İslam’da kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir Bu kardeşlik bilinmeden, anlaşılmadan gerçek kardeşliği kavramamız zor olacaktır.
Allah rızası için Mekke’de,her şeyini bırakıp Medine’ye hicret etmiş bulunan, Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlar, ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişler ve bütün insanlığa ibret olacak bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir
Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesi, maddî-manevî yardımlaşma ve birbirlerine varis olma esasına dayanıyor, bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmaktan dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Medinelilerle ısındırma, güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu.
Rasulullah bir araya getirilen bu aileleri rastgele değil, durumlarını göz önünde bulundurarak mizaç, zevk, hissiyat itibariyle birbirlerine uygun olanları kardeş ilan ediyordu.
İnsanlık tarihinde birçok göç hadisesi olmuştur ama böylesine manalı, böylesine ulvî bir hicrete, böylesine can-ı gönülden sarılma, birbiriyle muhabbetle kaynaşma, kucaklaşmaya şahit olunmamıştır.
Muhacirler, "Ensar kardeşlerimiz bize mal, mülk verdi, iaşemizi temin etti, barınacak yer sağladı." diyerek boş oturmamışlardır. Zaten imanları ve aldıkları Muhammedî ahlaka bu ters düşerdi.Her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün mertebe kimseye yük olmamaya çalışıyorlardı.
Toplumun çeşitli tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle kaynaştılar, kabilecilik, gurur ve düşmanlığı ortadan kaldırmış oldu. Niyetleri kutsi, gayeleri ulvî olan faziletli bir toplumun meydana gelmesine bu kardeşlik vesile olmuştur.
Ensar’ın, Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, misafirperverlik, cömertlik, fedakârlık ve ferağatı Cenab-ı Hak indirdiği Haşr Suresi’nin 9 ayetiyle ilan edip, bu davranışlarını methetmiştir."Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.”
Evet, kurulan bu manevi kardeşlik hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Bu kardeşlik neticesinde asr-ı saadet dönemi yaşanmıştır.
Ya bizler! Ne yapıyoruz? Ne yapmamız gerekir?Saadet toplumunun ortaya çıkması, böyle bir kardeşlik tablosunun gerçekleştirilmesi için ne kadar gayret sarf etmemiz lâzımdır? İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız bu asırda, hastalığımızın ne olduğunu ve bu hastalığımızın teşhisini ve reçetesini yine Yüce dinimiz bize bildirmektedir.
Cenab-ı Hak hayat kitabımız olan, Kur’an-ı Kerim’de,"Şüphesiz ki Allah bir kavmi (topluluğu) kendi nefislerini değiştirip (düzeltmedikçe) değiştirmez. " (1)
Rasulullah (s a v ) Efendimiz de, bir hadis-i şeriflerinde saadet toplumuna ulaşabilmemiz için bizlere şu tenbihte bulunuyor "Sizden biriniz kendi nefsi için isteyip arzu ettiğini Mü’min kardeşi içinde arzu edip istemedikçe,Mü’min olamaz.Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz." Bu ve benzeri ayet ve hadisler pek çoktur. Yani hastalığımızın teşhisi ve reçetesi ortadadır. Geriye uygulaması zor olan, nefsimize zor gelen fakat sağlımıza kavuşmamız, saadet toplumunu oluşturmamız için şart olan tedaviye başlamamız, tatbike geçirmemiz gerekmektedir.
Onun için de mutlaka birbirimizi sırf Allah rızası için, karşılık beklemeksizin seveceğiz, birbirimizle hayırda yardımlaşacağız, kaynaşacağız, hoşgörülü olacağız, vefayı hiçbir zaman gözardı etmeyeceğiz, hor ve küçük görmeyeceğiz, affedici olacağız, birbirimizin kahrını çekeceğiz, paylaşacağız, kendimiz için istediğimizi,Mü’min kardeşimiz için de istemekle kalmayıp, onu kendi nefsimize tercih edeceğiz.
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
1-Râ’d/11
2-Buhârî, İman 7; Müslim, İman 71-72.