Gündem her ne kadar değişse de Türkiye’nin gerçek gündeminin belirleyicisi önümüzdeki günlerde yapılacak yerel ve genel seçimler olacaktır.
Genelde ülke gündemine dair konuları kaleme alsam da, dışarıdan bir bakışla gözlemlediğim ve yaşananlara kayıtsız kalamayacağım şehir;
Uzun yıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan, yine yıllar önce komşu iller arasında doğunun Paris’i diye anılan huzurlu kent Elaziz.
Oysa şimdi, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş, her şeye rağmen ne yerelden ne de genelden nasiplenmiş, her alanda komşu iller arasında kıyaslanamayacak ölçüde geri kalmış, kaderine terk edilmiş bir şehir.
Artık Elazığ, Elazığlı yeter diyor.
Bu şehrin kaderini değiştirecek, 30 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala adaylar sahada kıyasıya bir yarış içerisinde.
Biri var ki,üç yıl boyunca “devlet millet el ele” projesi ile şehrin her noktasında vatandaşla kucaklaşarak sorunları çözüm odaklı yaklaşım ve tespitlerle projelere imza atmış, memleket sevdalısı, MHP adayı Doç. Dr. Bilal ÇOBAN
Bir vesile ile katıldığım toplantıda 400 proje ile yeniden Elazığ diyerek yola çıkan olmazsa olmazlarından 10 adet temel problemleri kapsayan proje ve çözümlerini kamuoyu ile paylaşan Doç. Dr. Bilal ÇOBAN ‘ı oldukça kararlı olduğunu gördüm.
Bunlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak isterim.
Kentsel dönüşüm
İşsizlik
Çimento fabrikası yer değişikliği
Şorsor deresi ıslahı
Harput’un yeniden imarı
Kuzey Çevre yolu
Kurumların şehir dışına taşınması
DDY Güzergâhı değişikliği
Uluslararası fuar alanı
En önemlisi de belediye imkanları ile süper ligde yarışan bir Elazığspor’a yakışır UEFA standartlarında planlanmış otuz üç bin kişilik bir stadyum.
Yeniden Elazığ sloganıyla şehrin bütün dinamiklerini bir araya getirmiş, kendi düşünce ve fikir yapısında olanların haricinde farklı düşünce, mezhep ve meşrepten olanların da alkış tutup atılan sloganlara eşlik etmelerini başarmış bir halk adamı.
Aslında fazla söze gerek yok. Doç. Dr. Bilal ÇOBAN diyor ki;
Biz kim miyiz?
Gidenlerin ardından gözyaşı, geride kalanların arkadaşı, gurbette olanların yoldaşıyız.
İnsanımızın yüzlerindeki keder, gözlerindeki hasret, sözlerindeki sitemiz.
Şehrin yorgun çocukları, geçmişin ağıtları, geleceğin umutlarıyız.
Esnaf lokantalarında lezzet, kahvehanelerinde demli çay, dost meclislerinin acı kahvesiyiz.
Elazığ sevdasının umudu, yüreklerin yarasına merhem, karanlıkların ortasında pimi çekilmiş kalplerin sesiyiz.
Sağır kulaklara fısıldanan sevda, gecenin en koyu sessizliğinde ıslık, salınmış korkulara canhıraş çığlıklar atan cesaretiz.
Mastardan süzülen kartal, kayabaşında açan tomurcuk, Arap Baba’da çürümeyen canlarız.
Biz kim miyiz?
Palu’da kale, Maden’de işçi, Baskil’de çiftçi, Keban’da gümüş, Ağın’da köprü, Sivrice’de dağ, Alacakaya’da mermeriz.
Elazığ aşkındaki ince hüzün, sevdasındaki onulmaz yarayız.
Mehmetçiğin şah damarındaki hayat, kaldırımları işgal edilmiş sokaklarda memat’ız.
Harput konaklarında yıkılan çatı, duvarlarından dökülen ince sıvayız.
Biz ki uğruna nice canların verildiği Harput’un sevdasıyız.
