Değerli Okurlarımla paylaşmak amacı ile yaklaşık, yirmi hafta sürecek bir yazı dizime başlamadan önce bütün kardeşlerimden dua beklediğimin itirafı ile sözlerime başlamak isterim. Rabbimiz biz kulların dualarını birbirimize olan samimiyetimize, kardeşliğimize, dostluğumuza göre değerlemesini yaptığına dair peygamberimizin bir paylaşımını hatırlatma ihtiyacı duydum.
Allah Rasülü, bir gün Ashabına, “Günahsız ağızlarla dua edin” sözünü söylemesi karşısında, sahabeler bir an duraksadı. İçlerinden birisi; “Nerede Allah Rasulü, günahsız ağızlar ki, hepimiz az veya çok günah işleyenlerden değil miyiz?” bunun üzerine Allah Rasülü: “ Birbiriniz için çıkar ve menfaat beklemeksizin birbirlerinize Allah rızası için dua ederseniz Allah sizin bu dualarınızı günahsız ağızlarla yapılmış ve kabul olmuş dualar grubuna koyacaktır.”Buyurmuştur. Evet, benim sizlerin, benim adıma yapacağınız dualarınıza; benim de size yapacağım dualara muhtacız. İşte şimdi bu köşe yazıma başlarken ben sizlere Allah Rasülünün ağzından çıkmış bir dua ile yazı dizimize başlamış olalım… Allah Rasülü; “Allahım senden hayır namına ne yaratmışsın onu ister, şer namına ne yaratmışsan ondan beni uzak eyle!” derdi. Ben de bu duayı bütün Müslümanlar adına yaparken dualarınıza talibim…
Değerli dostlar! Bir şeyler yazmaktan amaç hem kendimi geliştirmek hem de yaptığım araştırmalarımla kardeşlerime bir nebze olsun bir yol gösterme gayretinde olduğum zaman çok mutlu olmuyorum desem, yalan olur. Bu sebeple yazıma başlamadan önce kulağıma gelen bir söz, bir kelam bana ilham veriyor. Ondan sonra gece gündüz bu yazıyı tamamlamak için çalışıp duruyorum. Genel de yazılanları okunan insanların kısa zamanda meşhur olduklarına inanmıyorum. Aslında kalbime defalarca sordum. Meşhurluk gibi bir kavramdan en çok benim nefret ettiğimin sonucuna vardım.
Asıl gaye Yaradana sevgili bir kul ola bilme aşkı ile yarın o büyük mahkemede; “Rabbim, ben elimden geleni yaptım, diye bilme! Adına bir şeyler yazmak, bir şeyler araştırmak ve Ehli Sünnet sınırlarında hayat sürdüre bilmenin gayretini Rabbimizden diliyorum.
Ayrıca ne anlatmak istememin yanın da Rabbimin bana ne anlattıracağı hususunda da tevekkülümü ortaya koyarak bize gönderilen muhteşem kitabımızı anlama, anlatma ve yaşama konusunda söylenen birçok şey var da, bizler de bir şeyler diye bilme adına…
Değerli Dostlarım, İslam hakkında çok şey biliyormuş gibi davranıp, aslında hiçbir şeyden haberi olmayan çok fazla insan görmüşsünüzdür… Ama bazen bazı süslemelerde... Bazen kitaplıklara uygun sayıda, metre ile kütüphaneler kurmada… Gerek dekorasyonu, gerekse de duvarlara asılmış Arapça hadis ve ayetlerle muhafazakar bir ev imajı çizilmeye çalışıldığı her halinden belli olan evde bulunmak….'Kur'an-Kerim'in yeşil bir örtüye sarılarak evin tavanına asılması!' Yâda en güzel kumaş ve dantellerle örülerek içine hapsolan Kur’an duvarlara asılırken, bu Kur’an’ın içine en önemli evrakların saklandığı bir yer olması bizleri Allah aşkına üzmez mi?
Biz öyle bir toplum olmuşuz ki Kur'an diyince aklımıza sadece mezarlıkta okunan ve çoğu zamanda ne dediğini anlamadığımız Arapça sözler gelmekte… Mevlidlerin ve Mübarek günlerin başlıca vazgeçilmesi olması sahi bizi üzmez mi? Hâlbuki Cenab-ı Hakk, bu kitabı okuyup anlayalım diye “bize” göndermişti…
Kur'an'a saygıyı, onu sadece göbek hizasının üzerinde tutmakla bağdaştıran, oku okumaktan korkan çekinen, İslam’ı kafasına göre yorumlayan yerin ve göğün hâkimi olan Allah'ı ise sadece “yukarı'ya kiracı” yapan bir ümmet olup çıkmışız...