Aşırı terlemenin normalde sağlığa zarar vermediğini ifade eden Doç. Dr. Hakkı Ulutaş, kişilerin sosyal yaşantısını, öğrenimini, iş hayatını ve psikolojik durumunu etkilemesi durumunda ise bu sorunun tedavi edilmesi gerektiğini ve tedavide de yüksek oranda başarı sağlandığını söyledi.
Çoğu zaman aşırı terlemenin kişinin, sosyal ortamlarda çekinmesine neden olduğunu dile getiren Doç. Dr. Hakkı Ulutaş, "Okulda ders notu yazmak, birisinin elini sıkmak, özellikle gençlerde arkadaşları ile el ele tutuşmak ve elleri ile mesleklerini yerine getiren kişilerde bu durum sosyal açıdan ciddi rahatsızlık vermektedir. Bu yüzden de el teması gerektiren tüm ortamlardan kendilerini uzak tutmaya çalışırlar. Birçoğu aynı zamanda aşırı miktarda el (palmar hiperhidrozis), ayak (plantar hiperhidrozis), koltukaltı (aksiller hiperhidrozis) terlemesinden veya nadiren de yüz kızarmasından (facial flushing) şikayetçidirler” ifadelerini kullandı.
Aşırı terlemenin bulgularından bahseden Ulutaş, "Terleme egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır. Bunların dışında stres ve heyecan nedeniyle terlemede artma olabilir. Terleme miktarı; terimizin kokusu, beslenme alışkanlıklarımız, kullandığımız ilaçlar, bazı hastalıklar, vücudumuzdaki hormonal dalgalanmalar ve hatta o anki psikolojik durumumuz ile doğrudan ilişkilidir ve zaman zaman değişiklik gösterebilir. Bazı kişilerde ise bu özellik, özellikle el ve ayakların aşırı terlemesi kalıtsal olarak bir sonraki nesle aktarılır" diye konuştu.
Ulutaş, toplumdaki erişkin nüfusunun yaklaşık yüzde 1’inde bölgesel aşırı terleme ve/veya yüz kızarması görüldüğünü ifade ederek, "Görülme sıklığı erkeklerde daha fazladır. Bu kişilerin çoğunda şikayetler başlangıçta sosyal yaşamlarını çok fazla kısıtlamayacak şekilde hafif şiddettedir. Ortam sıcaklığına bakmaksızın bu kişilerin el ve ayak ayaları, bileklerine kadar her zaman nemli veya soğuktur. Stres veya başka bir uyaran ile birlikte el ve ayak parmağı uçlarından bol miktarda ter damlamaya başlar. Özellikle yaz aylarında eğer yeterince su ve mineral alınmaz ise, bu kişilerde aşırı su ve tuz kaybı dehidratasyon belirtileri görülebilir” dedi.
Aşırı terleme tanısının nasıl konulduğuna da değinen Ulutaş, hastaların şikayetleri ve muayene bulgularının spesifik ve hastalığın tanısında çok fazla güçlük çekilmediğini ve tamamen klinik muayene ile tanı konulduğunu söyledi. Ulutaş, “Ancak, guatr bezinin aşırı çalışması (Hipertiroidizm), şeker hastalığı, geçici tansiyon yükselmeleri ve yüz kızarmalarıyla seyreden bir hormon hastalığı (feokromositoma) gibi aşırı terlemeye neden olan diğer hastalıkları ayırıcı tanı için her zaman göz önünde bulundurulması gerekir. Bu hastalıklarda terleme sadece el, ayak ve koltuk altlarında sınırlı kalmaz ve çoğunlukla genel vücut terlemesi şeklinde olur” ifadelerini kullandı.
Tedavi seçeneklerini anlatan Ulutaş, “İki çeşit yöntem vardır. Birincisi medikal tedavi; Terleme önleyici pomad ve losyonlar, İyontoforez, Botox enjeksiyonu şeklindedir. İkincisi ise cerrahi tedavisi; VATS ile torakal sempatektomidir. Medikal tedaviler hiçbir zaman kesin tedavi seçenekleri olarak kabul görmemiştir. Göğüs Cerrahisi çoğunlukla el ve koltuk altı terlemesinin tedavisi ile ilgilenir. VATS ile torakal sempatektomiyi açıklayacak olursak; endoskopik bir tedavi şeklidir. Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır. Kalıcı çözüm sağlar. Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır. Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir. Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için; ameliyatın felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz” diye konuştu.
Tedavi sonrasında çok düşük miktarda yan etkilerinin olduğunu söyleyen Doç. Dr. Hakkı Ulutaş “Bu yöntemle, el terlemesinde yüzde 98, koltuk altı terlemesinde ise yüzde 80’in üzerinde başarılı sonuç alınmaktadır. Günümüzde aşırı terleme oranı beklenenden daha fazladır. Tamamen sosyal ve kozmetik problem olarak kabul edilmektedir ve kesin tedavisinin cerrahi olduğuna inanılmaktadır” şeklinde konuştu.