Rahmeti tüm insanları kucaklayan, merhamet edenlerin en merhametlisi Allah, "Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır" buyuruyor. Biz kullarına, genelleme yaparak bile sayamayacağımız nimet ve güzellikleri Katından lütfediyor. Karşılığında ise yalnızca şükretmemizi ve salih amellerde bulunmamızı istiyor.
Bizler, karşılığının yalnızca iki-üç kat olduğunu öğrendiğimiz alışverişi yapmak için hızla promosyon yapan marketin yolunu tutarken, yapacağımız bir iyiliğin, on katıyla karşılık göreceğini bildiğimiz halde bunda çekimser davranıyoruz. Allah nimetlerine sınır koymuyor, cömertce bahşediyor; biz ise iyilik yapmada sınır koyuyoruz.
Kuşkusuz söz ettiğim, toplumda yaygın olan iyilik anlayışı değil. İnsanlara güzler yüz gösteren, yoksullara yardım eden her insan ‘iyi’ olarak bilinse de Kur’an’ın tarif ettiği iyilik daha farklı. Allah’ın her davranışını gördüğünün hatta aklından geçenleri bildiğinin, bir gün Rabbi karşısında sorgulanacağının bilincinde olarak, vicdanını kullanarak ve yalnızca O’nun hoşnutluğunu gözeterek yaptığı her şey, insandaki iyiliğin göstergesi. Ve birer salih amel. Bu şuurdan yoksun ve birileri “iyi insan” desin düşüncesiyle yapılanlar ise yalnızca birer ‘amel’.
“Kötülüğü iyilikle uzaklaştırın” buyuruyor Allah. Kötüyü, güzel ahlâka özendirecek merhameti beğeniyor. Böylece iyi bir sonuç elde edeceklerini kullarına vaat ediyor. Dahası bu buyruğa uyan insanın, karşısındaki kişiyle arasındaki düşmanlığın dostluğa dönüşebileceğini bildiriyor.
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Mümin, ortama ya da kişilere göre karakter değiştirmez; kararlı bir karaktere sahiptir. Alaycı konuşan, çirkin sözler söyleyen, öfkelenen, kötülük yapan ya da düşmanca davranan kimseler karşısında dahi merhametli ve yumuşak başlı davranışlar sergiler. Kötü söze kötü sözle, alay edene alayla, öfkelenene öfkeyle karşılık vermez. Tüm bu çirkin davranışlara karşılık, kişiyi pişman olup vazgeçirecek, güzel ahlâkıyla örnek olup özendirecek bir merhametle hareket eder.
Dostluklar, huzur, güven ve özveri ister, bağışlayıcı olmayı gerektirir. Allah, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse... ” (Araf Suresi, 199) ayetiyle müminlere bağışlayıcı olmalarını buyuruyor. Kötülük gördüğü halde güzellikle davranmak Kur'an'a en uygun olan tavırdır; özverili ve bağışlayıcı olmak büyük bir kazançtır.
Müminlerin gösterdikleri bu güzel davranışlar, aynı zamanda Kur'an ahlâkının tebliğidir. Allah katında değerli olan karakter özellikleriyle müminler, karşılarındaki insanları da Kur’an ahlâkını yaşamaya özendirirler.
Peygamberimiz (asm)'ın bize tavsiye ettiği ahlâk da budur. O, iyiliğin karşılığını şöyle hatırlatıyor:
“Bir kul Müslüman olur ve Müslümanlığı da güzel olursa, Allah onun evvelce işlemiş olduğu her kötülüğü örter. Ondan sonra sıra kısasa (yani mükafat ve mücazata) gelir. Bir hasene (iyilik), ondan yedi yüz kat büyük hasene ile; bir seyyie (yani kötülük) ise yalnız kendi misli ile karşılanır. Meğer ki Allah o seyyieyi affeder”. (Sahih-i Buhari, cilt 1, s. 193-194)
Allah’ın, yapılan iyiliğin karşılığını kat kat kılmasının sırrını, dünya ile ahiret hayatını kıyasladığımızda daha iyi anlıyoruz. Dünyada her insan ortalama 70-80 yıl ömür sürüyor. Ahirette ise yaşam sonsuz. Bu geçici ve kısacık dünya hayatında insan, Allah'ın sınırlarını korumuş, salih ameller yapmışsa, ahiretteki karşılığı sonsuz iyilik ve güzellik oluyor.
Sonsuz, asla bitmeyen, tükenmeyendir. Hiçbir sayıyla ifade edilemez. O halde Allah, kısacık dünya hayatında yapılan az sayıdaki iyiliklere, on kat, yüz kat, bin kat değil, sonsuz iyilikle karşılık vermeyi vaat ediyor. Sonsuz hayat; ruha haz veren sonsuz güzellikler ve nefislerin arzu ettiği her şey; asla bitip tükenmesi olmayan.
Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever. (Al-i İmran Suresi, 148 )