Muhterem öğretmenlerimizi sevgiyle, hürmetle andığımız anlamlı bir yıldönümün içindeyiz.
Bilindiği üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Başöğretmenlik unvanının verilmesinin üzerinden 89 yıl geçmiştir.
Bu tarihi gün ise 36 yıldır Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Üzerimizde hiçbir şeyle ölçülemeyecek büyüklükte ve cesamette emekleri bulunan öğretmenlerimizin elbette haklarını ödeyebilmemiz mümkün değildir.
Bu ve benzeri müstesna günlerin, bir nebzede olsa öğretmenlerimizin artan ve genişleyen meseleleri üzerine dikkatleri çekmesi en büyük dileğimdir.
Gelecek nesillerin yetişmesinde, olgunlaşmasında, fikir ve kanaat sahibi olmalarında hayati bir rolü olan öğretmenlerimizin, aziz millet varlığı açısından taşıdığı önem hiçbir şeyle kıyaslanamayacaktır.
Sahip oldukları ilmi ve irfanı, cömertçe ve içtenlikle öğrencilerine aktarmaları, yarınların tablosuna şekil ve renk vermeleri Türk milletinin devamlılığında tayin edici bir etkileri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Evlatlarımızın küçük yaşlarda başladıkları eğitim ve öğretim sürecinin her aşamasında; öğretmenlerimizin göz nuru, şefkati, merhameti ve öğütleri belirleyici bir niteliktedir.
Örnek davranışlarıyla bilgi pınarlarından içirdikleri öğrencilerinin zihniyetini ve kişiliğinin oluşmasını temin eden bu güzide mesleğin mensuplarını gözümüz gibi sakınmamız gerekmektedir.
Ancak öğretmenlerimizin özverili ve gayretli çaba ve çalışmalarına rağmen, hala sorunlarının altında ezildiklerini görmek bizim için son derece üzüntü vericidir.
Şurası tartışmasız bir gerçektir ki; yüksek idealleri kafasında taşıyan, belirlediği kutlu hedeflere ulaşmak için çok mücadele veren bir yönetim anlayışının her şeyden önce geleceğin mimarı öğretmenlerini memnun ve mutlu etmesi lazımdır.
Bu keyfilikten ziyade bir zorunluluk, tercihten daha çok seçeneksiz bir husustur.
Şayet geleceğin riske atılması veya çıkmaza sürüklenmesi istenmiyorsa, öğretmenlerin imkân ya da kaynak kısıtlamaları gibi bahanelerle oyalanmaması icap edecektir.
Millet olarak belirlediğimiz amaçlara gidebilmemizin yolu, hızı ve kalitesi; doğal olarak öğretim kadrosunun niteliği ve huzuru ile yakından alakalıdır.
Bu kutsal mesleğin mensuplarının biriken sorunları çözülemediği sürece gelecek kuşakların iyi yetişmeleri ve donanımlı olmaları sağlanamayacak, bu kapsamda ortaya çıkacak külfetler maalesef telafi edilemeyecektir.
Hangi gerekçelerle olursa olsun, öğretmenlerimizin mahrum bırakıldığı hak ve imkânlar, bir zaman sonra karşımıza ağır maliyetler çıkaracak; “huzursuz öğretmen, eğitimsiz öğrenci ve gerileyen ülke” kısır döngüsüne hapsolmaktan başka bir seçeneğimiz kalmayacaktır.
Bu itibarla kanayan ve tahammülü kalmayan bir noktaya gelen atanamayan öğretmenlerin beklentilerini karşılamak ve çağrılarını cevapsız bırakmamak çok önemlidir.
Öğretmenlerimizi çaresizliğe ve yalnızlığa terk ederek, üstelik göz göre göre sorunlarına gömülmesine sessiz durarak istismarla vakit geçirenler şüphesiz bugünkü karanlık manzaranın bir numaralı müsebbipleridir.
Atanamayan öğretmenlerin dayanma sınırlarını aşan feryatlarına inatla kulak tıkayan iktidar zihniyeti, başkalarına gelince milletimizin kaynaklarını fütursuzca peşkeş çekmektedir.
Ümidim, atanamama çilesiyle kavrulan kardeşlerimizin mahkûm edildikleri sıkıntıdan bir an önce kurtarılmaları ve haklarına kavuşmalarıdır.
Öğretmenlerimizin sosyo-ekonomik sorunlarının da baştan ayağa giderilerek, layık oldukları konuma gelmeleri bizim için vazgeçilmez bir öncelik ve yapılması gereken en acil girişimdir.
Çocuklarımıza bir harf öğretebilmek için yurdumuzun her köşesinde heyecanla görev yapan, fedakârlığın zirve isimleri olan saygıdeğer öğretmenlerimizin ‘Öğretmenler Günü’nü kutluyor, aileleri ve öğrencileri ile birlikte mutlu, huzurlu ve saadet dolu yıllar temenni ediyorum.
Fiilen ve hukuken öğretmenlik mesleğini tamamlayarak emeklilik günlerinin içinde bulunan öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum.
Görevlerini yapmak maksadıyla; terör saldırıları sonucunda şehitlik mertebesine yükselmiş aziz öğretmenlerimize de Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
24 Kasım 2017
Süleyman SOLMAZGÜL