“Veli” kelimesinin anlamı, dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Dost, yardımcı, yakınlık; hangi anlamını alırsanız alın, bugün Müslümanlar birbirlerinin velileri mi? Küfrün, batıl da olsa bir davası varken, Müslümanların birbirlerine uzak, su-i zanlı, hatta kimi zaman düşman bir yapıda olmaları normal mi? Dahası Allah ayetlerinde müminlere birbirleriyle çekişmemelerini, aksi halde güçlerinin gideceğini ve zayıf düşeceklerini hatırlatıyor iken;
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Geçmişte de günümüzde de inkâr edenlerin birlikteliklerinin asıl amacı, Allah'ın beğendiği üstün özellikler olan özverinin, samimiyetin, dürüstlüğün, vicdanın ve adaletin, kısacası Kur’an ahlâkının yeryüzünde hâkim olmasını engellemektir.
Çünkü Kur’an ahlâkının yaşanması bu kişilerin çıkarlarını, dünyevi hırslarını engeller. Bu nedenle Kur’an ahlâkının yaygınlaşmasına ve dindar insanların sayılarının artmasına engel olmak için var güçleriyle çalışırlar. Ayrıca dürüst ve iyi insanların da kendilerine katılıp, doğru yoldan sapmalarını isterler. İyi insanların da kendileri gibi dünyevi çıkarları için çalışan, gerçeklerden yüz çeviren, yalnızca nefislerinin bencilce tutkuları peşinde koşan insanlar olmalarını amaçladıkları Kur’an ayetlerinde haber verilir;
Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız... (Nisa Suresi, 89)
Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir. (Mümtehine Suresi, 2)
İnkârcılar, eğer iyi insanları kendi saflarına katamazlarsa, bu defa da onları çeşitli yöntemlerle iyi ve hayırlı işlerden alıkoymaya çalışırlar. Alay etme, küçük düşürmeye çalışma, dağıtmak için uğraşma, iftira atma, yurdundan sürme ya da ölümle tehdit etme gibi birçok yöntemi denerler.
Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. (Tevbe Suresi, 107)
Ancak Kuran'da Allah, dinini yalanlayan ve elçilerine başkaldıran bu kimselerin çabalarının boşa çıkacağını, “Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, 'batıla-dayanarak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık Benim cezalandırmam nasılmış? (Mümin Suresi, 5) ayetiyle haber verir.
Kalpleri kararmış, acıma duygusunu yitirmiş, değerleri hiçe sayan, dini alay konusu edinen kimselerin kötülüklerine son vermek için, vicdan sahibi samimi inananların birlik olarak yeryüzünde kötülüğün yerine iyiliği ve güzelliği öngören Kur’an ahlâkının yaygınlaşmasına çalışmaları gerekir. Allah, “…(birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73) buyurarak müminlerin birbirlerine yardım etmemeleri durumunda yeryüzünde bozgunculuk olacağına dikkat çeker.
Bu, müminler için çok önemli vicdani bir sorumluluktur. Gerçekten vicdan sahibi olan insan, iyilikten yana çaba içinde olmalıdır. Müminler kötülüklerle mücadelede birlikte hareket etmeli, kararlılıkla tavırlarını ortaya koymalıdırlar. Çekimser ve duyarsız kalmak, kötülerin tarafına geçmek demektir. Yaşanan dönem, insanın kendi çıkarları için değil, insanlık için ciddi bir çaba gösterme zamanıdır.
Toplumları uçuruma sürükleyen inkârcılara ve zalimlere karşı onurlu bir mücadele içinde olmak yerine, Müslümanların birbirleriyle çekişmeleri büyük bir yanılgıdır, vakit kaybıdır. “…Çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider…”(Enfal Suresi, 46) buyruğuyla Allah, samimi insanların birbirleriyle tartışmaları durumunda, zamanın yanı sıra güç kaybına da uğrayacaklarına dikkat çeker. Allah'a samimi ve kesin bir bilgiyle iman eden insanların, çekişmeden, istişare ile, birlikte ve uyum içinde hareket ederek, içten ve hikmetli sözlerle dini anlatmaları vicdanları harekete geçirecektir.
Barışın, hoşgörünün, dostluğun, özverinin, huzur ve güvenin, kısacası Kuran ahlâkının yerleşik olduğu bir ortam için ellerinden gelenin en fazlasını yapma gayreti içinde olan insanlara, bu samimi niyetlerine binaen Allah da arzu ettikleri güzellikleri verecektir. Vicdanlı insanların üzerine düşen görev çok açıktır; ”fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar” kötülüklerle mücadele etmek...
Yüce Allah, iman edenlerin aralarındaki bağın nasıl olması gerektiğini, "... birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi..." ifadesiyle açıklar. Bu saflar halindeki fikir mücadelesi müminlerin, Allah’ın vaadi olan en güzel hayatı yaşamalarına vesile olacaktır.
Peygamberimiz(asm)’ın veda hutbesinde, ‘Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler...’ sözleriyle vasiyet ettiği gibi, Allah sevgisinden kaynak bulan kardeşlik sevgisiyle müminler kalplerini doldurmalı ve birlik ruhunu yaşamalıdırlar.