Mehmet Emin YAĞMUR

Mehmet Emin YAĞMUR

Bireysel ve Sosyal Sorumluluklarımız

Sorumluluk; bir insanın görevlerini yerine getirip getirmediği, iman, amel, fiil, söz ve davranışlarının doğru olup olmadığı konusunda hesaba çekilmesi demektir.

Kişinin kendi istek ve iradesi ile yaptığı ve yüklendiği işlerin hesabını vermesi bundan dolayı hesaba çekilmesi, İslâm, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bu iradesini kullanmak suretiyle yapacağı işlerin tamamından sorumlu olduğunu bildirmiştir.

Bundan dolayı insanlar ve özellikle Müslümanlar, yapacakları her işte söyleyecekleri her sözde dikkatli olmak durumundadırlar. Varlıklar İçinde İnsan, Allah’ın Sorumluluk Teklifini Kabul Etmiştir.
 
 Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Ahzab, 33/72)
 
Buradaki emanetten kasıt yerine getirilmesi gereken yükümlülükler ve farzlardır. Bunlarla birlikte halife kabul edilen insandan Allah’ın yapmasını istediği tüm fiiller bu emanet kapsamındadır. İnsan bu teklifi ve halifeliği kabul etti. Ancak gökler, yer ve dağlar bu yükün ağırlığını taşıyamayacaklarından bundan vazgeçtiler.(Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 342)
 
Kullarıma geniş hak ve yetkiler vereceğim.
 
İradesinde ve fiilinde serbest bırakacağım.
 
Kendimi gizlemekle birlikte istikametten ayrılmaması için peygamberler göndereceğim, emir ve yasaklarımı bildireceğim.
 
İmtihan etmemin hikmeti olarak kendimi kulumdan gizleyeceğim.
 
Vermiş olduğum hak ve yetkileri rahat kullanabilmesi için bütün kâinatı (mahlûkatı) ona musahhar (emrine amade) kılacağım.
 Tabii bir sonuç olarak yaptıklarının hesabını soracağım. Ödüle layık ise mükâfatlandıracak, cezaya müstehak ise gereğini yapacağım.
 
Hiçbir kuluma adaletsizlik yapmayacağım, herkes yaptığının karşılığını görecek.
 
Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr, 59/21)
 
Dağlar taşlar bütün heybetlerine rağmen bu sorumluluğu yüklenmekten aciz kalınca yaradılış itibariyle gayet zayıf olan insanın durumu ne olur? Bu ayetteki örnek, yükümüzün farkında olmamız ve kulluk şuurundan ayrılmamamız için getirilmiş bir misaldir.
        
İnsan İrade Sahidir; İyilik ve Kötülüğü Seçme İstidadına Sahiptir:
Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.(İnsan, 76/3)
Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, (Şems, 91/7-8)
 
Sorumluluğunun Bilincinde Olmayan Bir Gafilin Kur’an’daki Portresi: 
 İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Daha ne olsun, sana yazıklar olsun, yazıklar! İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!
(Kıyame, 75/31-36)
 
"Nedir sizi Sekar'a (cehennem'e) sokan?"
Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik."
"Yoksula da yedirmezdik."
"Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik."
"Ceza gününü yalanlardık."
"Nihayet bize ölüm gelip çattı."(Müddessir, 74/42-47)
 
Her Şey Sorguya Çekilecektir. Ancak Sorgulanmayan Tek Varlık Allah’tır: 
Peygamberler dâhil bütün insanlar âhirette sorgulanacaklardır.
Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.
Âyet ve hadislerde insanların nelerden sorgulanacağı bildirilmiştir. Bunları söyle sıralayabiliriz:
Peygamberlere, peygamberlik görevini yapıp yapmadıklarından, fert ve toplumlara ise peygamberin davetine uyup uymadıklarından, sorulacaktır.
 
“Kendilerine peygamber gönderilenlere (fert ve toplumlara) mutlaka soracağız ve peygamberlere de soracağız.”(A’raf, 7/6)
 
 “(Ey Peygamberim!) Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve şereftir. Ondan sorulacaksınız.”(Zuhruf, 43/44) âyetleri bunun delilidir.
 
