İyilikle Kötülük Eşit Değil!

Rahmeti tüm insanları kucaklayan, merhamet edenlerin en merhametlisi Allah, "Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır" buyuruyor. Biz kullarına, genelleme yaparak bile sayamayacağımız nimet ve güzellikleri Katından lütfediyor. Karşılığında ise yalnızca şükretmemizi ve salih amellerde bulunmamızı istiyor. Bizler, alış-veriş karşılığında ‘bir alana bir bedava’ promosyonu yapan marketin yolunu hızla tutarken, yapacağımız bir iyiliğin on katıyla karşılık göreceğini bildiğimiz halde bunda çekimser davranıyoruz. Allah nimetlerine sınır koymuyor, cömertçe bahşediyor; biz ise iyilik yapmada sınır koyuyoruz.
 
Toplumda, insanlara güzler yüz gösteren, yoksullara yardım eden her insan “iyi” olarak bilinse de Kur’an’ın tarif ettiği iyilik daha farklıdır. Allah’ın, her davranışını gördüğünün hatta aklından geçenleri bildiğinin, bir gün Rabbi karşısında sorgulanacağının bilincinde olarak, vicdanını kullanarak ve yalnızca O’nun hoşnutluğunu gözeterek yaptığı her şey, insandaki iyiliğin göstergesidir; birer ‘salih amel’dir.
 
Dünyada ortalama 70-80 yıl ömür sürüyoruz. Ahirette ise ebedî bir hayat var. Bu geçici ve kısacık dünya hayatındaki salih amellerin ahiretteki karşılığı, ruha haz veren sonsuz güzellikler ve nefislerin arzu ettiği her şey; asla bitip tükenmesi olmayan, ebedî güzellikler oluyor.
 
Kur’an’da, Fussilet Suresi, 34. âyette, “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır diye emrediyor Rabbimiz. Kötüyü, güzel ahlâka özendirecek merhameti beğeniyor. Aynı ayetin devamında ise “o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir” buyuruyor. Aslında intikam duygusunu yenmek zordur; insanın nefsi arzu eder, lezzetli gelir. O şeytanî duyguyu bastırmak insan nefsine ağır gelir. Ama sevap ve makbul olan budur. İntikam almak insanı küçültür, basitleştirir. İnsanı değerli kılan, bağışlayıcı olmaktır.
 
Peygamberimiz(asm)’ın bize tavsiye ettiği ahlâk da budur. O, iyiliğin karşılığını şöyle hatırlatıyor:
 
“Bir kul Müslüman olur ve Müslümanlığı da güzel olursa, Allah onun evvelce işlemiş olduğu her kötülüğü örter. Ondan sonra sıra kısasa (yani mükafat ve mücazata) gelir. Bir hasene (iyilik), ondan yedi yüz kat büyük hasene ile; bir seyyie (yani kötülük) ise yalnız kendi misli ile karşılanır. Meğer ki Allah o seyyieyi affeder”. (Sahih-i Buhari, cilt 1, s. 193-194)
 
Bedüzzaman da kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi şöyle tarif ediyor;
 
“Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.” (Mektubat, 22. Mektup)
 
 “Bir günü diğer gününe eşit olan ziyandadır” buyuruyor Peygamberimiz (asm). Sevgiyi artırmalı, şevki artırmalı, imanı, ilmi, dine hizmeti artırmalı. O zaman hem dünyada, hem ahirette bereket olur. İnsan sürekli gelişme çabası ile genç kalır, sağlık, güzellik bulur; hayat bulur. Durağanlık, insan için her yönüyle yıkımdır, ölümdür.
 
Sevgi çok güzel bir şey, sevgiyle, dostça yaklaşmalı insana. Dinimiz iyiliği, sevgiyi, güzelliği istiyor. Kur’an hep dürüstlük, sevgi, hoşgörüyü emrediyor. İnsan hassas bir varlık; canını acıtmamalı. Aklı başında olmayandan, saygısız, sevgisiz, kötü düşünceli olan kişiden, can yakandan, insan çok fazla rahatsız oluyor. İnsan fıtratına en uygun olan şey sevgidir, muhabbettir. “Merhametten maraz doğar” deseler de iyilik, karşılığı en büyük olandır. İyilik edenlerin aleyhinde bir yol yoktur.
İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. (Yusuf Suresi, 2)
 
Fuat Türker

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi