Zannımca ilk olarak Fransa'da başlayan "Nisan 1" şakaları zamanla bütün Avrupa'ya yayılmış, tabiatıyla ülkemizde de kısmen kabul görmüştür. Batı menşeli bu şakalar, ölçüsüz ve çoğu zaman da insanı alaya alıcı, küçük düşürücüdür.
Dinimiz İslam, belli ölçüler çerçevesinde kalınmak şartıyla mizaha-şakalaşmaya da yer verir.
Bu ölçüler korunmak kaydıyla yapılan şakalar, hem dinlendirici, hem de insanlar arasında sevginin-muhabbetin artmasına vesile olur.
Günlük hayatımızda şakaya tamamen kapalı olmak ciddiyet olarak ifade edilirse de, her şeyin fazlası hoş karşılanmaz. Başka bir ifadeyle, sulu-aşırı şakacılar da somurtkanlar da fazla sevilmez.
Dinimiz, şakanın-şakalaşmanın ölçü ve sınırlarını belirlemiştir. Allah (cc) Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır.
“Ey iman edenler! Bir kavım diğer bir kavimle alay etmesin, olur ki alay edilenler kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlarda kadınları alaya almasın olur ki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi de ayıplamayınız. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötüdür. Kim tövbe etmezse onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hücurat 11) buyrulmaktadır.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) hayatında da şakalara rastlıyoruz. Hatta Hz. Enes (r.a.) "Rasûlüllah, çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanı idi" demiştir.
Hadis kitaplarında, kadın-erkek, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) kendileriyle alakası-ilişkisi olanlara yaptığı şakalardan pek çok örnekler bulmak mümkün. Bununla beraber Sevgili Peygamberimizin, şaka ile ilgili şu ikazları da bulunmaktadır:
"Ben de şaka yaparım, ama sadece doğruyu söylerim." (Tirmizi, Mizah.)
"Başkalarını güldürmek için yalan söyleyene yazıklar olsun!"(Ebu Davud, Yalan.)
"Kul, şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça kâmil (iyi) bir Mü’min olamaz."(Ahmed b. Hanbel, c.14, s.278.)
İnsan şahsiyetini, onurunu rencide eden bütün söz ve hareketler, kul hakkını çiğnemektir. Toplum düzeni, bütün fertlerin haklarına riayet ve onlarla ünsiyet etmekle, görüşüp anlaşabilmekle sağlanır. Kendi hakkının çiğnenmesini arzu etmeyen insanın, bir başkasının hakkını gözetmesi kaçınılmazdır.
Hukuka riayeti temin için Yüce Allah, insanların mallarına tecavüzü haram kıldığı gibi, insan şahsiyetini kırıcı olan her türlü alayı, gıybet, yalan, iftira, dedikodu ve benzeri sözlü tecavüzleri de haram kılmıştır. Bu cümleden olmak üzere çoğu kere muhatabı küçük düşürecek şekilde yapılan fiilî ve sözlü şakalar da Hz. Peygamber'in hadisi ile yasaklanmıştır:
"Kardeşinle mücadele ve şaka etme"(Tirmizî, Birr, 58). Mizahı çok yapan bazı sahabe hakkında Kur’ânî hüküm de (el-Hadîd, 57/16) nazil olmuştur. Yalanla eş anlamlı şakalar, bizzat yalan olduğu için haramdır. Ancak şaka, yalan, alay, hakaret gibi aşağılayıcı manada olmamak ve aşırı gitmemek kaydıyla yapılırsa buna müsaade edilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının arkadaşlarıyla şakalaştığı görülmüştür. Ebû Hureyre ‘den: Ashab, Resulullah’a, "Ya Rasûlullah, sen de bizimle şaka yapıyorsun" dediler. Rasûlullah, "Ben sadece doğruyu konuşurum, haktan başka bir şey söylemem" (Tirmizî, Birr, 57) buyurdu.
