“Aç gözünü öyle bak Kur’an’a ayet ayet. Manası edeptir; görürsün sen de nihayet. Sordum akıldan söyle bakalım nedir iman? Akıl gönül kulağıma “edep” dedi heman. Sen sırr-ı ilahisin; sus ey Şems-i Tebrizi, Edeptir aydınlatan gündüz ile gecemizi. (Tâhiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, c. I, s. 114-115.)
En üstün edebi, en güzel ahlâkı yaşayan Peygamber(asm)’ı, Kur'an, "Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4) ayetiyle över.
En üstün edebi, en güzel ahlâkı yaşayan Peygamber(asm)’ı, Kur'an, "Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4) ayetiyle över.
“Din güzel ahlâktır” buyurur Peygamber(asm). Öyle ya belli zamanlarda değil yirmidört saat yaşanır çünkü. O’nun Kur'an'dan sonra bize bıraktığı en değerli mirâsı, Kur'an ahlâkını yaşama konusundaki özenidir.
Peygamber(asm)’ın ilk vahiy sonrası yaşadığı şaşkınlık ve korkuyla titreyen bedenini örtüp sarar ve kalbini yatıştırırken Hatice(ra) annemizin söylediği sözler, O’nun üstün ahlâkının da tarifidir.
“Endişelenme! Allah seni kötülükle yüz yüze getirmez" der. "O seni daima hayırla karşılaştıracaktır. Çünkü sen her zaman akrabana yardım ediyor, ailene bakıyor, geçimini şeref ve namusunla kazanıyor, insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlamaya çalışıyorsun. Yetimlere sığınak olan sensin. Sözünde sadık, emanete hıyanet etmeyen bir insansın. Hiçbir dayanağı olmayanlar sana koşmakta, muhtaçlara yardım elini sen uzatmaktasın. Herkes senden nezaket ve yardım görmekte.”
Hz. Aişe(ra) de, Peygamberimiz (asm)’ın güzel ahlâkından "…Resullullah başkalarını nefsine tercih ederdi." ifadesiyle söz eder. (Terğib, V/148; Beyhaki Hz. Aişe’den)
Peygamber(asm)’ın nezaketini ise "kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi—Allah yolunda savaşmaktan başka—elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim” diyerek anlatır.
Peygamberimizin vahiy kâtibi Zeyd bin Sabit ise “O’nun hal, hareket ve sözlerinden bize haber verir misiniz?" sorusuna şöyle cevap verir;
"O Yüce Resulden size ne haber vereyim? Siz eğer onun bütün hal, tavır ve sözlerinden sual ederseniz, o öyle bir denizdir ki, sahili yoktur. Fakat bazı hallerinden size bahsedeyim: "Ben Resul-i Ekremin komşusu idim. Kendisine bir vahiy geldiği zaman bana birisini gönderirdi. Ben de huzuruna gider, indirilen vahyi yazardım. Biz huzurlarında dünya işlerinden bahsetsek, kendisi de bizimle beraber dünya işlerinden bahsederdi. Biz âhiret işlerinden bahsetsek, bizimle beraber âhiretle alâkalı meselelerden konuşurdu. Biz yemeğe dair konuşmaya başlasak, bizimle beraber yemek hususundaki bu sözlere katılırdı."
Kur’an, insanların sıkıntıya düşmeleri gücüne giden, müminlere pek düşkün, şefkatli ve esirgeyici bir elçi olarak söz eder Resûlûllah’dan. O, üstün ahlâk özellikleri ile, müminlerin üzerlerinden yüklerini almış, zincirleri kaldırmış, Kur'an ahlâkının gerekleri konusunda kendi yaşantısı ile örnek olmuş ve onlara kurtuluş yollarını göstermiştir.
Peygamberimiz(asm), birkaç yıl içinde o geniş coğrafyadaki vahşi, âdetlerine bağlı ve inatçı kavmin kendi ‘doğru’larını kökünden kazıyıp, onları güzel ahlâk sahibi ve medeni milletlere öncü bir toplum haline getirmiştir.
Hz. Âişe annemize sordular:
“Ey müminlerin annesi, Resûlullah’ın ahlakı nasıldı?” Hz. Aişe: “Allah Resûlü’nün ahlâkı Kur’ân’dı.” dedi ve sordu: “Siz Müminûn sûresini okuyorsunuz değil mi?” Sonra sûrenin ilk âyetinden başlayarak onuncu âyete kadar okudu ve sonunda şöyle dedi: “Resûlullah’ın ahlâkı işte böyle idi.” (Hakim, Müstedrek, II, 426.)
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla;
Mü'minler gerçekten felah bulmuştur; Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır; Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir; Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir; Ve onlar ırzlarını koruyanlardır; Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir. Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır. İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır. (Mü'minun Suresi, 1…10)
Okuyalım ayetleri ancak en önemlisi yaşayalım ki Rabbimizin rızasını ve rahmetini kazanabilmeyi umut edebilelim. O’nun gibi edeblenmeyi de inşaAllah.
“Beni Rabbim edeblendirdi… Ne de güzel edeblendirdi.” (Münâvî, Feyzü’l Kadir, 1: 224)
Fuat Türker