Bir dokundum bin işittim. TSK’de günümüzün gelişen teknolojisi ile mesleki-teknik, eğitim-öğretim ve sevk-idare-komuta kademelerinde görev alan yetkisiz ve omuzlarına ağır sorumluluklar yüklenmiş, yarım asır öncesinin 211 sayılı İç Hizmet Kanunu, 926 sayılı TSK Personel kanunu ile astsubayların tarifini yapmak günümüz dünyası ve Türkiye’sinde akıl tutulması olsa gerek.
Her geçen gün kendilerini çağın gereklerine uygun yenileyen astsubayların sorunları sistem içerisindeki kişiler ile değil sistem kaynaklı olup, temel sorun sınıfsal statü ayrımcılığı, sosyal adalet ve eşitsizliktir. Onların yaraları artık kanamıyor, kangren olmuştur.
Astsubayların seslerini duymak, dertlerini anlamak için tarih yazarı, siyaset, bilim adamı, sosyolog ve psikolog olmaya gerek yok.
Sosyal medyada, çalışırken yoksulluk, emekli iken açlık sınırında olduklarını haklı çığlıkları ile en yüksek perdeden haykıran muvazzaf, emekli, eş ve çocukları ile milyonları bulan astsubayların bu beklenmedik çıkışları karşısında vatan savunmasında gerektiğinde öleceksin emrini veren sorumlu Genelkurmay kendi öz evlatlarının dertlerini dinlemek, çözüm üretmek yerine tamamen TSK’nin yapısına işleyişine taban, tabana zıt sivil kurum ve kuruluşları işaret ederek sert açıklamalarda bulunması üzücü ve de düşündürücüdür.
Astsubay ordunun bel kemiğidir. Trilyonluk malzemeden tutun, su içtiğiniz bardağa, iğneden ipliğe tüm malzemeler astsubaya zimmetlidir. Subayın hiçbir zimmet ve malzeme sorumluluğu yoktur ve istediği gibi kullanır. Subay tayin olunca şapkasını alır gider, astsubayın zimmet teslim edeceğim diye anası ağlar, mahkemelerde sürünür, derler ya bekâra avrat boşaması kolay…
Subay temsil tazminatı alır, temsil eden astsubay neden alamaz?
Subay emekli olur, 4300 TL maaş alır. Muadili astsubay emekli olur, 1200- 1700 TL maaş alır. Bu mudur adalet? Otuz beş yıl hizmet eden astsubaya üç yıl hizmeti olan bir subay o, yarım asırlık İç Hizmet Kanununa dayanarak, seni yedi gün oda hapsi ile cezalandırıyorum diyorsa, nerede astın ve üstün hukukuna riayet.
Anlayamadığım bir konu, hukuk fakültesini bitiren bir astsubay subaylığa geçse dahi neden hâkim sınıfına geçirilmiyor?
Astsubayların sayıları fazla olmasına rağmen sosyal tesisler, kamp, lojman ve hastaneden faydalanma oranları neden eşit değildir?
Astsubaylar ilk kıtaya çıktıklarında mesleğinin birinci ve otuz beşinci yılında aynı kadro görevle çalıştırılıyor. Yirmi beş yıllık bir subay karargâhta istihdam edilir iken, aynı hizmet yılına sahip astsubay dağda, bayırda, pusuda görevlendiriliyor. Bu kadar ağır şartlarda görev yapan muvazzaf, emekli personeli, eş ve çocuklarını açlığa mahkûm edip görmezlikten gelemezsiniz.
Astsubayların eş ve çocukları da normal insanlar gibi etten ve kemikten yaratılmış, su içerler, ekmek yerler. TEMAD Genel Başkanı Sn. Ahmet Keser’in tabiriyle Genelkurmay Başkanları, Fenerbahçeli zenci topçu ‘’Jay Jay Okocha’yı sevdiği kadar bile sevmedi astsubayları’’.
