Aciz ve çaresiz kaldığımızda, güç yetiremediğimizde, Allah yardımıyla yanımızdadır. O’nunla aramızdaki yakın ve kesintisiz bağlantı, karanlık girdaplarda boğulmaktan korur bizi. O’nu zikretmediğimiz, O’ndan uzak olduğumuz an zayıf düşeriz. Hz. Yunus (as), balığın karnında karanlıklar içindeydi ve eğer Allah'ı çokça anmasaydı, kıyamet gününe kadar orada kalacaktı. Ancak o sürekli Rabbini anmış, sonsuz merhamet sahibi olan ve kullarına hayır yolları açan Allah’ın yardımıyla aydınlığa kavuşmuştu.
Bediüzzaman İman ve Küfür Muvazeneleri’nde Yunus Aleyhisselâmın kıssasını şöyle özetler:
“Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı(dehşet verici) ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette, “La İlahe illa ente subhaneke innî küntü minezzalimiyn” münâcâtı(duası), ona sür’aten(hızla) vasıta-i necat(kurtuluş vesilesi) olmuştur.
Bu duanın büyük sırrını da verir Bediüzzaman. Sebepler bütünüyle susmuştur. Onu kurtaracak öyle bir Zat gereklidir ki, hem balığa, hem denize, hem geceye, hem gökyüzüne hükmü geçebilsin. Çünkü ancak onun aleyhinde ittifak eden gece, deniz ve balığın üçünü birden emrine boyun eğdiren bir Zat onu sahile çıkarabilir.
Hz. Yunus sebep ve sonuçların yaratıcısından başka bir sığınak bulunmadığını aynelyakin gördüğünde, ehadiyet sırrı ve birlik nuru içinde ortaya çıktığı için, duası birden bire geceye, denize ve balığa boyun eğdirir. Böylece her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterir.
Bizim, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın bu vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyette olduğumuza şöyle dikkat çeker Üstad; “Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir(şaşkın yeryüzüdür). Bu denizin her mevcinde(dalgasında) binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur(büyük balığımızdır); hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzır(zararlı)dır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.”
Bizler, Allah’a karşı samimi olursak, O, vicdanımıza doğru yolları ilham eder. İşte o sesi dinleyip nefsani tutkularımızdan kurtulduğumuzda, pırıl pırıl imana kavuşabiliriz. Katıksız imanı yaşadığımızda ise Hz. İbrahim (as) gibi, ateş dokunmayacaktır.
Yaşadığımız zorlukta kendimizi karanlıklarda ve çaresiz hissedip çıkışa ulaşamadığımızda, karamsarlığa kapılmamalıyız. Şeytan, aydınlığı hiç göremeyeceğimiz yönünde karamsarlık telkini verse de, o ne olacağını bilemez, sadece fısıldar.
Kısacası; milyarlarca farklı insanın farklı beklentilerinin, farklı sorunlarının, başlarına gelen farklı musibetlerin çözümü sadece bir tanedir; Allah'a yönelmek. Hz. Yunus (as) gibi, “istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresinde” olan Rabbimize sığınmalı…
“Senden başka ilâh yoktur” cümlesiyle istikbalimize, “Sen her noksandan münezzehsin” kelimesiyle dünyamıza, “Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum” fıkrasıyla nefsimize merhamet bakışını çekmeli.
Tâ ki, imanın nuru ile ve Kur’ân’ın mehtabıyla istikbalimiz aydınlansın…
https://twitter.com/Fuat_Turker