Amentü’nün altıncı esası, Kadere, yani hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Her şeyi yaratan Allah’tır. İyiliği ve kötülüğü yaratan O’dur. Fakat asla kullarının kötülük işlemelerini istemez. Onlara daima iyiliği tavsiye eder.
İnsanlar kendilerine verilen iradelerini iyiye kullanır ve Allah'ın gösterdiği yoldan giderlerse kurtuluşa ererler. Kullar bu hususta serbesttirler. Kullar bu dünyada iken, iyiliği veya kötülüğü seçmede serbesttirler. Fakat kötülüğü tercih edip, ahlaksız bir yaşam sürenler, haksızlıklarının hesabını mutlaka vereceklerdir. İyilik yapanlar sevap, kötülük yapanlar günah kazanırlar. Hayır ve şer Allah'tandır, diyerek her şeye boş vermek tam bir mantıksızlık olur.
Allah insanlara iyiliği veya kötülüğü ayırt edebilecek bir akıl vermiş, bununla kullarını sorumlu tutmuştur. Kul, hiç bir zorlama olmadan hayrı seçmeye, Allah'ı rızasına uygun bir hayatı yaşamaya çalışmalı, ezeli ve ebedi olan Allah'ın takdirinin ne olduğunu bilemediği için O'ndan korkarak ve O'nu severek iyi işler yapmaya çalışmalıdır. Zira yüce Allah'ın takdir ettiği şey kulun kendi iradesiyle seçtiği iş ve ameldir.
Demek ki, Allah kullarının neyi, ne zaman ve nasıl seçeceğini ezeli ilmiyle bilmiş ve bunu Levh-i Mahfuz'da yazmıştır. Kul, kendisi için kötü olarak belirlenmiş bütün işlerden Allah'a sığınmaya çalışmalıdır. Zira Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter.” buyurmaktadır.
Kullar olarak bizler sorumluluğumuzu bilmeli, kader ve kazaya iman etmeliyiz. Kaderin bir kısmı insanın iradesi dışındadır. Mesela Allah herkesi birbirinden farklı yaratmış, kimini sağlam, kimini sakat, kimini kör, kimini topal olarak var etmiştir. Bu gibi şeyler insan iradesinin dışındadır.
Kör olarak yaratılan bir insana: Niçin renkleri tanımıyorsun? Niçin beni görmüyorsun? Denilemez. Belki o köre karşı yardım duygularımızı kabartmalı ve iyilik elimizi uzatmamız lazımdır. Böyle davranınca irademizin bu hayrı sebebiyle mükâfat kazanırız.
Eğer irademizi aksi şekilde kullanır, karşımızdaki sakatlarla alay etmeye başlarsak işte o zaman bunun hesabını Allah'a vermeye hazır olmalıyız.İnsanlar gözleri, elleri, dilleri olduğu için sorumlu değil, ancak kötü şeyleri yaptıkları, kötü şeylere baktıkları, kötü şeyleri tuttukları ve kötü şeyleri konuştukları için sorumludurlar.
Kader; Yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi, demektir. Allah'ın ilim ve irade sıfatlarıyla ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrendeki tüm varlık ve olayları belli bir nizam ve ölçüye göre düzenleyen ilahi kanunu ifade eder.
Kaza; Cenab-ı Hakk'ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezeli ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. Kaza Allah'ın tekvin sıfatı ile ilgili bir kavramdır.
Kaza ve kadere inanmak demek, hayır ve şer iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah'ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir. Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur.
Her şeyin bir kaderi var. Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezeli, yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır.
Bu durumda Allah'ın ilmi kulun seçimine bağlı olup, Allah'ın ezeli manada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah'ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar.
Yüce Allah bildiği için belli şeyleri yapmıyoruz. Bizim bu işleri yapacağımız, O'nun tarafından ezeli ve ebedi ve mutlak anlamında bilinmektedir. Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur. Ayrıca Allah Teâlâ kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilahi kanun da belirlemiştir.
Kader konusunda bilinmesi gereken bir başka husus da şudur: Kader iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilahi sırdır. Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilahi ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğine sahip de değildir. Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkânsıza talip olması demektir.
Kaza ve kadere inanmak iman esaslarındandır. Zira Rabbimiz Kur’an-ı Kerimi’nde: “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” buyurmaktadır. Ancak insanlar kaderi bahane ederek kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar.
Bir insan "Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?" diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Ayrıca sır olan kaderin içyüzü Allah 'tan başkası tarafından bilinemez.
O halde kader ve kazaya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslam'ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır. Bu da bir İlahi kanundur ve kaderdir.
1-Kamer Süresi:49
M. Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç ocağı
Cami İmam-Hatibi