Okul öncesi ve ilkokul döneminde çocuklarımıza eğitim verirken önceliklerimiz neler olmalıdır?
Öğretilecek çok şey var ancak bu sorunun cevabı sanıldığının aksine çok kolay; çocuk okuma öğrenmeden önce hayatı öğrenmelidir. Çocuğu yaşına göre değerlendirip kullanabileceği veya yararlanabileceği aletleri nasıl kullanabileceğini, bunların oluşturacağı risklerden nasıl korunabileceğini öğretmek gerekir. Örneğin; bir çocuk şehirde oturuyorsa yürüyen merdivenleri kullanmayı, vapura, metroya, asansöre binmeyi ve inmeyi öğrenmelidir. Evden okula giderken karşılaşacağı riskler öğretilmelidir. Elbette bu öğrenme sadece anlatma şeklinde değil çeşitli görsellerle (resim, kısa film, bilgisayar oyunu vb.) desteklenmeli ve en iyi yöntem olarak da uygulama yapılmalıdır. Çocuk, öğretmeniyle ya da anne ve babasıyla birlikte yürüyen merdivenlere, asansöre, otobüse binmeli; inerken ve binerken nelere dikkat etmesi gerektiği bizzat yaşattırılarak gösterilmelidir.
Teknolojinin hayatımıza çok hızlı girdiği aşikârdır. Öğretilecek hayat dersleri de bu hıza ayak uydurmak zorundadır. Aslında hayatı öğrenmek ABC’den önce gelir. Hayatı öğrenemeyen, yaşına uygun sorumluluklar verilmeyen, sürekli korumacı bir yaklaşımla büyütülen bir çocuk, kendisini korumasını öğrenemez, mesela basit bir asansör kazasında hayatını kaybedebilir ya da sakat kalabilir. Bu çocuğa artık ABC öğretme diye bir lüksümüz kalmaz çünkü öncelikleri değişir.
Elbette ki çocuğa hayatın maddi boyutunun yanında manevi boyutu da öğretilmelidir. Çocuk; arkadaşlarıyla, anne ve babasıyla, çevredeki insanlarla nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiğini de öğrenmelidir. Suça karışma, istismardan korunma, bağımlılık yapıcı maddelerden kaçınma gibi konularda eğitilmesi gerekir. Çocuğa “Hayır” deme eğitimi verilmelidir.
Sosyal olaylarda toplumdaki tüm tarafların söz hakkı olmalıdır, diye düşünüyorum. Örneğin din eğitimi sadece ilahiyatçılara, sözlük hazırlanması sadece dilcilere ya da sağlık konusu sadece doktorlara bırakılmamalıdır. Sosyal hayatın içinde yer alan bu ve benzeri konularda herkesin üzerine düşebilecek sorumluluklar mutlaka vardır. ABC öncesi eğitimde de çocukların yetiştirilmesi için tüm tarafların iş birliği gerekir. Bir çocuk psikiyatrisinin de bir çocuk gelişimcisinin de çevre mühendisi ya da aklınıza gelebilecek farklı meslekleri icra eden insanların her birinin bir çocuğu hayata hazırlarken farklı görevleri bulunmaktadır ve her birinin bir çocuğu hayata hazırlarken söz sahibi olması da gerekir.
Hayat eğitimi bir bütündür. Bu eğitimi tek bir kişi yapamaz. Toplum içindeki her bilinçli bireyin daha sağlıklı, daha sorumluluk sahibi, daha doğru karar verebilen çocuklar yetişmesine katkıda bulunması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi şarttır; ancak bu şekilde “gerçek hayat” eğitimi şekillenebilir.
Öğretilecek çok şey var ancak bu sorunun cevabı sanıldığının aksine çok kolay; çocuk okuma öğrenmeden önce hayatı öğrenmelidir. Çocuğu yaşına göre değerlendirip kullanabileceği veya yararlanabileceği aletleri nasıl kullanabileceğini, bunların oluşturacağı risklerden nasıl korunabileceğini öğretmek gerekir. Örneğin; bir çocuk şehirde oturuyorsa yürüyen merdivenleri kullanmayı, vapura, metroya, asansöre binmeyi ve inmeyi öğrenmelidir. Evden okula giderken karşılaşacağı riskler öğretilmelidir. Elbette bu öğrenme sadece anlatma şeklinde değil çeşitli görsellerle (resim, kısa film, bilgisayar oyunu vb.) desteklenmeli ve en iyi yöntem olarak da uygulama yapılmalıdır. Çocuk, öğretmeniyle ya da anne ve babasıyla birlikte yürüyen merdivenlere, asansöre, otobüse binmeli; inerken ve binerken nelere dikkat etmesi gerektiği bizzat yaşattırılarak gösterilmelidir.
Teknolojinin hayatımıza çok hızlı girdiği aşikârdır. Öğretilecek hayat dersleri de bu hıza ayak uydurmak zorundadır. Aslında hayatı öğrenmek ABC’den önce gelir. Hayatı öğrenemeyen, yaşına uygun sorumluluklar verilmeyen, sürekli korumacı bir yaklaşımla büyütülen bir çocuk, kendisini korumasını öğrenemez, mesela basit bir asansör kazasında hayatını kaybedebilir ya da sakat kalabilir. Bu çocuğa artık ABC öğretme diye bir lüksümüz kalmaz çünkü öncelikleri değişir.
Elbette ki çocuğa hayatın maddi boyutunun yanında manevi boyutu da öğretilmelidir. Çocuk; arkadaşlarıyla, anne ve babasıyla, çevredeki insanlarla nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiğini de öğrenmelidir. Suça karışma, istismardan korunma, bağımlılık yapıcı maddelerden kaçınma gibi konularda eğitilmesi gerekir. Çocuğa “Hayır” deme eğitimi verilmelidir.
Sosyal olaylarda toplumdaki tüm tarafların söz hakkı olmalıdır, diye düşünüyorum. Örneğin din eğitimi sadece ilahiyatçılara, sözlük hazırlanması sadece dilcilere ya da sağlık konusu sadece doktorlara bırakılmamalıdır. Sosyal hayatın içinde yer alan bu ve benzeri konularda herkesin üzerine düşebilecek sorumluluklar mutlaka vardır. ABC öncesi eğitimde de çocukların yetiştirilmesi için tüm tarafların iş birliği gerekir. Bir çocuk psikiyatrisinin de bir çocuk gelişimcisinin de çevre mühendisi ya da aklınıza gelebilecek farklı meslekleri icra eden insanların her birinin bir çocuğu hayata hazırlarken farklı görevleri bulunmaktadır ve her birinin bir çocuğu hayata hazırlarken söz sahibi olması da gerekir.
Hayat eğitimi bir bütündür. Bu eğitimi tek bir kişi yapamaz. Toplum içindeki her bilinçli bireyin daha sağlıklı, daha sorumluluk sahibi, daha doğru karar verebilen çocuklar yetişmesine katkıda bulunması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi şarttır; ancak bu şekilde “gerçek hayat” eğitimi şekillenebilir.