Evet, yanlış duymadınız. Mahalle baskısı..
Olumsuz mu …Değil…
Bu yazıyı kaleme almama etken olmuştu biri. Karadenizli filan da değil. Şehrimizin kıymetli öğretmenlerinden. Malatya’nın bağrından.. Temel Aşıcı..
Tevafuk ki /bir gün Bilsam’da bir anısına şahitlik ettim. Öyle güzeldi ki anlatışı. Kendimi o mahallelerde o sokaklarda hissettim..
Belki de benim yaşadığım sokakları da anımsattığı içindi/ kim bilir…
Lise yıllarında sigaraya başlamış kendileri. Bir heves bir heves çiçeği burnunda. Sigarasını evde içemez, sokağa çıktığında hemen yakar fakat iki nefes bile çekemeden söndürür, sigarayı da ziyan edermiş..
Nedeni mi??
Mahalle baskısı işte. Sokağın bir sağından bazen solundan çıkan tanıdık, eş dost. Ona selam, buna kelam..
Bu kadar da olmalı mıydı ki. Babadan anadan ağabeyden önce Musa Emmi, Hasan Dayı, Zeynep teyze görür, sual edermiş, ahvalini sorarmış gençlerin çocukların..
Gençliğin belki de en uçuk, gizli kapaklı yapılabilecek, aksiyon içerecek faaliyetleri veya yalın fiilleri bile mahalleliye takılırmış.
Mahalleden fersah fersah uzakta yapılabilecekler içinde/ mutlaka takılan engeller zinciri oluşurmuş..
Mahalle ve kontrol mekanizması..
Yanlış yapmak mı? Yapabilmek mi?
Düşünmek gerek sanırım oranı..
Gözetildiğini düşünen insan da kaçmaz mı olumsuzluklardan ,günahtan..
Anne babaların şimdiki kadar!! niye çocuk yetiştirmeyi sorun etmedikleri ve çok çocuk sahip olma korkusundan sıyrılışları aşikar..
Kolektif çocuk yetiştirme. Ekip ruhu..
Bir mahalleyi bırakın şimdi aynı kapıdan giren, yağmur damlalarının birbirine değmeden düşüşü gibi/asansörle inip çıkan insanlar. Birbirleriyle karşılaşmadan görüşmeden girip çıkan nice ruhlar..
Yakın ilişkilerin askıya alındığı bir süreçte toplumsal yalnızlık… Çocukların yapayalnız /desteksiz yetiştirilmesi. Meşguliyetlerin takibin de de çekilen sıkıntılar…Hele bir de çalışan mesaisi yoğun olan anne babalar ise..
Mahalle baskısı meğer ne de kolaylaştırırmış anne baba işini..Çocuğuyla yüz göz olmadan ne işler halledermiş sokak..Gençler daha evlerine girmeden önsözleri okunur, giriş gelişmeler gözlemlenir ve sonuca ulaşılırmış..
Şimdikinin aksine mektepti! Sokak ve mahalleler. Tanınmayan komşu akraba yoktu. Paylaşılmayan acı, sevinç, keder…
İnanç,adap,gelenek,saygı..
Bunlarında ortak katkısıyla bana necilikten kurtulmuş, birbirinin derdiyle dertlenen bir toplum ..”Bana değmeyen yılan bin yaşasın” zihniyetinden uzak ilgili,dinleyen,sorunlara çözüm arayan bir toplum..
Ve yalnız bırakılmayan, birlik ve beraberlik içinde yaşayan ruh sağlığı düzgün insanlar..
Mahalleli olmak, akrabalı olmak, komşulu olmak…Daha ötesi her şeyinde destek olacak birilerinin varlığını bulmak..
Olmalı ve devam etmeli…Çaba sarf edilmeli …en azından bir nebze sıcaklık yakalamak için eş dost arasında. Örülen duvarları kendi çapında aralamalı herkes..
Gelecek nesillerin başıboşluktan kurtulması, saygı çerçevesini daha iyi belirlemeleri ve tecrübe paylaşımı için. Mahalleli ve eş dost gerek. Yavrularımız için, toparlayalım yakınları ..toparlanalım..
Hibe etmeyelim sokakların kör karanlıklarında bekleyen ıssızlıklara. Başlayalım bir yerden…
Haydi!
