tanımlanması konusunda kafam net olmakla beraber, bu çözümsüzlüğe Müslüman kimliği ile bahane arama girişimleri asıl anlaşılamaz olandır… İçimizde sızı gibi yankılanan suskun çığlığımız da bunadır.

           Fakirlik, açlık ve kan ancak vampirlerin kültürel doku haline geldiği bir zemin ve zamana işarettir. Bu tarih neyi ve kimi çağrıştırıyor? Hala uslanmadan Batı’nın bu çirkef ve kokuşmuş yapısını insani temellerine gönderme yapabilecek miyiz? Anlamlandıramıyorum… Tarihi ölüm, kan ve zulüm üzerine kurulu bir düzende açlıktan başka seçenek kalır mı?

            Son zamanlarda Afrikadaki kuraklık ile gelen açlık ve susuzluk sıkıntısına karşılık olarak insanların zihinlerinde “Bu insanlara nasıl yardım yapabiliriz?” var ama bunun yerine “Bu insanlar niye aç kalıyor?” sorusu çok daha anlamlı ve meselenin kökten çözümünü içeren asıl sorudur. Ama bütün zenginliğine rağmen sahip olduklarının ancak milyonda birini açlık çekilen yerlere göndererek vicdanlarını rahatlatanlar bu soruyu ürkütücü bulabilir. Peki, benim Müslüman entelektüel ve aydınım niye bu soruyu sormaz?

              Müslümanın hayata bakışı, olaylara bakışı, Allah’ın dinine bakışı, Rabbin kularına bakışı yeneden tanzim edilmelidir. Müslüman nerede hata yapıyor? Müslümanlar daha baştan itibaren yani yenilginin başladığı tarihten itibaren yanlış soruların peşine düşüyorlar… Yanlış mecralarda geziniyorlar…Ve halen yanlış sorularda ısrar ediyorlar… Halbuki doğru soruyu sormaya başlayarak yeni bir başlangıç imkânı sağlanabilir… Ama nerede o doğru soruyu soracak vicdan sahipleri? Hayatı başkalarının kurtuluşu üzerine bina eden Müslüman zihin, kendi kurtuluşunu arayacak zemin ve zamana sahip değil…


              Müslümanın tutumu Rabbin emri üzre olmadığından hayatı rasülümüzün penceresinden bakmadığımızdan kaybeden oluyoruz. Bu tutumu onu sürekli kendi yanlışları üzerine düşünmek yerine başkalarının hataları üzerine düşünmeye yöneltiyor… Durup düşünmek zamanı: “Ben müslüman olduğum halde açlıktan ölen insanların varlığı bana ne söylüyor?” Yok mu bizi zulümden kurtaracak diye
ahu figanları arşa ulaşan yaşlı, çocuk ve kadınların, silahsız, savunmasız insanların sesini duymayan insan müslüman olarak kalır mı? Her türlü stratejik ve taktik nedenlerle meseleye bir yorum getirenlerin, bu cinayetler karşısında Allah’ın emri imiş gibi (kader) tavır takınmalarını hangi ölçü ile değerlendirmeye tabi tutacağız?

                Allah Rasülü hayatının her aşamasında hertürlü imkanlara ulaşa bilme kabiliyetine sahip iken hep kendi nefsini başka nefislere tercih etmesinin espirisi ne idi.O’nun “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” emrine muhatap olduktan sonra, sadece kendi açlığımızı düşünmemiz neye tekabül eder? Muhafazakarlığı “kendi konforunu muhafaza” olarak algılayarak vicdanını suskunluğa terk eden kişi, duyarlılığını kaybettiği zaman ilahi huzurda nasıl bir duygu ile ayakta durup, secdeye varabilecektir?

               Toplumsal yaşamımız içerisinde yer alan Vakıf, cemaat, kurum, kuruluş ve gelecek kaygısı ile yapılan bir zulmü sessizlikle karşılamak veya meydana gelen bir insani dramı göz ardı etmek ile Müslüman olmak arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Bir zamanlar dava adına gerekeni söyleme gayreti içinde olanlar şimdi ise sessiz muhafazakarlığa dönüşünün, maddi çıkarların getirisinden nemalanmanın rahatını yaşıyorlar. Ve hala göğsünü kabartarak Müslüman olduğu iddiasını taşımak acaba neye benzer?

          Bir şeyler yazarken, eleştiri çok kolay belkide en basit bir özelliktir. Elbette ki meselemiz eleştirirken tekfir etmek değil, yani dışlamak değil yada birilerini suçlayarak kendi vicdanımızı rahatlatmak değil.... Ama içinde yaşadığımız kültürel doku ile bu dokunun sağladığı yaşam alanında müslümanlıkla bağını kuramadığımız onlarca durum karşısında, sadece ibadet (namaz, oruç, zekat vb) yerine getirmek yeter şart olsaydı, Hz. Peygamber ve onu takip eden kutlu arkadaşlarının hayatlarını nereye koymalıyız? İşte üzerinde yaşadığımız dünyamızda üzerinde en büyük problem budur. Kardeşim camiler açık, kıl namazını karışan mı var? Tut orucunu karışan mı var? İslam sadece ibadet kavramını namaza oruca indirgemek çok yanlış olur. Sosyal yaşamın en ince ayrıntısında islamı ve İslamı da hayatın içine indirgemedikçe İslam’dan beklenen huzuru yakalama fırsatı belkide hiç elimize gelmeyecektir.

             Yüce İslam dinimiz, bir şeyi bir başkası ile paylaşmanın en temel sorumluluk alanı olduğunu belirlediği halde (infak) sahip olunan her ne ise paylaşmayı hiçe sayma ve sadece kendine harcama isteğini nasıl tanımlamalıyız? Hayatımızı belirleyen temel kuralların dinle çatıştığı zeminde ne yapalım? Hayatın gerçekleri bunlar, uymaya mecburuz gibi klişe yargılarla geçiştirilen noktada yaşadıklarımızı hangi düzeyden eleştireceğiz?

            Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim, “Fe eyne tezhebûn” yöneliminiz, istikametiniz nereye? diye sorarken son hızla kendi çıkarlarımızı öne alan yaklaşımı hayatımızın nirengi noktası yaparken halen Müslüman kalacağımızı mı düşünüyor? Bu soruyu gerçekten kendisine soracak insanlar varsa, doğru soruyu sormanın imkânını elde edebiliriz demektir. Doğru soruyu sormak ise dünyada meydana gelen açlık ve zulmün ortadan kaldırılmasına da imkan tanımak demek olur…

                Yüce Dinimiziz içinde Müslüman olmak en kestirme biçimiyle; ilahi emirleri öncelikli ve ivedilikle bizzat kendisinin uyması gereken kurallar ve emirler olduğunu anlamaktır… Ve bu anlama uygun bir yaşamı içselleştirerek onu sosyalleştirme çabasına ortak olmaktır…Konumuzu Yüce Mevlanın Kelamı ile bitirelim: “Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlar kör ve sağır kesilmezler.” (Furkan/73)
 
 
 

              Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
İlahiyatçı-İktisatçı
[email protected]
05369696634

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Emin YAĞMUR Arşivi