Şeytan, kıyamete kadar insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırma çabasına Hz. Adem(as) ile başlar. Hz. Adem'e de sinsice yaklaşır, onun ve eşinin, Allah'ın yasağına uymamalarını sağlar ve cennetten çıkarılmalarına vesile olur.
Şeytan, Allah’ın emirlerine karşı gelmeleri yönünde yapacağı bir telkine, samimi müminlerin aldanmayacaklarını bilir. Bu sebeple Hz. Adem ve eşine açıkça böyle bir telkinde bulunmaz. Onlara farklı bir şekilde yaklaşır ve Allah’ın yasakladığı ağaçtan yedikleri takdirde, melek olacaklarını ve sonsuza kadar yaşayacaklarını söyler. Hz. Adem eşsiz nimetlerle dolu cennette sonsuza kadar yaşayacağını bildiği halde, şeytan onu en olmadık şeyle, sonsuzlukla aldatır.
Şeytan, müminlerin samimiyetle yaptıkları işlere engel olmayı hedefler. Yaşadıkları Kur’an ahlakından tavizler vererek bencillik, aklını beğenme, kendini yeterli görme, öfkelenme ve büyüklenme gibi nefsâni özellikler sergilemelerine uğraşır.
Şeytan tüm bu davranışları çeşitli bahaneler öne sürerek yaptırmaya çalışır. Örneğin, yaptığı ibadetin yeterli olduğunu, bu kadarına güç yetirebileceğini, kalbinin temiz olması nedeniyle niyetinin de iyi olduğunu ve bu kadarının da Allah Katında geçerli sayılacağını düşündürerek, kişiyi samimiyetsizliğe sürüklemeyi amaçlar.
Şeytanın etkilediği insanlar, yaptıkları davranışları savunmak için, bu bahaneleri çevrelerindeki insanlara karşı da samimiyetsizce kullanabilirler. Kur’an, insanları şeytanın bu tuzağına karşı şöyle uyarır:
Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6)
Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6)
Şeytanın tuzaklarından biri de, Allah’ın sonsuz bağışlayıcılığını kullanmasıdır. Şeytanın bu tuzağına düşen kişinin, “Allah nasıl olsa affeder” diyerek bile bile günah işlemesi, oldukça samimiyetsiz bir davranıştır. Kuran'da "yakında bağışlanacağız" mazeretine sığınarak günah işleyen kimselerden söz edilir.
Ancak müminler, şeytanın kurduğu düzenlerin zayıf olduğunu bilirler. Bu gerçek, “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır." (Nisa Suresi, 76) ayetiyle de açıklanır. Samimi müminler "Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir." (A'raf Suresi, 200-201) ayetleriyle de haber verildiği gibi, kendilerine vesvese vermeye çalışan sesin şeytandan olduğunun bilincindedirler.
Şeytan, müminlerin çalışmasından, dine hizmet etmesinden hoşlanmaz. Allah yolunda faaliyetlerde bulunan müminlere önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından yaklaşır. Önü, arkası, sağı, solu sarılmış olan mümin, bu durumdan Allah’a sığınarak kurtulabilir. Mümin Allah'a sığındığında ise, olaylara Kur’an penceresinden bakıp, doğruyla yanlışı birbirinden ayırt edebilecek bir anlayış elde eder. Samimi müminlerin güçlü imanları nedeniyle de, şeytanın tüm çabaları sonuçsuz kalır.
Rabbimiz Kur’an'da "Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter." (İsra Suresi, 65) ayetiyle, Kendisine sığınan, güvenen, tevekkül eden ve her işinde Kendisine yönelip dönen insanlar üzerinde şeytanın bir gücünün olamayacağına dikkat çeker. Şeytanın gücü ancak onu veli edinen ve Allah'a şirk koşanlar üzerindedir. Samimi insanlara bir etkisinin olamayacağı ise şeytanın kendi sözleriyle şöyle haber verilir:
Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Hicr Suresi, 39-40)
Samimi müminler, yalnızca sonsuz güç sahibi olan Yüce Allah’tan korkarlar, hiçbir gücü olmayan şeytandan ve onun hileli planlarından asla korkmaz, endişe duymazlar. Şeytandan korkanlar, yine onun kardeşi ve dostu olan inkârcılardır. Bu gerçek de Kuran'da, “İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun.” (Al-i İmran Suresi, 175) ayetiyle vurgulanır.
Kur’an'da şeytanın, Allah’ın peygamber ve elçilerine de kuşku ve vesvese vermeye çalışacağı bildirilir. Bu, kalbinde hastalık olanlarla samimi inanan kulların birbirinden ayırt edilebilmesi için yaratılan özel bir imtihandır. Çünkü şeytan, bağımsız bir gücü olmayan, Allah’ın kontrolünde bir varlıktır. Allah'ın dilemesi dışında hiçbir faaliyette bulunamaz, vesvese veremez, samimiyeti zedeleyemez, saptıramaz.
Şeytan vesvese vermeye çalıştığında, bu gerçeğin bilincinde olanların imanları artar, kalpleri mutmain olur.
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kuran'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle O'na iman etsinler ve kalpleri O'na tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 52-54)