Yaşanan çözüm süreci ile birlikte temel hak ve özgürlükler kapsamında meydanlarda toplantı, gösteri ve yürüyüşler anayasal bir haktır, dendi
Taksimden girildi Lice’den çıkıldı.
Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve barış istiyoruz.
Gezi parkı… Sözde “ ağaç sökme” karşıtı protestolarda yıllardır PKK terör örgütü tarafından on binlerce ağacın yakılmasına seyirci kalan uzantıların, buldozerlerin önüne yatarak “Durun yapamazsınız ”diye bağırmaları, taksimde dizilerde nikâhsız birlikteliklerin teşviki, ülkenin egemen kültürüne yön veren hâkim unsurların cinsel özgürlüğü medya, internet vb. görsellerle savunanların ”yarı çıplak bikinililerin cinselliğime dokunamazsın” gibi ahlaki boyutların dışında söylem ve gösterileri;
PKK ve uzantılarının Lice’de halkı kışkırtarak karakol yapımı protestosu paralelliğinde Taksimde sözde “ulusalcı” geçinenlerin ellerinde Türk bayrakları ile marjinal illegal Marksist gruplarla “Diren Lice” sloganları, “ çevreye verilen milyon dolarlık zarar; Yaşanan ” Lice ve Taksim” olaylarının aynı paralelde amaca hizmet ettiğini gösteriyor olsa da;
Bir yanda kısa süreli alaşağı koalisyon iktidarı anlayışına sahip zihniyetin, diğer yanda halkın büyük çoğunluğunun desteğini almış süreklilik arz eden bir iktidara tahammülsüzlüğü.
Oysa mevcut iktidarın son on yıl içerisinde Türkiye de hemen her alanda devrim niteliğinde değişimler, yatırımlar gerçekleştirdiği göz ardı edilemez.
İktidar son 30 yıldır ülkeye ölümler yaşatan, ekonomisini sekteye uğratan statükocu, başarısız güvenlik politikaları dışında terörle mücadele anlayışını değiştirmiş beğenilmese de dönüşü zor ve uzun soluklu bir çözüm sürecine girmiştir.
Birinci aşama silahlı grupların ülke dışına çıkışı, ikinci aşama demokratik reformlar, üçüncü aşama kalıcı barışın sağlanması ve normalleşme.
Hükümet sürecin başlamasıyla, sürecin eylemsiz yürümesini kâr sayıp PKK ve BDP cephesini test ederken son Cizre’de yaşanan PKK’nın “asayiş timi” savsatası, beraberinde Lice’de yapılan karakol onarımı protestosu PKK’nın ve BDP’nin çözüm sürecinde samimi olmadıklarını gösterdi.
Hükümet aslında temkinli idi. BDP içerisinde olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. BDP vekillerinden kimi “gezi” olaylarında ön saflarda yer alıyor, diğer iktidar lehine açıklamalar yapıyordu.
BDP'lilerin "Birinci aşama sona ermek üzere, dolayısıyla hükümet ikinci aşamada üzerine düşeni yapmalı, yani demokratik adımları atmalı aksi takdirde halkta büyük hayal kırıklığı yaşanacak sonucun daha da kötüleşeceği” söylemleri.
Aceleci davranan BDP, ‘hükümetten ne koparırsam kârdır’ anlayışında, hükümet ise yapılan MGK toplantısındaki çözüm sürecinin birinci aşamasına yönelik değerlendirme sonrası yapılan açıklamada henüz silahlı grupların çekilmelerinin tamamlanmadığı görüşüne varılmıştır.
BDP ve PKK şark kurnazlığı içerisinde çekilme hesaplarını Suriye’de Esad’ın gitmesi üzerine yapmış, Esad’ın giderek güçlenmesi karşısında Suriye’deki boşluk bölgede konuşlandıracağı teröristleri elinde tutmuş nerede hasta zayıf varsa sağa sola elinden çıkartmıştır.
Bölgedeki serbestlikten faydalanan PKK kendi kadrosunu güçlendirmek adına çok sayıda köyden kentten katılım sağlamıştır.
Baraj istemiyorlar çünkü onlar için baraj, elektrik üretimi ve su depolama anlamına gelmiyor, sular altında kalacak binlerce mağara, geçişi zorlaşacak sınırlar akıllarına geliyor.
Karakol istemiyorlar çünkü bölgede rahatlıkla vergilerini halktan toplayacaklar, uyuşturucu baronlarının hizmetinde taşeronları ile birlikte ekip biçecek ve trafiğini yönlendirecekler.
Güya “Hakların kardeşliği özgürlük, barış Kürtlerin hakları”
Aslında Kürtler sizler gibi düşünmüyor
Talepler arasında en önemlisi “ana dilde eğitim” Kısa sürede hayata geçirilemeyeceği gibi eğitim, iş alanlarını da kapsayan geniş bir altyapı çalışması gereken bir konu olup “ülkenin bütünlüğünü” önemli derecede etkileyecek bu talebin uzun yıllar soğutulup ısıtılacağıdır.
Ucu açık olan çözüm sürecinde BDP ve PKK’nın isteklerinin bitmeyeceği aşikârdır.
İktidarlar ve hükümetler dün olduğu gibi bugünde baki olmayıp, baki olan Türkiye ve geleceğidir. Yapılan bu olumsuz eylemlerin her gecen gün büyüyen dünya karşısında Türkiye’nin geleceğine zarar verdiği unutulmamalıdır, esas olan “milletin iradesidir”.
