Ah yollar, şehirleri birbirine bağlarken nice yürekleri de bağlar ya da ayırır.
Arabamın camından izlerken uçsuz bucaksız âlemi, kuşça bir yürek kıpırtısı ile yol alıyordum, nice yürekleri gönlüme ekleyeceğimden habersiz.
Şiire kadının eli değil, yüzyıllar boyu ruhu değmişti. Her kadın bir şiirdi. Nazenin, sevgi dolu, şefkatli, nadide varlıklar…
Fıtratları korundukça bu özellikleri daimdi. Kadını hırçın ve anlaşılmaz kılan onun şiir ruhunu keşfetmeye korkanlar idi. Bir de kelimeleri yontup şiir yazıyorsa bir kadın daha başka bir muamele görmeliydi. İnci düşüşler vardı çünkü gönlünden… Tomurcuklar açardı onun bahar bahar gönlünde bahar bahar …
Urfa da bu sefer kadın yüreği değdi şiire. Hem de bamb/aşka Peygamberler şehrinin o mistik havasında…
Yürek diline eklenmiş sözcükler, Güneydoğu’ nun sevgi dolu misafirperver insanlarıyla hemhal olunca bambaşka bir kisveye büründüler.
İbrahim’ce yanmayı, yanarken yanmayı hissetmemeyi bilmekti belki şiir ruhu. İbrahim ruhunu içselleştirmekti. İşte tefekkürün mekânıydı bu anlamda. Sözün sanata, estetiğe, gönüllere vurma vakti.
Her söz akitti dilde. Şiir şuurun farkındalığıyla yayılacaktı dalga dalga hoş bir sada ile… Eyyub’un sabrını işlemekti nakış nakış şiir. Yüreğin en aciz demlerini zırh ile sarmaktı BİR VAHY’in d’okunuşu ile…
Yazarken susmak, susarken coşmaktı şiir…
İçine karışan sevdalarla yol almaktı yar olana, anlamaktı aşk ile Aşk’ı…
Yaraya merhem ararken acıyı çekmekti mürekkep misali kaleme… Damar damar taş(ı)maktı, k’alemle alem olmaktı.
Gönül saraylarında huri, gılman hem demiydi…
safiyane duygularla d’ağlamaktı, kırıkları biriktirip uzunca yollar çizmekti yıldızlara.
Işıltıları avuçlamaktı şiir yazmak…
kâğıtla sarmaş dolaş olmak, kalemin sırrını keşfetmekti…
Özlemlere, vuslat umudunun avucuyla tutunmak, Yusuflar’ın kuyularına Muhammed’in Hıra’sına talip olmaktı…
Yazmak ki; ruhunun en ince tellerine dokunup, kubbede hoş bir sada ile baki kalmaktı…
/ Nilüfer Zontul Aktaş
Arabamın camından izlerken uçsuz bucaksız âlemi, kuşça bir yürek kıpırtısı ile yol alıyordum, nice yürekleri gönlüme ekleyeceğimden habersiz.
Şiire kadının eli değil, yüzyıllar boyu ruhu değmişti. Her kadın bir şiirdi. Nazenin, sevgi dolu, şefkatli, nadide varlıklar…
Fıtratları korundukça bu özellikleri daimdi. Kadını hırçın ve anlaşılmaz kılan onun şiir ruhunu keşfetmeye korkanlar idi. Bir de kelimeleri yontup şiir yazıyorsa bir kadın daha başka bir muamele görmeliydi. İnci düşüşler vardı çünkü gönlünden… Tomurcuklar açardı onun bahar bahar gönlünde bahar bahar …
Urfa da bu sefer kadın yüreği değdi şiire. Hem de bamb/aşka Peygamberler şehrinin o mistik havasında…
Yürek diline eklenmiş sözcükler, Güneydoğu’ nun sevgi dolu misafirperver insanlarıyla hemhal olunca bambaşka bir kisveye büründüler.
İbrahim’ce yanmayı, yanarken yanmayı hissetmemeyi bilmekti belki şiir ruhu. İbrahim ruhunu içselleştirmekti. İşte tefekkürün mekânıydı bu anlamda. Sözün sanata, estetiğe, gönüllere vurma vakti.
Her söz akitti dilde. Şiir şuurun farkındalığıyla yayılacaktı dalga dalga hoş bir sada ile… Eyyub’un sabrını işlemekti nakış nakış şiir. Yüreğin en aciz demlerini zırh ile sarmaktı BİR VAHY’in d’okunuşu ile…
Yazarken susmak, susarken coşmaktı şiir…
İçine karışan sevdalarla yol almaktı yar olana, anlamaktı aşk ile Aşk’ı…
Yaraya merhem ararken acıyı çekmekti mürekkep misali kaleme… Damar damar taş(ı)maktı, k’alemle alem olmaktı.
Gönül saraylarında huri, gılman hem demiydi…
safiyane duygularla d’ağlamaktı, kırıkları biriktirip uzunca yollar çizmekti yıldızlara.
Işıltıları avuçlamaktı şiir yazmak…
kâğıtla sarmaş dolaş olmak, kalemin sırrını keşfetmekti…
Özlemlere, vuslat umudunun avucuyla tutunmak, Yusuflar’ın kuyularına Muhammed’in Hıra’sına talip olmaktı…
Yazmak ki; ruhunun en ince tellerine dokunup, kubbede hoş bir sada ile baki kalmaktı…
/ Nilüfer Zontul Aktaş