Sevgili Dostlar, yine bir kasım ayı ve takvimler Kasım’ın yirmi dördünü göstermekte. Mustafa Kemal Atatürk’e ‘’ Başöğretmen’’ unvanının verildiği, ’’Millet Mektepleri’’nin açıldığı yılın yıl dönümündeyiz.
Bu önemli günde, öğretmen kimdir? Sorusuna arayacağımız cevap, bugünün daha anlaşılır olmasına fırsat verecektir. Belki doğruyu arama faaliyetlerimiz sırasında yitirdiğimiz değerlerimizle karşılaşırız. Kim bilir…
Hepimizin yetişmesinde, en azından şu anda bu satırları okumamızda emeği geçenlerdir öğretmen. Hani küçükken bizlere öğretilen marşların içinde yer aldığı gibi; ‘’Hem anadır, hem babadır’’ öğretmen ‘’Okut, öğret ve nihayet, yurda yarar bir insan et!’’ cümlelerini henüz kirlenmemiş dudaklarımızdan döktürenlerdir öğretmen.
Gittikleri yerlerde değişiklikleri peşlerinden sürükleyen, daha yaşanılır bir dünya kurabilmek için kendi hayallerini ayakları altına alarak, başkalarının hayallerine yol bulan; yeni ufuklar açan fedakâr, diğerkâm insanlardır öğretmen.
Geçmişin, bu günün ve geleceğin mimarı, mayasıdır öğretmen.
Hepimiz herhangi bir öğretmenin ürünü olarak yaşamımızı sürdürmekteyiz bugün. İyilikleriyle andığımız kadar, kötülükleriyle andığımız öğretmenlerimizde vardır bizim. Neye göre iyi, neye göre kötü dediğimizi belki sadece kendimize açıklayabildiğimiz öğretmenlerimiz vardır…
Eğitim fakültelerinin öğretmenlik bölümlerinden mezun olup da mesleğine başlayamayan öğretmenlerimiz de vardır bizim.
Kıyıda köşede yaşam kavgası veren, çok sevdiği kız/erkek arkadaşıyla kurduğu evlilik hayallerini atama krizlerinin gölgesinde noktalayan öğretmenlerimiz de vardır.
Socrates’in ‘’Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilmez. Çünkü onun eseri hem her şeydir hem de hiçbir şeydir.’’ diye ifade ettiği yüce bir mimardır öğretmen.
Hem silahı, hem kalemi tutan parmaklara şekiller işleyen bir nakkaştır öğretmen. Onun hünerli ellerinde yoğrulur bedenler, onun hünerli ellerinde şekilden şekle girer canlar.
21. yüzyıl, teknolojide yaşanan gelişmelerle yaşamı sosyal, kültürel, ekonomik ve hatta siyasal yönden değişime uğratacak bir potansiyeli beraberinde getirmiştir. Meydana gelen bu değişim, insanını kendini geliştirmesini, yenilemesini ihtiyacı ile karşı karşıya bırakmıştır. Eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünmeyi kullanma, içinde yaşadığımız dünyada hem bir sonuç, hem de bir gereklilik olmuştur. Çünkü değişimi yaşatan insan, geleceği tahmin etmeye ve ona uyum sağlayacak bir düşünsel hazırlığa ihtiyaç ve istek duymaktadır.
Kas gücünün yerini aldığı bir çağda bu hızlı değişime uyum sağlamada eğitimin üstlendiği rol tartışılmayacak kadar açıktır. Çünkü insan gücü kaynaklarını yetiştirme ve yönlendirmede en etkili araç eğitimdir. Öğretmenler ise bu etkili aracın amacına ulaşmasındaki en önemli öğelerden birisini oluşturur.
Bir eğitim sisteminde yapılan yenilikler ancak öğretmenle uygulanmaya geçirilebilir. Programlar ne kadar iyi yapılırsa yapılsın öğrenme ortamları ne kadar iyi düzenlenirse düzenlensin, sosyal ve ekonomik anlamda, öğretmenlere yeterli destek ve önem verilmediği takdirde yapılan bütün yatırımlar ve çabalar boşunadır. Hiçbir eğitim modeli, o modeli işletecek personelin üzerinde hizmet üretmez.
Bu nedenle bir okul, içindeki öğretmenler kadar iyidir. Program değişebilir, daha fazla araç- gereç alınabilir. Fiziki çevre yenilenebilir, okul saatleri uzatılabilir ama öğretmenler olmadan değişiklikler istenilen etkiyi yaratmayacaktır.
Öğretmenlerin sosyal, ekonomik durumları sürekli göz ardı edilmektedir. Evine iş götüren tek meslek öğretmenliktir. Gün içerisinde kendi çocuğumuza tahammül edemezken 30-35 öğrenciyle saatler geçiriyor. Ertesi günün hazırlığı sınav sorusu, zümre toplantısı, veli danışmanlığı, yıllık plan hazırlama gibi konularda öğretmen tatil denilen günlerin bir kısmını öğrenci işlerine ayırmaktadır.
Maddi yetersizliklerden dolayı birçok öğretmen ek iş yapmaktadır. Seyyar satıcılık, işportacılık yapan; hamallığa soyunan, üç kuruş ekmek parası kazanabilmek için hurda toplayan; yaptığı işi başkasına söylerken utanan, boynu bükülen, gözleri yaş dolan öğretmenlerimiz;
Ne yazık ki sadece öğretmenler gününde yılda bir kez hatırlarız. Üç beş söylemle; Reşat Nuri Güntekin’in “çalıkuşu” eserini ve Feride’nin şahsında öğretmenlik mesleğini temsil ettiği biçilmez misyonu ve fedakârlığı hatırlamamız tesadüf değildir.
