"Sabahleyin
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim.
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde.
Eliniz beyazken uzatın isterim.
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim.”
(Gülten Akın)
İnsanın anne karnında başlayan tek hayali umuttur. Umut yoksa insan karanlığa, çıkmaza saplanır, kendisi olmaktan korkar. Hayat, umutla anlamlıdır.
Bir yandan korkumuz bir yandan umudumuz olmalı. Tek kanatla uçulmaz. Bazen titrek bir ışıktır, bazen güçlü bir alev. Ama yaşadığımız sürece yüreğimizde vardır...
İnsanın içindeki umut niye var? Sahte gülüşlerden uzaklaştırmak için hayata tutunmak için var... Alıp verilen nefes gibidir umut... Çaresizliğin oksijenidir... İnsanı hayata bağlar...
Umutla yaşamak, hayatın her karesinde onu hissetmek... İnsan umudunu sakladığı yerde bulur. Doğru zamanı bekler çünkü. Umut, insanın elindeki bitmeyen sermayedir. "Yaşam ne kadar kötü görünürse görünsün yaşamın olduğu yerde umut vardır." diyor Stephen Hawking.
Tıkanıp kaldığımızda yüreğimizi ferahlatacak yeni yollar, patikalar seçmeliyiz. Umut; sönmeyen ışık, bitmeyen hayattır. Umudumuz asla tükenmemeli... Umudun bittiği yerde hayat da biter...
İnsan yüreğine umut ekmeli. Hayatın hangi mevsiminde olursak olalım şafak penceresinden umut bekleriz. Çünkü insanı uyandıran bir rüyadır umut... Her ne kadar pencere kenarına koysak da umudumuzu bekleriz çiçek açsın diye...
Bütün yaşanmışlıklara inat içimizdeki umutları tekrar yeşertmeliyiz... Gelecek kapısını öyle bir umutla çalmalıyız ki hayata ışıl ışıl bakan gözler yaşama sevinci versin...
Umut olduğu sürece insan vardır...
Ömür biter umutlar bitmez... Umutlu olduğumuz nice günlere...