Yağmur duasına şemsiyesiyle giden çocuğun inancıyız.
Güneşin meyvesi Orcik’in lezzeti, damların neşesi Bastığın tadıyız.
Biz kim miyiz?
Çaydaçıra’da mum, Avreş’te asker, Nure’de türkü, Halay’da ahenk, Keçike’de savrulan mendiliz.
Çubuk Bey’de vücut bulup efsaneleşen, Belekgazi hikâyelerinde kahramanlaşan, Evliyalarının duası ile millileşen, Elazığ sevdasını yüreğine imlik imlik işleyen canlarız.
Her sokağında bin sevda, her yiğidinde bin saygı, her ananın dilinde bin duayız.
Çimento fabrikasının tozu, kömür karasının dumanı, bozuk yolların umuduyuz.
Hayalleri elinden alınmış genç, sokaklara salınmış çocuk, oyuncağı çalınmış yetimiz.
Her birimiz bir parça vatan, her birimiz bin parça hayaliz.
Biz kim miyiz?
Çınarın gövdesinde tarih, üzümün renginde bordo, şehrin geleceğinde beyazız.
Yüz akıyız hemşerimizin, umuduyuz, yarınıyız ve dağlarda açan taze çiçekler ile yar hasretiyiz.
Çeşmelerde gözyaşı, kandillerde ışık, gelecekte hayaliz.
Biz kim miyiz?
Arap Baba’da, Nadir Baba’da, Mansur Baba’da, Üryan Baba’da, Fethi Ahmet Baba’da cesaret, Meryem Ana’da şefkatiz.
Dabakhane’de çare, Karaçalı’da lezzetiz.
Harput Kalesinde zafer, Hünkar Konağı gölgesinde sitemiz.
Sarahatun’da ezan sesi, Ulu camide zamanın direnişçileriyiz.
Bibi’de hasret, Emmi’de şefkat, Bacı’da merhametiz.
Biz kim miyiz?
Şorşor deresinde bülbül sesi, Göllü Bağ’da hasret, Hazar Baba Dağı’ında ihtişam, Gölcük’de batık şehiriz.
Öküz Gözü üzümünde şerbet, Ternebi üzümünde şırayız.
İşsizlere ekmek, damağı kuruyanlara su, gençlerimize geleceğiz.
Türkülerini her gece rüzgarını söylediği, Kürsübaşlarında küllenmiş ateşiz.
Şehrimiz gibi, bazen yorgun, kimi zaman sahipsiz, bazen de ümitsiziz.
Gazi caddesinde volta, Atatürk heykelinde mola, Kömürhan’da keyifiz.
Biz kim miyiz?
Sokaklarda ölen genç, kaldırımlarda oturan dilenci, sahipsiz işportacıyız.
Elazığ’ın şiirlerinde hasret, türkülerinin tınısında özlemiz.
Bazen suskunuz, bazen yürekleri yırtarcasına haykıran sesiz.
Gecelerin koynunda çekilen bir yudum sigara ışığı, bazen de hüzünle yerlere savrulan külüz.
Biz kim miyiz?
Bu şehrin aşıyız, işiyiz, tarihiyiz, kültürüyüz, acısıyız, sevinciyiz, camisi, kubbesi, eğri minaresiyiz.
Alevisiyiz sunisiyiz, sağıyız soluyuz.
Sokakların acısı, caddelerin sevinciyiz, mahallelerin öyküsüyüz.
Şiirlerde mısra, türkülerde nağmeyiz.
Hayatın ta kendisi olurken bazen, bazen de ölüme akan sessiz gözyaşlarıyız.
Gülüşlerde hüzün, sevinçlerde kederiz.
Biz kim miyiz?
Çalışanız, üretiniz, göreniz, duyanız, soran, sorgulayan, mücadele edeniz.
Fakirin umudu, mutluluğun nedeniyiz.
Biz kim miyiz?
Bölücüye, yıkıcıya, hayına, yılana, çıyana, arsıza, hırsıza, uğursuza, namussuza karşıyız.
Bayrağına, dinine, töresine, diline bağlı insanlarız.