Olumsuz mu …Değil…
Bu yazıyı kaleme almama etken olmuştu biri. Karadenizli filan da değil. Şehrimizin kıymetli öğretmenlerinden. Malatya’nın bağrından.. Temel Aşıcı..
Tevafuk ki /bir gün Bilsam’da bir anısına şahitlik ettim. Öyle güzeldi ki anlatışı. Kendimi o mahallelerde o sokaklarda hissettim..
Belki de benim yaşadığım sokakları da anımsattığı içindi/ kim bilir…
Lise yıllarında sigaraya başlamış kendileri. Bir heves bir heves çiçeği burnunda. Sigarasını evde içemez, sokağa çıktığında hemen yakar fakat iki nefes bile çekemeden söndürür, sigarayı da ziyan edermiş..
Nedeni mi??
Mahalle baskısı işte. Sokağın bir sağından bazen solundan çıkan tanıdık, eş dost. Ona selam, buna kelam..
Bu kadar da olmalı mıydı ki. Babadan anadan ağabeyden önce Musa Emmi, Hasan Dayı, Zeynep teyze görür, sual edermiş, ahvalini sorarmış gençlerin çocukların..
Gençliğin belki de en uçuk, gizli kapaklı yapılabilecek, aksiyon içerecek faaliyetleri veya yalın fiilleri bile mahalleliye takılırmış.
Mahalleden fersah fersah uzakta yapılabilecekler içinde/ mutlaka takılan engeller zinciri oluşurmuş..
Mahalle ve kontrol mekanizması..
Yanlış yapmak mı? Yapabilmek mi?
Düşünmek gerek sanırım oranı..
Gözetildiğini düşünen insan da kaçmaz mı olumsuzluklardan ,günahtan..
Anne babaların şimdiki kadar!! niye çocuk yetiştirmeyi sorun etmedikleri ve çok çocuk sahip olma korkusundan sıyrılışları aşikar..
Kolektif çocuk yetiştirme. Ekip ruhu..
Bir mahalleyi bırakın şimdi aynı kapıdan giren, yağmur damlalarının birbirine değmeden düşüşü gibi/asansörle inip çıkan insanlar. Birbirleriyle karşılaşmadan görüşmeden girip çıkan nice ruhlar..
Yakın ilişkilerin askıya alındığı bir süreçte toplumsal yalnızlık… Çocukların yapayalnız /desteksiz yetiştirilmesi. Meşguliyetlerin takibin de de çekilen sıkıntılar…Hele bir de çalışan mesaisi yoğun olan anne babalar ise..
Mahalle baskısı meğer ne de kolaylaştırırmış anne baba işini..Çocuğuyla yüz göz olmadan ne işler halledermiş sokak..Gençler daha evlerine girmeden önsözleri okunur, giriş gelişmeler gözlemlenir ve sonuca ulaşılırmış..
Şimdikinin aksine mektepti! Sokak ve mahalleler. Tanınmayan komşu akraba yoktu. Paylaşılmayan acı, sevinç, keder…
İnanç,adap,gelenek,saygı..
Bunlarında ortak katkısıyla bana necilikten kurtulmuş, birbirinin derdiyle dertlenen bir toplum ..”Bana değmeyen yılan bin yaşasın” zihniyetinden uzak ilgili,dinleyen,sorunlara çözüm arayan bir toplum..
Ve yalnız bırakılmayan, birlik ve beraberlik içinde yaşayan ruh sağlığı düzgün insanlar..
Mahalleli olmak, akrabalı olmak, komşulu olmak…Daha ötesi her şeyinde destek olacak birilerinin varlığını bulmak..
Olmalı ve devam etmeli…Çaba sarf edilmeli …en azından bir nebze sıcaklık yakalamak için eş dost arasında. Örülen duvarları kendi çapında aralamalı herkes..
Gelecek nesillerin başıboşluktan kurtulması, saygı çerçevesini daha iyi belirlemeleri ve tecrübe paylaşımı için. Mahalleli ve eş dost gerek. Yavrularımız için, toparlayalım yakınları ..toparlanalım..
Hibe etmeyelim sokakların kör karanlıklarında bekleyen ıssızlıklara. Başlayalım bir yerden…
Haydi!