Allah, fert ve toplumlara peygamberlerin tebliğ ettiği emir ve yasaklara, helal ve haramlara, öğüt ve tavsiyelere uydular mı uymadılar mı diye; peygamberlere ise dînî kuralları insanlara tebliğ ettiler mi etmediler mi, fert ve toplumlar davete icabet ettiler mi etmediler mi, Kur’an ahkâmını uyguladılar mı uygulamadılar mı diye soracaktır. Şu âyetler de bu gerçeği ifade etmektedir:
“Allah kıyamet günü onlara seslenir ve peygamberlere ne cevap verdiniz der.”(Kasas, 28/65),
 “O gün Allah, peygamberleri toplar ve onlara, ‘size (davetinize) ne derece uyuldu’ der.”(Mâide, 5/109)
“Rabbine and olsun ki, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.”(Hicr, 15/92-93)
O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. (Zilzal, 99/6-8)
 “Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl, 16/93) âyeti bu gerçeği ifade etmektedir.
 
İnsanın bilinçli olarak yaptığı her iş ameldir. Dolayısıyla insan dünyada bilerek ne yaparsa ondan sorumludur. Yaptığı iyi ve yararlı ise bunun mükâfatını, kötü ve zararlı ise cezasını görecektir.
 
" De ki; Âllah'a itaat edin! Peygambere itaat edin! Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber; kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer itaat ederseniz doğruyu bulursunuz. "(Nûr, 24/54)
 “İyice bilmediğin şeyin ardına düşme çünkü göz, kulak ve kalp, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.” (İsrâ, 17/36) âyeti buna işaret etmektedir. Âyet altı hüküm içermektedir:
- Zanla hareket etmemek,
- Yalan söylememek,
- İftira etmemek,
- Yalancı şahitlik yapmamak,
- Körü körüne başkalarını taklit etmemek
- Sorumluluk.
-İnsan; gözü, kulağı, eli, ayağı, dili ve kalbinin yaptıklarından, ilmi, ameli ve nimetlerinden,
-Yöneticiler, yönettiklerinden,
-Verilen söz ve yapılan sözleşmelerden,
-Peygamberler, dini tebliğ edip etmediklerinden,
-Fert ve toplumlar, ilâhî kurallara uyup uymadıklarından sorgulanacaklardır.
Hz. Peygamberin şu hadisi bütün insanların yönetici olduklarını ifade etmektedir:
 “Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. Erkek, eşi ve çocuklarının yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinde yöneticidir ve yönettiğinden sorumludur. Hizmetçi/işçi işverenin (uhdesine verdiği) malının/işinin yöneticisidir ve yönettiğinden sorumludur.”(Buhari, Ahkâm, 1; Tirmizi, Cihad, 27; Ebu Davud, İmare, 1)
 
Herhalde bu sorumluluk bilinciyledir ki Hz. Ömer “Fırat’ın kenarında bir koyunu kurt kapsa hesabı Ömer’den sorulur” demiştir.
 
Yine kıtlık yıllarında Medine’de tebdil-i kıyafet ederek halkı dolaşmış ve yetim bir aileye geceleyin rastladığında onlara “halinizi niye Ömer’e arz etmiyorsunuz. Ömer sizin bu halde olduğunuzu nasıl bilecek? Dediğinde oradaki hanım “mademki halimize vakıf olamayacak öyleyse ne diye halife oldu?” diye cevap verdi.
 
Bunun üzerine Beytü’l-maldan un torbasını bizzat kendisi yüklenerek bu fakir aileye getirmiştir. Arkadaşı ona “Ye Emira’l-Müminin, bırak ben taşıyayım” dediğinde; “ahirette de benim günahlarımı taşıyabilir misin?” diye cevap vermiştir.
 
Bütün insanlar, üstlendikleri görevlerden sorumludurlar. Dolayısıyla her insan görevini hakkıyla yapıp yapmadığından sorgulanacaktır.
 
 “Sonra o gün nimetlerden mutlaka sorulacaksınız.”(Tekasür, 102/8)
 
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kıyamet günü nimetlerden; serin bir gölgeden, taze hurmadan ve soğuk sudan (dahi) mutlaka sorgulanacaksınız.",(Tirmizi, Zühd, 6/2543)
 
Ayet ve hadisler, insanın sahip olduğu maddî ve manevî nimetlerin hakkını verip vermediğinden, nimetlere şükredip etmediğinden, nimetlerden fakirleri ve muhtaçları yararlandırıp yararlandırmadığından, nimetleri israf edip etmediğinden hesaba çekilecektir. İnsanları nimetlerinden dolayı sorgulayacak olan ise Allah’tır.

 "Kıyamet günü insan, beş şeyden sorulmadıkça bırakılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden; ilmi ile amel edip etmediğinden; malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve bedenini nerede yıprattığından sorulacaktır"
(Tirmizi, Kıyame, 1)
 
Gözü ile bakılması haram olan şeylere bakamaz, kulağı ile dinlenmesi haram olan sözleri dinleyemez, eliyle, haram fiilleri işleyemez, midesine haram lokma koyamaz, ayaklarını haram yollarda kullanamaz, kalbi ile zihni ile haram ve günah şeyleri düşünüp planlayamaz.
 
 Müfessirlerin beyanlarına göre insanın uzuvlarından her biri fiil ve davranışlarından hesaba çekilecektir.
 
Kalp, inandığı, düşündüğü, planladığı, yapmaya azmettiği şeylerden; göz, gördüğü ve baktığı, kulak, duyduğu ve işittiği şeylerden sorgulanacaktır. 
 
Mesela insana âhirette “dinlemen helal olmayan şeyi niçin dinledin, bakman helal olmayan şeye niçin baktın” diye sorulacaktır.
 
Ancak kötü ve haram olan bir şeyi yapmaya niyet eder de sonra bu niyetinden vazgeçerse sorumlu olmadığı gibi kötülüğü terk etmesinden dolayı sevap da kazanır.

"Yüce Allah, iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: "Kim bir iyilik yapmaya niyet eder de yapmazsa Allah katında bu iyi niyete tam bir iyilik yazar. İyilik yapmak ister ve yaparsa Allah bu kimseye on katından yedi yüz katına kadar hatta daha fazla sevap yazar. Bir kimse kötü bir şey yapmak ister fakat bundan vazgeçerse Allah bu kimseye tam bir iyilik sevabı yazar. Kötü bir fiil yapmayı ister ve yaparsa ona bu yüzden bir tek kötülük günahı yazar."
(Buhari, Rikak, 31)
 
Çünkü ameller niyetlere göre değer kazanır. Ancak kişinin yapmak istediği kötülüğü kimseye söylememesi gerekir. Peygamberimiz (a.s.);
"Allah ümmetimin göğüslerinin kendilerine vesvese verdiği şeylerden, bunlarla amel etmedikleri ve bunları başkalarına anlatmadıkları takdirde kendilerini cezalandırmaktan vazgeçmiştir."(Buhari, Itk, 2528) buyurmuştur.
 
Yalan söylemek ve gıybet etmek günah olduğu gibi yalanı ve gıybet olan sözü dinlemek de günahtır. Yüce Allah, lanetlediği ve gazap ettiği kimseleri, “Onlar, yalanı çok dinleyen haramı çok yiyenlerdir.”(Maide, 5/42) şeklinde nitelemiştir. Göz, kulak, kalp ve diğer organlarımız birer nimettir, bu nimetlere şükredilebilmesi için bu uzuvların iyide kullanılması gerekir.
 
 “(Ey Peygamberim!) De ki: “O Allah, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.” buyurmuştur (Mülk, 67/23).
“O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.” (İbrahim, 14/34)
 Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?
 
  O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi.
 
  Seni (çeşitli suretlerden) dilediği şekilde tertip etti.(İnfitar, 82/6)
Mehmet Emin Yağmur            
Turgut Özal Anadolu Lisesi         
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Emin YAĞMUR Arşivi