Taksimden girildi Lice’den çıkıldı.
Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve barış istiyoruz.
Gezi parkı… Sözde “ ağaç sökme” karşıtı protestolarda yıllardır PKK terör örgütü tarafından on binlerce ağacın yakılmasına seyirci kalan uzantıların, buldozerlerin önüne yatarak “Durun yapamazsınız ”diye bağırmaları, taksimde dizilerde nikâhsız birlikteliklerin teşviki, ülkenin egemen kültürüne yön veren hâkim unsurların cinsel özgürlüğü medya, internet vb. görsellerle savunanların ”yarı çıplak bikinililerin cinselliğime dokunamazsın” gibi ahlaki boyutların dışında söylem ve gösterileri;
PKK ve uzantılarının Lice’de halkı kışkırtarak karakol yapımı protestosu paralelliğinde Taksimde sözde “ulusalcı” geçinenlerin ellerinde Türk bayrakları ile marjinal illegal Marksist gruplarla “Diren Lice” sloganları, “ çevreye verilen milyon dolarlık zarar; Yaşanan ” Lice ve Taksim” olaylarının aynı paralelde amaca hizmet ettiğini gösteriyor olsa da;
Bir yanda kısa süreli alaşağı koalisyon iktidarı anlayışına sahip zihniyetin, diğer yanda halkın büyük çoğunluğunun desteğini almış süreklilik arz eden bir iktidara tahammülsüzlüğü.
Oysa mevcut iktidarın son on yıl içerisinde Türkiye de hemen her alanda devrim niteliğinde değişimler, yatırımlar gerçekleştirdiği göz ardı edilemez.
İktidar son 30 yıldır ülkeye ölümler yaşatan, ekonomisini sekteye uğratan statükocu, başarısız güvenlik politikaları dışında terörle mücadele anlayışını değiştirmiş beğenilmese de dönüşü zor ve uzun soluklu bir çözüm sürecine girmiştir.
Birinci aşama silahlı grupların ülke dışına çıkışı, ikinci aşama demokratik reformlar, üçüncü aşama kalıcı barışın sağlanması ve normalleşme.
Hükümet sürecin başlamasıyla, sürecin eylemsiz yürümesini kâr sayıp PKK ve BDP cephesini test ederken son Cizre’de yaşanan PKK’nın “asayiş timi” savsatası, beraberinde Lice’de yapılan karakol onarımı protestosu PKK’nın ve BDP’nin çözüm sürecinde samimi olmadıklarını gösterdi.
Hükümet aslında temkinli idi. BDP içerisinde olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. BDP vekillerinden kimi “gezi” olaylarında ön saflarda yer alıyor, diğer iktidar lehine açıklamalar yapıyordu.
BDP'lilerin "Birinci aşama sona ermek üzere, dolayısıyla hükümet ikinci aşamada üzerine düşeni yapmalı, yani demokratik adımları atmalı aksi takdirde halkta büyük hayal kırıklığı yaşanacak sonucun daha da kötüleşeceği” söylemleri.
Aceleci davranan BDP, ‘hükümetten ne koparırsam kârdır’ anlayışında, hükümet ise yapılan MGK toplantısındaki çözüm sürecinin birinci aşamasına yönelik değerlendirme sonrası yapılan açıklamada henüz silahlı grupların çekilmelerinin tamamlanmadığı görüşüne varılmıştır.
BDP ve PKK şark kurnazlığı içerisinde çekilme hesaplarını Suriye’de Esad’ın gitmesi üzerine yapmış, Esad’ın giderek güçlenmesi karşısında Suriye’deki boşluk bölgede konuşlandıracağı teröristleri elinde tutmuş nerede hasta zayıf varsa sağa sola elinden çıkartmıştır.
Bölgedeki serbestlikten faydalanan PKK kendi kadrosunu güçlendirmek adına çok sayıda köyden kentten katılım sağlamıştır.
Baraj istemiyorlar çünkü onlar için baraj, elektrik üretimi ve su depolama anlamına gelmiyor, sular altında kalacak binlerce mağara, geçişi zorlaşacak sınırlar akıllarına geliyor.
Karakol istemiyorlar çünkü bölgede rahatlıkla vergilerini halktan toplayacaklar, uyuşturucu baronlarının hizmetinde taşeronları ile birlikte ekip biçecek ve trafiğini yönlendirecekler.
Güya “Hakların kardeşliği özgürlük, barış Kürtlerin hakları”
Aslında Kürtler sizler gibi düşünmüyor
Talepler arasında en önemlisi “ana dilde eğitim” Kısa sürede hayata geçirilemeyeceği gibi eğitim, iş alanlarını da kapsayan geniş bir altyapı çalışması gereken bir konu olup “ülkenin bütünlüğünü” önemli derecede etkileyecek bu talebin uzun yıllar soğutulup ısıtılacağıdır.
Ucu açık olan çözüm sürecinde BDP ve PKK’nın isteklerinin bitmeyeceği aşikârdır.
İktidarlar ve hükümetler dün olduğu gibi bugünde baki olmayıp, baki olan Türkiye ve geleceğidir. Yapılan bu olumsuz eylemlerin her gecen gün büyüyen dünya karşısında Türkiye’nin geleceğine zarar verdiği unutulmamalıdır, esas olan “milletin iradesidir”.