Ramazan ayı, Allah’a yakınlaşma ayıdır. Oruç tutan insan Allah’ın beğendiği davranışlar sergilemeye, nefsinin tutkularından sakınmaya çalışır. Şeytana karşı dikkatli ve şuurludur, vicdanının doğruyu fısıldayan sesine kulak verir. Derin Allah korkusu ve sevgisi, Allah’ın sınırlarını koruma konusunda titizlik göstermesine sebep olur.
Oruç ibadetinin müminler için birçok hikmeti vardır. Allah için yaptığı bu ibadet, insanın manevi bir güç yaşamasına ve güzel özellikler kazanmasına vesile olur.
Ramazan ayının hikmetlerini anlatırken, “şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr'i ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir” der Bediüzzaman.
Ramazan nefis için terbiye vesilesidir. Mümin, özellikle bu ayda Allah’ın hoşnutluğunu kaybedecek bir davranışta bulunmaktan ve nefsinin sınır tanımaz kötülüklerinden sakınır. Hayır düşünür ve salih amellerde bulunur. Allah’ın gizlinin gizlisini ve içindekini de bildiğini kavramış olduğundan, bu ahlak özelliklerinden hiçbir durumda taviz vermez. Mümin, bu özel nefis terbiyesinin nimetlerinden hayatı boyunca yararlanır. Aczini görür, manevi derinlik ve güzel ahlakı kazanır.
Peygamberimiz(sav), müminlerin sahip olması gereken güzel ahlâkın önemini, “Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer.” (Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din) hadis-i şerifiyle haber verir. Müminler bu üstün ahlak özelliklerine sahip olmak için gayret gösterir ve güzel özelliklerini gördüklerinde birbirlerine cenneti hatırlatırlar.
Günlük hayatımızdaki eylemler ancak Allah’ın hoşnutluğu gözetilerek yapılırsa hikmetlidir ve ‘salih amel’dir. İnsan muhtaçlara çok büyük yardımlar yapıyor olabilir. Ancak yaptığı işleri, diğer insanların, kendisi hakkında güzel şeyler düşünmeleri için, gösteriş amacıyla yapıyorsa kişi yanılgıdadır. Amaç yalnızca rıza-ı İlâhi olmalıdır
Allah'ın sevgisini ve rızasını kazandıracak, O’na yaklaştıracak bir ibadet de Allah'ı ve dinini anlatmak, Kur’an ayetlerini hatırlatıp öğüt vermek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktır. Bunların hepsi birer çağrıdır, en hayırlı, en güzel sözlerdir ve ibadettir.
"Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: 'Gerçekten ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet Suresi, 33) Unutulmamalıdır ki, ”… Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir…” (Fatır Suresi, 10)
Boş sözlere dalmak ya da boş işlerle oyalanmak, dinden uzak kişilerde sık görülen bir davranış özelliğidir. Kur’an, iman edenleri tarif ederken, "Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3) buyurur. Bir başka ayetteki "Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan Suresi, 72) ifadesiyle, müminlerin boş söz söylenen ortamlarla karşılaştıklarında da taviz vererek duruma göre davranışlarda bulunmadıkları haber verilir.
Dünyevi küçük çıkarlar dışında büyük idealleri olmayan kişiler ise, bu hataya sıklıkla düşebilirler. Hayatını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya adamayan bir insanın, bütün gününü yararsız programlar izleyerek televizyon karşısında geçirmesi, uzun ve amaçsızca telefonda konuşması, arkadaşlarıyla saatlerce dedikodu yapması sık rastlanan durumlardır. Ancak Ramazan’ın manevi havası sebebiyle, birçok insan zamanını boşa harcama konusunda daha dikkatli olur.
Ramazan sadece nefsin değil tüm organların terbiye edildiği aydır. Arınma ayıdır. Vererek bereketlenme ayıdır. Gelirinin ‘ihtiyaçtan artakalanı’ ne kadarsa içinde bir burkuntu duymadan ihtiyaç sahiplerine veren mümin, bunu da Allah’a yakınlaşmak için yapar. Vicdanını kullanarak samimiyetle yapılan infak, Rabb’imiz Katında gerçekten bir yakınlaşma vesilesidir:
“…onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır…” (Tevbe Suresi, 99)
Ramazan, müminlerin daha çok düşünüp tefekkür etmelerine de vesile olur. Tefekkür etmek de insanın Allah’a yakınlaşmasına bir yoldur. İnsan ancak evreni, yaratılmış canlı- cansız varlıkların tasarımlarını ve muhteşem sistemlerini araştırarak, üzerlerinde derin düşünerek Allah’ın kudretini gereği gibi takdir edebilir.
Allah’ın ilmi sonsuzdur; O, herşeyi en iyi bilen ve herşeye gücü yetendir. Biz ise ancak Allah'ın ilminden O’nun vermeyi dilediği kadarını kavramaya güç yetirebiliriz. Yapabileceğimiz yalnızca Rabb’imizin büyüklüğünü ve gücünü hakkıyla takdir etmek, O'nun bir örnek edinmeksizin yarattıkları üzerinde derin düşünmek, anlayışımızın ve kavrayışımızın artması için sürekli dua etmektir.
Mümin ne iş yapıyor olursa olsun, hiçbir zaman Allah'ı zikretmeyi, ölümü, ahireti ve hesap gününü düşünmeyi unutmaz. “…Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. (Ankebut Suresi, 45) ayeti gereği Allah için yaşar ve her an O’nun kendisiyle birlikte olduğunun bilincindedir. Allah’ı anmak, insanı kötülüklerden arındıran, kalbe huzur ve güven veren, ahirette de gerçek kurtuluşa götüren en önemli yollardan biridir.
Kur’an’da “İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.” (Hac Suresi, 11) buyrulur ve dünyevi çıkarları nedeniyle bir ucundan ibadet eden kişilerin uğrayacakları kayıp haber verilir. Samimi insanlar ise özellikle Ramazan ile birlikte kulluk bilincini daha fazla hisseder, ibadetlerini gereği gibi yapmada ciddi çaba gösterirler.
Bu söz ettiklerim, yalnızca Ramazan ayına özel ibadetler ve güzel davranışlar olmamalı. Hiçbir çıkar beklemeden yalnızca Allah rızasını arama, O’nun sınırlarını koruma konusunda sadık ve kararlı olmalıyız. Aksi halde ‘Allah’a bir ucundan ibadet eden’ kişilerin durumuna düşebiliriz. Bu tehlikeye karşı dikkatli olalım; her adımımızı “Allah’ı mı razı ederim yoksa şeytanı mı memnun ederim?” düşüncesiyle atalım ve her zaman vicdanımızı tam kapasitede kullanalım. Oruç nefsi arındırır, tüm organlarımızn terbiyesidir. Böylece insanı şeytandan uzaklaştırır, Allah’a yaklaştırır.
“Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir… Oruç kuyusunda sabret ki; Yusuf gibi aşk Mısır'ında aziz olasın.” (Mevlâna Celâleddin)
Fuat Türker