Sevmeyebilirsiniz, eğer ki bizler büyük bir aileyiz diyorsanız, hak ve hukuk noktasında eşit adalet dağılımını göz ardı etmemelisiniz.
Onlar ne sadaka ne de fazladan zam istiyor, sistem içerisinde eşit olmayan dağılımda adaletin sağlanmasını ve alın terinin karşılığını istiyor.
Astsubayları inciten, rahatsız eden 2009 yılında vizyona giren ‘’Nefes’’ adlı film. O günlerde sivil, asker protokol ile birlikte bir etkinlikte bulunur iken program yarıda kesilmişti. Nefes filmini seyredecektik, sinemada salon bizim için kapatılmıştı. Baştan sona kurgu olan filmin bir sahnesinde yüzbaşının bölüğe hitaben söylediği ‘’ ölürsün astsubay! ’’ ifadesi salonda ayakta alkışlanmış, çıkışta seyredenlerin gözlerinde sanki kazanılmış bir zafer yorgunluğu vardı.
Şimdi düşündüğümde tıpkı Muhteşem Yüzyıl dizisindeki ömrünü at sırtında seferde geçirmiş, kendini devlet işlerine adamış ecdadımız Kanuni’nin sarayda harem ağası gösterilmesi gibi.
Bu irite edici ifadeyi bir vatansever olarak, TSK ‘nin her kademesinde ağır sorumluluklar üstlenmiş, yurt savunmasında, terörle mücadelede, vatanını ve milletini canından aziz bilip şehadet şerbeti içmiş şehit astsubaylarımızın anısına saygısızlık, toplum önünde inkârcılık ve farklı kahramanlık yaratmak olarak değerlendiriyor, çanak tutanları kınıyorum.
Boğazda rakı balık muhabbetinde vatan millet Sakarya diye sözde yazanlar, çizenler ve yönetenler, bu milletin evlatlarını katleden teröristlerin açlık grevlerini günlerce medyanın gündeminden düşürmeyenler, keşke bu duyarlılığınızı, Diyarbakır da teröristlerce kaçırılan yaklaşık 517 gündür eşinden çocuğundan ayrı, haber alınamayan Astsubay Abdullah SÖPÇELER ve aylardır seslerini duyurmaya çalışan astsubaylar içinde gösterseydiniz.
TSK’nin üst kademesinde yaşanan olumsuzluklar karşısında, verilmiş sadakaları olan astsubayların, sistem içerisinde ne kadar önemli rol üstlendikleri açıkça görülmektedir. Ne yazık ki siyasiler ve toplum bu gerçeği görmezlikten gelip, dün olduğu gibi bugün de kırmızı halı serme geleneğine devam etmektedir. Bu da gösteriyor ki haktan hukuktan öte, benimki sıcak olsun kimin ki yanarsa yansın…
Ne zaman ki astsubaylarla ilgili iyileştirme söz konusu olsa toplumun neredeyse bütün kesimlerinden acımasız ve hoyratça sesler yükselmektedir. Çünkü sistem tarafından o şekilde lanse edilmiştir.
Şunları da unutmamak gerekir ki; saydığımız tüm haksızlık ve sorunlar, bugün hâsıl olmayıp yarım asırlık bir süreçtir.
Bu süreç içerisinde yıllarca astsubayların haklarını öteleyen sadece itaat etmesini isteyenlerin bu günkü yalnızlıklarına destek arayan, fırsat bilip, birlikte hareket etmek isteyen kitle ve gruplara karşı dikkatli ve temkinli davranılması gerektiği kanaatindeyim.
Bugün Türkiye’de temel hak ve özgürlükler, hak arama noktasında önemli mesafeler katedilmiştir. Demokrasinin olmazsa olmazlarından yeni anayasanın hayata geçirilmesiyle TSK’nin yeni yapılanmasında önemli adımlar atılacaktır.
