“Samimiyet bir iç açılışıdır. Pek az insanda bulunur.” (La Rochefoucauld)
İnsanlık tarihi boyunca, elçilerin tebliğlerini "işiten ve itaat eden" samimi iman sahipleri hep az sayıda olmuştur. Bu durum Allah’ın sünneti gereğidir.
Samimi insan öncelikle Allah'a ve kendine karşı dürüsttür. Hiçbir dünyevi çıkar gözetmeksizin, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmaksızın, Allah’ın sınırları içinde yaşar. Samimidir, çünkü Allah'ın ‘sinelerin özünde’ olanı bildiğinin bilincindedir.
Samimiyet, ancak kalpte yaşanabilecek bir özelliktir. Namaz kılmak ve oruç tutmak gibi taklit edilemez. Samimiyetsiz kişiler, durumlarını gizleyebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapabilir, müminler gibi bir yaşam tarzına sahip olabilirler. Birlikte Allah yolunda çaba da gösterebilirler ancak Allah rızası dışındaki niyetlerini uzun süre gizleyemezler. Ortada çok net bir delil olmasa da, samimiyetsiz kimselerin birçok yönden samimi müminlerden çok farklı bir ruh hali içinde oldukları fark edilebilir.
Onlar, “… (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Bu kişiler, karşılarındaki kişileri hoşnut edebilmek için, herkesin karakter yapısına, zevkine ve görüşlerine göre farklı yapmacık tavırlar sergilerler. Kendilerini beğendirmek istedikleri her insan için, ayrı farklı kişiliğe bürünürler. Etkileyici olmaya çalışırken, bu samimiyetten uzak davranışları nedeniyle daha itici görünürler. Gerçek kişiliklerini saklamaları da, çevrelerindekiler üzerinde güven vermeyen bir insan imajı oluşturur.
Toplumda çok ‘iyi’, çok yardımsever olarak tanınan kişiler de aynı şekilde samimiyetsiz davranışlar içinde bulunabilirler. Kişi, yoksullara yardımda bulunmayı ve Allah’ın emri olan zor durumdaki insanları koruyup kollamayı, Allah’ın değil insanların rızasını kazanmak amacıyla yapıyor olabilir. Toplumda ‘iyi insan’ görüntüsü vermek amacıyla yardımlar yapan kişi, bu iyilikleri hangi amaçla yaptığı konusunda mutlaka kendini deşifre edecektir. Rabbimiz Kuran’da, bu kişileri samimi inanan kullarına tanıtacağını bildirir:
"Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir." (Muhammed Suresi, 30)
Müminler bu samimiyetsiz insanları Allah'ın verdiği bir nimet olan feraset (anlayış) ile teşhis ederler. Samimiyetsiz kişi ortaya somut deliller koymasa dahi, ferasetleri ile onun samimi olup olmadığını anlayabilirler. Bu kişiler Kur’an ahlâkından uzaktırlar ve sürekli olumsuz bir ruh hali içindedirler. Müminlerle aynı sözleri söylüyor da olsalar, ardındaki nefsani istekler, dünyevi hedefler ve Allah korkusundan uzak söylemler müminler tarafından kolaylıkla hissedilebilir.
"…Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun elçisi de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen'e döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecektir." (Tevbe Suresi, 94)
Bugün insanların en büyük sorunu samimiyeti yaşamamaktır. Allah’a gerçek anlamda iman etmek, ahirete, Cennete, Cehenneme, meleklere, kitaplara, kadere kesin bilgiyle iman etmek... Çünkü samimi imanla kişinin ibadetleri Allah Katında değer kazanır.
Şifadır samimiyet. Kur'an’a tam tabi olan, Allah’a aşkla bağlanan, Resulünü gönülden seven insan için en güzel müjdedir. Allah'ın samimi kulu için hazırladığı "üstün bir rızık", hem dünya hem ahiret nimetidir. Allah’ın kurtuluş için gösterdiği en önemli yoldur.
"Ama sizden kim Allah'a ve Resûlüne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır." (Ahzab Suresi, 31)