“Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret. Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.” Necip Fazıl
Dünya hayatındaki imtihanın sırrını kavrayabilmek için, öncelikle, kâinatı her an kontrolünde tutan eşsiz Yaratıcıyı çok iyi tanımak gerekir. Gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki her şeyi yoktan var eden, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve bütün eksikliklerden münezzeh olan Allah, tüm diğer canlılar gibi insanı da yoktan var etmiş, ona sayısız üstün özellikler vermiştir. Hiçbir insan henüz oluşum aşamasından itibaren, bu özelliklerinden birini dahi kendi başına elde edemez.
Verdiği sayısız nimet karşılığında Rabbimizin bizden istediği ise, Kendisine kulluk etmemiz iken, insanların büyük çoğunluğu, nankörlük eder, Allah’a şükretmez, O'na boyun eğip teslim olmaz, O'nun emir ve yasaklarından yüz çevirir ve sınırlarını korumaz.
Bediüzzaman dünyanın imtihan ve hizmet mekânı olduğuna, lezzet ve ücret ve mükafat yeri olmadığına dikkat çekiyor ve vazifelerimizi şöyle ifade ediyor;
“Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla(ortaya çıkarmasıyla) ve bu sarayı yapmasıyla kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.”
“Hem şu tezyinatla(süslemelerle) kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi onun san’atını takdir ve işlerini istihsan(beğenme) ile kendinizi ona sevdiriniz.”
“Hem bu gördüğünüz ihsanat(iyiliklerle, bağışlarla) ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz.”
“Hem şu görünen in’âm(nimet) ve ikramlarla size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.”
“Hem şu kemâlâtının âsârıyla(mükemmel eserleriyle) mânevî cemâlini(güzelliğini) size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeye ve teveccühünü(ilgisini) kazanmaya iştiyakınızı(şiddetli arzunuzu) gösteriniz.”
“Hem bütün şu gördüğünüz masnuat(sanat eserleri) ve müzeyyenat(süsler) üstünde birer mahsus sikke(özel mühür), birer hususî hâtem(özel damga), birer taklit edilmez tura(nişan) koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti(el yapımı) olduğunu ve kendisi tek ve yektâ(benzersiz), istiklâl(bağımsız) ve infirad(tek başına) sahibi olduğunu size göstermek istiyor. Siz dahi onu tek ve yektâ ve misilsiz, nazirsiz, bîhemtâ(tek, benzersiz, eşsiz) tanıyınız ve kabul ediniz.” (11. Söz)
Ancak, “Dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından” (Nahl Suresi, 107)dolayıdır ki, tüm amaçları yalnızca dünyayı ‘doya doya yaşama’ya yönelik olan kimseler, ölümü hiç düşünmez, hiçbir hazırlık yapmazlar. En büyük amaçları, dünyanın geçici metaından olabildiğince yararlanmak, iyi bir hayat kurmak, günlerini kendilerince en güzel şekilde değerlendirmektir.
Genç-yaşlı, zengin-fakir, güçlü-güçsüz her insan -sınırsız büyüklükteki kâinatta bulunan yüz milyarlarca gezegen düşünüldüğünde- dünyada bir nokta kadar bile yer kaplamadığını fark edebilir. Kâinatta bir toz zerresi hükmündedir insan; o ‘ağır gün’ün sorumluluğunu nasıl yüklenecektir?
Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar. (İnsan Suresi, 27)
https://twitter.com/Fuat_Turker