Enes b. Mâlik'ten: Bir adam, Rasûlüllah'ın yanına geldi, onu devesine bindirmek istedi, Rasûlüllah da, "Biz de seni dişi devenin yavrusuna bindirelim" dedi. Adam, "Ya Rasûlüllah, devenin yavrusuna nasıl bineyim?" diye sorunca, Rasûlüllah, "Bütün develeri dişi deve doğurmaz mı?" buyurdu.
Aişe validemiz anlatır: "Bir gün Allah'ın Resûlü benimle koşarak yarıştı ve ben kendisini geçtim. Zamanla şişmanladığımda benimle tekrar koştu ve bu sefer beni o geçti." Yine bir gün Âişe validemizle Hz. Sevde annemiz Peygamberimizle bir yemekte bulamaç aşını yerken Sevde (r.a) "Bu yemeği sevmiyorum" dedi. Âişe (r.a): "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim." dedi Bu konuşma esnasında önce Hz. Âişe, Hz. Sevde ‘nin yüzüne, sonra Hz. Sevde, Hz. Âişe ‘nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar, Hz. Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemiştir.
Hz. Süheyb anlatıyor: Gözüm ağrıdığı halde hurma yiyordum. Bunu gören Hz. Peygamber: "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?" dediler. Ben de: "Ey Allah'ın Rasülü, ben ancak ağrımayan tarafla yiyorum" cevabını verince Rasûlüllah azı dişleri görünecek derecede tebessüm ettiğini gördüm.
Sahabeden Nüeyman el-Ensarî (r.a) şakacı bir kimseydi. Medine'ye teze meyve ve süt gelince hemen onlardan alıp Resulullah’a getirerek "Ey Allah’ın Rasülü, bunu senin için satın aldım ve sana hediye ettim" derdi. Birkaç gün sonra malın sahibi Nüeyman'dan malının bedelini istediği zaman, o kişiyi Resulullah’a getirip: "Ey Allah'ın Resûlü, şu adamcağızın mallarının bedelini versene" derdi. Rasûlüllah da "Ey Nüeyman, sen onu bize hediye etmedin mi?" diye sorduklarında, Nüeyman: "Ya Rasûlüllah, alırken onun parası yanımda yoktu. Senin de ondan yemeni istiyordum, onun için alıp getirdim" deyince, Rasûlüllah güler ve parasını verirdi.
İşte bunlar sevimli şakalardır. Sınırları taşmamak, başkasını incitmemek şartıyla arada sırada bu tür şaka yapmak müstehaptır. Az ve yerinde olan şakayı Peygamber Efendimiz de tasvip etmişlerdir. Ancak, şakaların devamlı yapılmasından sakınmak gerekir. Bir kısım mubahlar vardır ki onlara devam edildiği takdirde günaha dönebilirler. Şakanın eziyet, sıkıntı verici ve rahatsız edici olanı yasaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının yaptığı bu tür şakalar, kırıcı ve yalan cinsinden olmayan şakalardır. Böylesi şakalar ise insanlar arasında muhabbeti arttırır. Ancak her işte olduğu gibi şakada da aşırı gitmemelidir.
El şakaları ve öldürtücü, yaralayıcı aletlerle yapılan şakalar tehlikeli olabileceğinden yasaklanmıştır. "Her kim kardeşine -isterse ana baba bir kardeşi de olsa- (korkutmak üzere) demirle işaret ederse, onu bırakmaya kadar melekler o kimseye lanet ederler. " "Sakın sizden biriniz (din) kardeşine silah ile işaret etmesin. Çünkü işaret eden kimse bilmez ki belki Şeytan o silahı elinden kaydırır, işaret edilen adamı vurur da bu yüzden cehennemden bir çukura yuvarlanır" (Riyâzu's-Salihîn, III, 293).
Kocanın eşi ile şakalaşması ve oynaşması, aralarındaki sevgiyi arttıracağı için tasvip, hatta teşvik edilmiştir (Ebû Davud, Edeb, 84,85,149,7; İbn Mâce, Cihad, 40; Ahmed b. Hanbel, II, 352, 364, 3/67, 5/32).
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
İlahiyatçı-İktisatçı
05369696634