Son söz milletindir.
Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Twitter @daniscoban
Mail [email protected]
Genelde ülke gündemine dair konuları kaleme alsam da, dışarıdan bir bakışla gözlemlediğim ve yaşananlara kayıtsız kalamayacağım şehir;
Uzun yıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan, yine yıllar önce komşu iller arasında doğunun Paris’i diye anılan huzurlu kent Elaziz.
Oysa şimdi, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş, her şeye rağmen ne yerelden ne de genelden nasiplenmiş, her alanda komşu iller arasında kıyaslanamayacak ölçüde geri kalmış, kaderine terk edilmiş bir şehir.
Artık Elazığ, Elazığlı yeter diyor.
Bu şehrin kaderini değiştirecek, 30 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala adaylar sahada kıyasıya bir yarış içerisinde.
Biri var ki,üç yıl boyunca “devlet millet el ele” projesi ile şehrin her noktasında vatandaşla kucaklaşarak sorunları çözüm odaklı yaklaşım ve tespitlerle projelere imza atmış, memleket sevdalısı, MHP adayı Doç. Dr. Bilal ÇOBAN
Bir vesile ile katıldığım toplantıda 400 proje ile yeniden Elazığ diyerek yola çıkan olmazsa olmazlarından 10 adet temel problemleri kapsayan proje ve çözümlerini kamuoyu ile paylaşan Doç. Dr. Bilal ÇOBAN ‘ı oldukça kararlı olduğunu gördüm.
Bunlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak isterim.
Kentsel dönüşüm
İşsizlik
Çimento fabrikası yer değişikliği
Şorsor deresi ıslahı
Harput’un yeniden imarı
Kuzey Çevre yolu
Kurumların şehir dışına taşınması
DDY Güzergâhı değişikliği
Uluslararası fuar alanı
En önemlisi de belediye imkanları ile süper ligde yarışan bir Elazığspor’a yakışır UEFA standartlarında planlanmış otuz üç bin kişilik bir stadyum.
Yeniden Elazığ sloganıyla şehrin bütün dinamiklerini bir araya getirmiş, kendi düşünce ve fikir yapısında olanların haricinde farklı düşünce, mezhep ve meşrepten olanların da alkış tutup atılan sloganlara eşlik etmelerini başarmış bir halk adamı.
Aslında fazla söze gerek yok. Doç. Dr. Bilal ÇOBAN diyor ki;
Biz kim miyiz?
Gidenlerin ardından gözyaşı, geride kalanların arkadaşı, gurbette olanların yoldaşıyız.
İnsanımızın yüzlerindeki keder, gözlerindeki hasret, sözlerindeki sitemiz.
Şehrin yorgun çocukları, geçmişin ağıtları, geleceğin umutlarıyız.
Esnaf lokantalarında lezzet, kahvehanelerinde demli çay, dost meclislerinin acı kahvesiyiz.
Elazığ sevdasının umudu, yüreklerin yarasına merhem, karanlıkların ortasında pimi çekilmiş kalplerin sesiyiz.
Sağır kulaklara fısıldanan sevda, gecenin en koyu sessizliğinde ıslık, salınmış korkulara canhıraş çığlıklar atan cesaretiz.
Mastardan süzülen kartal, kayabaşında açan tomurcuk, Arap Baba’da çürümeyen canlarız.
Biz kim miyiz?
Palu’da kale, Maden’de işçi, Baskil’de çiftçi, Keban’da gümüş, Ağın’da köprü, Sivrice’de dağ, Alacakaya’da mermeriz.
Elazığ aşkındaki ince hüzün, sevdasındaki onulmaz yarayız.
Mehmetçiğin şah damarındaki hayat, kaldırımları işgal edilmiş sokaklarda memat’ız.
Harput konaklarında yıkılan çatı, duvarlarından dökülen ince sıvayız.
Biz ki uğruna nice canların verildiği Harput’un sevdasıyız.
Yağmur duasına şemsiyesiyle giden çocuğun inancıyız.
Güneşin meyvesi Orcik’in lezzeti, damların neşesi Bastığın tadıyız.
Biz kim miyiz?
Çaydaçıra’da mum, Avreş’te asker, Nure’de türkü, Halay’da ahenk, Keçike’de savrulan mendiliz.
Çubuk Bey’de vücut bulup efsaneleşen, Belekgazi hikâyelerinde kahramanlaşan, Evliyalarının duası ile millileşen, Elazığ sevdasını yüreğine imlik imlik işleyen canlarız.
Her sokağında bin sevda, her yiğidinde bin saygı, her ananın dilinde bin duayız.
Çimento fabrikasının tozu, kömür karasının dumanı, bozuk yolların umuduyuz.
Hayalleri elinden alınmış genç, sokaklara salınmış çocuk, oyuncağı çalınmış yetimiz.
Her birimiz bir parça vatan, her birimiz bin parça hayaliz.
Biz kim miyiz?
Çınarın gövdesinde tarih, üzümün renginde bordo, şehrin geleceğinde beyazız.
Yüz akıyız hemşerimizin, umuduyuz, yarınıyız ve dağlarda açan taze çiçekler ile yar hasretiyiz.
Çeşmelerde gözyaşı, kandillerde ışık, gelecekte hayaliz.
Biz kim miyiz?
Arap Baba’da, Nadir Baba’da, Mansur Baba’da, Üryan Baba’da, Fethi Ahmet Baba’da cesaret, Meryem Ana’da şefkatiz.
Dabakhane’de çare, Karaçalı’da lezzetiz.
Harput Kalesinde zafer, Hünkar Konağı gölgesinde sitemiz.
Sarahatun’da ezan sesi, Ulu camide zamanın direnişçileriyiz.
Bibi’de hasret, Emmi’de şefkat, Bacı’da merhametiz.
Biz kim miyiz?
Şorşor deresinde bülbül sesi, Göllü Bağ’da hasret, Hazar Baba Dağı’ında ihtişam, Gölcük’de batık şehiriz.
Öküz Gözü üzümünde şerbet, Ternebi üzümünde şırayız.
İşsizlere ekmek, damağı kuruyanlara su, gençlerimize geleceğiz.
Türkülerini her gece rüzgarını söylediği, Kürsübaşlarında küllenmiş ateşiz.
Şehrimiz gibi, bazen yorgun, kimi zaman sahipsiz, bazen de ümitsiziz.
Gazi caddesinde volta, Atatürk heykelinde mola, Kömürhan’da keyifiz.
Biz kim miyiz?
Sokaklarda ölen genç, kaldırımlarda oturan dilenci, sahipsiz işportacıyız.
Elazığ’ın şiirlerinde hasret, türkülerinin tınısında özlemiz.
Bazen suskunuz, bazen yürekleri yırtarcasına haykıran sesiz.
Gecelerin koynunda çekilen bir yudum sigara ışığı, bazen de hüzünle yerlere savrulan külüz.
Biz kim miyiz?
Bu şehrin aşıyız, işiyiz, tarihiyiz, kültürüyüz, acısıyız, sevinciyiz, camisi, kubbesi, eğri minaresiyiz.
Alevisiyiz sunisiyiz, sağıyız soluyuz.
Sokakların acısı, caddelerin sevinciyiz, mahallelerin öyküsüyüz.
Şiirlerde mısra, türkülerde nağmeyiz.
Hayatın ta kendisi olurken bazen, bazen de ölüme akan sessiz gözyaşlarıyız.
Gülüşlerde hüzün, sevinçlerde kederiz.
Biz kim miyiz?
Çalışanız, üretiniz, göreniz, duyanız, soran, sorgulayan, mücadele edeniz.
Fakirin umudu, mutluluğun nedeniyiz.
Biz kim miyiz?
Bölücüye, yıkıcıya, hayına, yılana, çıyana, arsıza, hırsıza, uğursuza, namussuza karşıyız.
Bayrağına, dinine, töresine, diline bağlı insanlarız.
Son söz milletindir.
Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Twitter @daniscoban
Mail [email protected]