Astsubayların süreç içerisinde haklarını aramaları ve seslerini duyurmaları konusunda başarılı olduklarını, önümüzdeki süreçte pirince giderken bulgurdan olmamak adına duygusal esintilerden farklı taktik ve arayışlardan kaçınarak zaman kavramı iyi kullanılmalıdır.
Her geçen gün kendilerini çağın gereklerine uygun yenileyen astsubayların sorunları sistem içerisindeki kişiler ile değil sistem kaynaklı olup, temel sorun sınıfsal statü ayrımcılığı, sosyal adalet ve eşitsizliktir. Onların yaraları artık kanamıyor, kangren olmuştur.
Astsubayların seslerini duymak, dertlerini anlamak için tarih yazarı, siyaset, bilim adamı, sosyolog ve psikolog olmaya gerek yok.
Sosyal medyada, çalışırken yoksulluk, emekli iken açlık sınırında olduklarını haklı çığlıkları ile en yüksek perdeden haykıran muvazzaf, emekli, eş ve çocukları ile milyonları bulan astsubayların bu beklenmedik çıkışları karşısında vatan savunmasında gerektiğinde öleceksin emrini veren sorumlu Genelkurmay kendi öz evlatlarının dertlerini dinlemek, çözüm üretmek yerine tamamen TSK’nin yapısına işleyişine taban, tabana zıt sivil kurum ve kuruluşları işaret ederek sert açıklamalarda bulunması üzücü ve de düşündürücüdür.
Astsubay ordunun bel kemiğidir. Trilyonluk malzemeden tutun, su içtiğiniz bardağa, iğneden ipliğe tüm malzemeler astsubaya zimmetlidir. Subayın hiçbir zimmet ve malzeme sorumluluğu yoktur ve istediği gibi kullanır. Subay tayin olunca şapkasını alır gider, astsubayın zimmet teslim edeceğim diye anası ağlar, mahkemelerde sürünür, derler ya bekâra avrat boşaması kolay…
Subay temsil tazminatı alır, temsil eden astsubay neden alamaz?
Subay emekli olur, 4300 TL maaş alır. Muadili astsubay emekli olur, 1200- 1700 TL maaş alır. Bu mudur adalet? Otuz beş yıl hizmet eden astsubaya üç yıl hizmeti olan bir subay o, yarım asırlık İç Hizmet Kanununa dayanarak, seni yedi gün oda hapsi ile cezalandırıyorum diyorsa, nerede astın ve üstün hukukuna riayet.
Anlayamadığım bir konu, hukuk fakültesini bitiren bir astsubay subaylığa geçse dahi neden hâkim sınıfına geçirilmiyor?
Astsubayların sayıları fazla olmasına rağmen sosyal tesisler, kamp, lojman ve hastaneden faydalanma oranları neden eşit değildir?
Astsubaylar ilk kıtaya çıktıklarında mesleğinin birinci ve otuz beşinci yılında aynı kadro görevle çalıştırılıyor. Yirmi beş yıllık bir subay karargâhta istihdam edilir iken, aynı hizmet yılına sahip astsubay dağda, bayırda, pusuda görevlendiriliyor. Bu kadar ağır şartlarda görev yapan muvazzaf, emekli personeli, eş ve çocuklarını açlığa mahkûm edip görmezlikten gelemezsiniz.
Astsubayların eş ve çocukları da normal insanlar gibi etten ve kemikten yaratılmış, su içerler, ekmek yerler. TEMAD Genel Başkanı Sn. Ahmet Keser’in tabiriyle Genelkurmay Başkanları, Fenerbahçeli zenci topçu ‘’Jay Jay Okocha’yı sevdiği kadar bile sevmedi astsubayları’’.
Sevmeyebilirsiniz, eğer ki bizler büyük bir aileyiz diyorsanız, hak ve hukuk noktasında eşit adalet dağılımını göz ardı etmemelisiniz.