Körebenin tuvali adlı eseri ile ilham kaynağım, öğretmenim, Mustafa kaşıkçı ve tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum.
Bu önemli günde, öğretmen kimdir? Sorusuna arayacağımız cevap, bugünün daha anlaşılır olmasına fırsat verecektir. Belki doğruyu arama faaliyetlerimiz sırasında yitirdiğimiz değerlerimizle karşılaşırız. Kim bilir…
Hepimizin yetişmesinde, en azından şu anda bu satırları okumamızda emeği geçenlerdir öğretmen. Hani küçükken bizlere öğretilen marşların içinde yer aldığı gibi; ‘’Hem anadır, hem babadır’’ öğretmen ‘’Okut, öğret ve nihayet, yurda yarar bir insan et!’’ cümlelerini henüz kirlenmemiş dudaklarımızdan döktürenlerdir öğretmen.
Gittikleri yerlerde değişiklikleri peşlerinden sürükleyen, daha yaşanılır bir dünya kurabilmek için kendi hayallerini ayakları altına alarak, başkalarının hayallerine yol bulan; yeni ufuklar açan fedakâr, diğerkâm insanlardır öğretmen.
Geçmişin, bu günün ve geleceğin mimarı, mayasıdır öğretmen.
Hepimiz herhangi bir öğretmenin ürünü olarak yaşamımızı sürdürmekteyiz bugün. İyilikleriyle andığımız kadar, kötülükleriyle andığımız öğretmenlerimizde vardır bizim. Neye göre iyi, neye göre kötü dediğimizi belki sadece kendimize açıklayabildiğimiz öğretmenlerimiz vardır…
Eğitim fakültelerinin öğretmenlik bölümlerinden mezun olup da mesleğine başlayamayan öğretmenlerimiz de vardır bizim.
Kıyıda köşede yaşam kavgası veren, çok sevdiği kız/erkek arkadaşıyla kurduğu evlilik hayallerini atama krizlerinin gölgesinde noktalayan öğretmenlerimiz de vardır.
Socrates’in ‘’Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilmez. Çünkü onun eseri hem her şeydir hem de hiçbir şeydir.’’ diye ifade ettiği yüce bir mimardır öğretmen.
Hem silahı, hem kalemi tutan parmaklara şekiller işleyen bir nakkaştır öğretmen. Onun hünerli ellerinde yoğrulur bedenler, onun hünerli ellerinde şekilden şekle girer canlar.
21. yüzyıl, teknolojide yaşanan gelişmelerle yaşamı sosyal, kültürel, ekonomik ve hatta siyasal yönden değişime uğratacak bir potansiyeli beraberinde getirmiştir. Meydana gelen bu değişim, insanını kendini geliştirmesini, yenilemesini ihtiyacı ile karşı karşıya bırakmıştır. Eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünmeyi kullanma, içinde yaşadığımız dünyada hem bir sonuç, hem de bir gereklilik olmuştur. Çünkü değişimi yaşatan insan, geleceği tahmin etmeye ve ona uyum sağlayacak bir düşünsel hazırlığa ihtiyaç ve istek duymaktadır.
Kas gücünün yerini aldığı bir çağda bu hızlı değişime uyum sağlamada eğitimin üstlendiği rol tartışılmayacak kadar açıktır. Çünkü insan gücü kaynaklarını yetiştirme ve yönlendirmede en etkili araç eğitimdir. Öğretmenler ise bu etkili aracın amacına ulaşmasındaki en önemli öğelerden birisini oluşturur.
Bir eğitim sisteminde yapılan yenilikler ancak öğretmenle uygulanmaya geçirilebilir. Programlar ne kadar iyi yapılırsa yapılsın öğrenme ortamları ne kadar iyi düzenlenirse düzenlensin, sosyal ve ekonomik anlamda, öğretmenlere yeterli destek ve önem verilmediği takdirde yapılan bütün yatırımlar ve çabalar boşunadır. Hiçbir eğitim modeli, o modeli işletecek personelin üzerinde hizmet üretmez.
Bu nedenle bir okul, içindeki öğretmenler kadar iyidir. Program değişebilir, daha fazla araç- gereç alınabilir. Fiziki çevre yenilenebilir, okul saatleri uzatılabilir ama öğretmenler olmadan değişiklikler istenilen etkiyi yaratmayacaktır.
Öğretmenlerin sosyal, ekonomik durumları sürekli göz ardı edilmektedir. Evine iş götüren tek meslek öğretmenliktir. Gün içerisinde kendi çocuğumuza tahammül edemezken 30-35 öğrenciyle saatler geçiriyor. Ertesi günün hazırlığı sınav sorusu, zümre toplantısı, veli danışmanlığı, yıllık plan hazırlama gibi konularda öğretmen tatil denilen günlerin bir kısmını öğrenci işlerine ayırmaktadır.
Maddi yetersizliklerden dolayı birçok öğretmen ek iş yapmaktadır. Seyyar satıcılık, işportacılık yapan; hamallığa soyunan, üç kuruş ekmek parası kazanabilmek için hurda toplayan; yaptığı işi başkasına söylerken utanan, boynu bükülen, gözleri yaş dolan öğretmenlerimiz;
Ne yazık ki sadece öğretmenler gününde yılda bir kez hatırlarız. Üç beş söylemle; Reşat Nuri Güntekin’in “çalıkuşu” eserini ve Feride’nin şahsında öğretmenlik mesleğini temsil ettiği biçilmez misyonu ve fedakârlığı hatırlamamız tesadüf değildir.
Körebenin tuvali adlı eseri ile ilham kaynağım, öğretmenim, Mustafa kaşıkçı ve tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum.