Hasan Yağmur (Malatya Gerçek Haber)
Gazetelerdeki köşe yazarlarımız sayesinde hepimiz birer Mısır uzmanı olduk. Bir haftadır herkes Mısır'ı konuşuyor, Mısır'ı yazıyor.Yazarlarımız mısır kaynatır, mısır kavurur, mısır patlatır gibi "Mısır" darbesi konusunda yazılar üretiyor.
Evet, darbeler kabul edilemez, kötüdür, halkın iradesine saygısızlıktır, diktatörlüktür, medeni toplumlarda yeri olmamalı. Ancak başka bir ülkede gerçekleşen bu darbeye karşı ne yapabiliriz? Bugüne kadar gerçekleşen darbelerin hangisini yazılarımızla geri çevirebildik ya da hangisine engel olabildik? İçerde ve dışarda yapılan darbeleri hangi gazeteci-yazar geriye sarabildi. Yani olan olmuş, bizimkiler havanda su dövmeye devam ediyor. Herkes Mısır ve darbe uzmanı kesilmiş, yok öyle olmasaydı da böyle olurdu, yok böyle olmasaydı da şöyle olurdu, falan filan…
Ülkemiz darbeler konusunda deneyimli. Darbelerin olması için kimi yazarların askerleri kışkırttığını kimi yazarların da darbeden sonra darbecilere medhiyeler dizdiğini gördük. Bugün hala askerin ülkemizde yönetime el koyması özleminde olan çok sayıda yazarımız olduğundan eminim. Darbe istemezük gibi görünmelerine bakmayın siz bu darbeseverlerin.
Darbeseverler her yerde ve zamanda olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Yapılması gereken bu darbeseverler ile araya mesafe koymak, onların sayısını azaltacak uzun vadeli sosyal, siyasi ve eğitsel stratejiler geliştirmektir.
Mısır’da darbeyi yapanlar memnun, halkın yarısı memnun, Amerika memnun, Avrupa memnun, Arap Hükumetleri memnun, İslam karşıtları memnun, laikler, çapulcular, solcular ve daha niceleri memnun. Analitik yapma ve analiz etme gücü yüksek yazarlarımız boşuna yoruluyorlar, memnun kitlelerin çok olduğu bir konuda suyu tersine akıtamazlar.
Bazı yazarların "bu topluma ne faydaları var" diye ciddi ciddi düşünürüm. Habire yazıyorlar, fikir beyan ediyorlar (ettiklerini zannediyorlar). Okuyucu da bir feyiz, bir bilgi, bir parça entellik alırım diye okuyor ama nafile… Her konuda uzman kesilen, hasbelkader bir köşe kapmış, yazar geçinenler var. Bunları kaç kişi okuyor, gerçekten merak ediyorum.
Yazarın görevi ülke içinde ve dışında gerçekleşen sosyal, ekonomik, ve siyasi olayları yorumlamak, analiz etmek ve okuyucularına bu olayları anlamada alternatif bakış açıları sunmaktır. Ama bütün köşe yazarlarımız haftalarca hep 'Taksim'i, "Gezi Parkı"nı, Mısır'daki darbeyi yazıyorsa, bunda bir yanlışlık var demektir. Bırakın herkes kendi bildgini yazsın. Ama nerde… bizim köşe yazarlarımız hep bildiklerini okuyorlar.
Ama "yiğidi öldür, hakkını yeme" düsturu gereği ekserisinin cemaat halinde gümdemde olan bir konuyu irdelemesi beni "bu ülkede bunlar yazmasa da günlük hayatımız normal akışında devam eder ve hatta belki de daha huzurlu ve sakin geçer" gibi uçuk bir ifadeye zorluyor.
Öyle konularla gündemi meşgul edip enerjimizi tüketiyoruz ki akıllara zarar. Radyo, televizyon ve gazeteleri haftalarca meşgul eden gündeme baktığımızda elle tutulur kayda değer bir netice bulmakta zorlanıyor insan. Mesela alkollü içeceklerle ilgili düzenlenen yasa ve Gezi Parkı ile ilgili tartışmalar haftalarca gündemi meşgul etti. Medeni bir şekilde fikir alış-verişinde bulunup tekamül etmemiz gerekirken, birbirimize giriyoruz, didisiyoruz. Ülke ve millet zarar görüyor.
Sonuç; tartışmayı bilmiyoruz, enerjimizi ve mesaimizi verimli ve etkin kullanmıyoruz. Fikir ve düşüncelerimiz çatışırken hakikat tecelli etmeli, ülke ve millet topyekun bu fikir çatışmasından yarar sağlamalı aksi takdirde yıkmaya, yakmaya ve bölmeye yönelik fikir çatışmaları kimseye fayda sağlamaz.