“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur Suresi, 37)
Kararlılık, müminlerin hayatları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlâk özelliğidir. Rabbimiz, “Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun?” (Meryem Suresi, 65) ayetiyle inananları, ibadet etmede kararlı davranmaları konusunda uyarır.
Müminler dünya hayatının çekici süslerine aldanmadan ve nefislerinin tutkularını gözetmeden güzel bir ahlâk gösterebilmek için çaba harcarlar. Nefislerinin gösterdiği tali yollara sapmaktan sakınır, vicdanlarının işaret ettiği doğru yolda yürürler.
Olaylar karşısında kararlılığını sürdüren müminin karakteri, şartlara göre değişkenlik göstermez. Kötü davranışı, iyilikle savar. Kötü sözle karşılaşsa yine 'sözün en güzelini' söyler. Kibirli biri karşısında dahi aynı kararlılığı gösterir, büyüklenmez ve tevazusunu korur.
Rabbi ile olan bağlantısını kesintisiz sürdürerek güçlü bir kişilik kazanan insan, imanî yönden de olgunlaşır. Kur’an'da iman edenlerin bu üstün ahlâk özellikleri ve Allah'a olan kararlı teslimiyetleri, kutlu peygamber Hz.İbrahim(as) örnek gösterilerek şöyle övülür:
“İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisa Suresi, 125)
Mümin azimli ve kararlıdır;ma'rufu emreder, münkerden sakındır ve isabet eden musibetlere karşı sabreder. Zorlukların yanı sıra, insana sunulan sayısız nimet, geçici ve aldatıcı dünya metaı da imtihanın parçalarıdır. Mümin, kendisine her an sunulan bu nimetlerin Allah Katı’ndan, şükredici olup olmayacağının denenmesi amacıyla verildiğini bilir. Dünyevi olan her ‘şey’in, imtihan ortamının çekici süsleri olduğunu bilincindedir ve bunların çekim güçlerine kendini kaptırmaz. Mümin dünya hayatına karşı dikkatli ve şuurludur. Allah’ın hoşnutluğunu kazanma hedefinde kararlıdır ve bu konuda içinde taşıdığı coşkunun olumsuz etkilenmesine izin vermez. Ahiret için ciddi bir çaba içinde olmak, gevşememek, aşırılıklardan kaçınmak, müminin kararlılığının göstergesidir.
“Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.” (İsra Suresi, 19)
Bediüzzaman, arkadaşlarına yazdığı notlarda cennete kavuşmayı umut eden bir insan olarak zor şartlarda dahi nasıl sabırlı ve kararlı olduğunu şöyle ifade ediyor:
"Aziz, sıddık, sebatkar ve vefadar kardeşlerim!..Ben, harika bir ihsan-İlahi eseri olarak şakirane sabrediyorum ve etmeye de karar verdim. Madem biz kadere teslim olup, bu sıkıntıları "işlerin en hayırlısı zorlu olanıdır" sırrıyla ziyade sevab kazanmak cihetiyle manevi bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevi musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor; ve madem hakkelyakin derecesinde yakını bir kat'i kanaatımız var ki: Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve cennet gibi güzel ve saadet-i ebediyye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz diye, şekvâ etmemek lazımdır." (13. Şua, s.311-312)
Müminler, " Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.." (Ahzab Suresi, 23) ayetindeki gibi ibadetlerinde ve Allah'ın rızasını kazanma konusunda ölünceye kadar kararlıdırlar. Hayattaki tek kesin gerçek olan ölüm için hazırlık yapan ve ‘ellerinin önden sundukları’na sınır koymayan samimi müminler, ahirette de kazançlı olacak, gerçek kurtuluşa kavuşacaklardır. Sabrın ve kararlılığın karşılığında elbette en büyük ödül -Allah’ın dilemesiyle-eşsiz nimetlerle dolu barınma yeri olan cennettir.
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Ra'd Suresi, 22)