Onlar ne sadaka ne de fazladan zam istiyor, sistem içerisinde eşit olmayan dağılımda adaletin sağlanmasını ve alın terinin karşılığını istiyor.
Astsubayları inciten, rahatsız eden 2009 yılında vizyona giren ‘’Nefes’’ adlı film. O günlerde sivil, asker protokol ile birlikte bir etkinlikte bulunur iken program yarıda kesilmişti. Nefes filmini seyredecektik, sinemada salon bizim için kapatılmıştı. Baştan sona kurgu olan filmin bir sahnesinde yüzbaşının bölüğe hitaben söylediği ‘’ ölürsün astsubay! ’’ ifadesi salonda ayakta alkışlanmış, çıkışta seyredenlerin gözlerinde sanki kazanılmış bir zafer yorgunluğu vardı.
Şimdi düşündüğümde tıpkı Muhteşem Yüzyıl dizisindeki ömrünü at sırtında seferde geçirmiş, kendini devlet işlerine adamış ecdadımız Kanuni’nin sarayda harem ağası gösterilmesi gibi.
Bu irite edici ifadeyi bir vatansever olarak, TSK ‘nin her kademesinde ağır sorumluluklar üstlenmiş, yurt savunmasında, terörle mücadelede, vatanını ve milletini canından aziz bilip şehadet şerbeti içmiş şehit astsubaylarımızın anısına saygısızlık, toplum önünde inkârcılık ve farklı kahramanlık yaratmak olarak değerlendiriyor, çanak tutanları kınıyorum.
Boğazda rakı balık muhabbetinde vatan millet Sakarya diye sözde yazanlar, çizenler ve yönetenler, bu milletin evlatlarını katleden teröristlerin açlık grevlerini günlerce medyanın gündeminden düşürmeyenler, keşke bu duyarlılığınızı, Diyarbakır da teröristlerce kaçırılan yaklaşık 517 gündür eşinden çocuğundan ayrı, haber alınamayan Astsubay Abdullah SÖPÇELER ve aylardır seslerini duyurmaya çalışan astsubaylar içinde gösterseydiniz.
TSK’nin üst kademesinde yaşanan olumsuzluklar karşısında, verilmiş sadakaları olan astsubayların, sistem içerisinde ne kadar önemli rol üstlendikleri açıkça görülmektedir. Ne yazık ki siyasiler ve toplum bu gerçeği görmezlikten gelip, dün olduğu gibi bugün de kırmızı halı serme geleneğine devam etmektedir. Bu da gösteriyor ki haktan hukuktan öte, benimki sıcak olsun kimin ki yanarsa yansın…
Ne zaman ki astsubaylarla ilgili iyileştirme söz konusu olsa toplumun neredeyse bütün kesimlerinden acımasız ve hoyratça sesler yükselmektedir. Çünkü sistem tarafından o şekilde lanse edilmiştir.
Şunları da unutmamak gerekir ki; saydığımız tüm haksızlık ve sorunlar, bugün hâsıl olmayıp yarım asırlık bir süreçtir.
Bu süreç içerisinde yıllarca astsubayların haklarını öteleyen sadece itaat etmesini isteyenlerin bu günkü yalnızlıklarına destek arayan, fırsat bilip, birlikte hareket etmek isteyen kitle ve gruplara karşı dikkatli ve temkinli davranılması gerektiği kanaatindeyim.
Bugün Türkiye’de temel hak ve özgürlükler, hak arama noktasında önemli mesafeler katedilmiştir. Demokrasinin olmazsa olmazlarından yeni anayasanın hayata geçirilmesiyle TSK’nin yeni yapılanmasında önemli adımlar atılacaktır.
Astsubayların süreç içerisinde haklarını aramaları ve seslerini duyurmaları konusunda başarılı olduklarını, önümüzdeki süreçte pirince giderken bulgurdan olmamak adına duygusal esintilerden farklı taktik ve arayışlardan kaçınarak zaman kavramı iyi kullanılmalıdır.