Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde hardal tanesi kadar taassup olan kişiyi Allah kıyamet günü cahiliye Araplarıyla birlikte haşredecektir.” Bir diğer hadisinde de şöyle buyurmuştur: “Asabiyete çağıran bizden değil, asabiyet yüzünden savaşan bizden değil ve asabiyet üzere ölen bizden değildir.”
Taassub; insanın bir konuda hakkı feda edecek ölçüde gösterdiği mantık dışı bağlılıktır. İnat ise insanın bir konuda akıl ve mantığı ayakaltına alacak ölçüde ısrar edip ayak diremesidir. Bu iki habis ağacın meyvesi, insanlara tekâmül yolunu kapatan körü körüne taklitçiliktir. Kur’ân-ı Kerim, birçok kavmin hakkı kabullenmeyişinin temelinde taassup ve inatçılığın yattığına dikkat çekmiştir.
Hz. Nuh’un dilinden şu cümlelerin döküldüğünü görüyoruz: “(Ey Rabbim!) Günahlarını bağışlaman için onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerini başlarına çektiler, (küfürlerinde) inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.”
Ayetler üzerinde dikkatle düşünüldüğünde Nuh kavminin imana girmeyişlerinin yegâne sebebi küfür yolundaki taassup ve inatlarıdır. Onlar, hatta Nuh’un sözlerini dahi duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkamışlar, onun nurani yüzünü görüp nurla tanışmak korkusuyla zulmetlerindeki ısrarı sürdürmüşler, elbiselerini yüzlerine çekmişlerdir. Sonra da “Ne pahasına olursa olsun şu kendi elinizle yaptığınız tanrılardan vazgeçmeyin” diyerek aslında her türlü akli ve mantıki delile kapalı olduklarını ilan etmişlerdir.
Taassubun bir diğer örneğini Peygamberimizin (s.a.a) davetinin karşısında görüyoruz. Müşrikler onun hak olduğunu bildikleri halde sırf cahili geleneklerine olan taassupları yüzünden o hazrete karşı amansız bir mücadeleye giriştiler.
“Onlara, "Allah'ın indirdiğine inanın." denince, "Biz babalarımızı neye bağlı bulduksa, ona uyarız." derler. Ya babaları bir şey anlamayan ve doğru yolu bulmayan kimseler idiyseler?!”
Onların taassubu öyle bir boyuta ulaşmıştı ki “babalarına ait olan dini” “Allah’ın indirdiği dine” tercih etmişlerdir. Zira ayeti dikkatle okuduğumuzda bu gerçeği görmekteyiz. Zira onara “Allah'ın indirdiğine inanın” denildiğinde bunu inkâr etmediler veya buna dair delil istemediler. Tek cevap verdiler: “Biz babalarımızı neye bağlı bulduksa, ona uyarız.”
Bir şâhısa veya inanca veyahut geleneğe mantıksızca bağlanmak olan taassup, insan aklının önüne kalın bir perde koyar ve onun gerçekleri; gerçek hayır ve şerri, maslahat ve mefsedeyi, işlerin akıbetini görmesini engeller.
Tasssup, toplumsal birlik ve beraberliği yakıp yok eden bir ateştir. Bireyler arasında nifak tohumunu eker ve toplumun gelişmesi için seferber olması gereken güç ve kaynakların mantıksız çatışmalarla heba edilmesine yol açar.
Taassup ve inat dostları birbirinden uzaklaştırır ve muhabbetleri adavetlere dönüştürür.
Taassup ve inat küfre düşmenin önemli sebeplerindendir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de geçmiş ümmetlerin babalarının dinini Allah’ın dinine tercih etmiş olmalarını görmekteyiz.
Taassup ve inat, zahmet ve sıkıntıya düşmeye yol açar. Zira insan bazen taassupla hareketinin sonucu bir ömür boyu anlamsız işlerle kendisini yorgun ve bitap etmiş olur.
Taassup ve inat, kontrolü insanın elinden çıkarır ve onu asla arzu etmediği bir noktaya götürür.
Taassup ve inat insanın hem dünyasını hem de ahretini mahveder. Zira dünyada ayrılıklar, nifaklar, düşmanlıklar vb. zararları getirir. Ahirette ise Allah’ın rahmetinden uzak kalmaya yol açar.
1. (Nuh 7)
2. (Bakara 170)
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireçocağı Camii
İmam-Hatibi