Mavilere uçuşlar olmalı insan hayatında…
Ruhunda akışkanlık hissetmediği zamanlar!
Mavinin fluya kaydığı vakitlerde…
Yeniden canlandırmaya çalışmalı maviyi! yani hayatın rengini…’’Akan su pislik tutmaz’’ diyen ataların güzel sözü tecelli etmeli gönüllerimizde de diyorum.
İnsanoğlu göndermedikçe!
Ruhunda tabaka oluşturan kısımları
tozları...
Aldığı nefesi tutmaya çalışan gibi
boğulur…
Ruhunda tabaka oluşturan kısımları
tozları...
Aldığı nefesi tutmaya çalışan gibi
boğulur…
Temizlediği tabakalardan ruhu nefes alacak, farkındalık oluşacak… Dünyaya geliş amacı, hizmet etme, imar bilinci, insan doğa sevgisi ve bilinçli tüketme, üretmeden tüketmeme, israf etmeme çabası oluşacak…
Uçmalıydı insan…
Kanat manevraları yapıp! Kararlı cesaretli özgür… Ustaca olmalıydı yere çakılmamak için…
Yoksa uçacak gücü, becerisi, koşmalıydı!
Önündeki tüm engelleri aşarak, taşları çakılları ayıklayarak…
Yok, ise dermanı koşmaya! Yürümeliydi… Siyahlaşmış göğü açmak için. Maviye el atmak için…yürümeliydi..
Bilmeliydi oturanlar kaybeder… Rasulullah’ın bile selam vermediği kişi olmamalıydı.
Allah Rasulü bir defasında Medine'de arkadaşlarıyla birlikte bir yere gidiyordu. Giderken yol kenarında oturmuş elindeki bir çöple yeri karıştıran bir adam gördü ve o adama selam verdi. Dönüşte aynı adama yine aynı yerde tekrar rastladılar fakat Rasulullah (a.s) aynı adama bu kez selam vermedi. Yanındaki arkadaşları; Ya Rasulallah' Bu adama giderken selam verdiniz o da selamınızı almıştı. Şimdi ise selam vermediniz hikmeti nedir? diye sordular. Allah Rasulü şöyle cevap verdi: 'Az önce biz giderken bu adam elindeki bir çubuk ile yere karıştırıyordu. O yüzden selam verdim. Şimdi ise hiç bir şey yapmadan boş oturuyor o yüzden selam vermedim’. Buyurdu
Uçmayı denemeliydim önce…
Uçtuğum göklerde yol İstanbul’du
Ruh Necip Fazıl’dı
Duygular heyecandı
Bir İstanbul masalı gibiydi her şey…
Koşmaya vakit var mıydı? Hayır…
Bir üstadı anlatma, onun bereketli ruhundan beslenme, idrak nasip olurken! Hem kuzulara ,hem ebeveynlerine anlatma hissiyatı gökyüzümü ağartıyordu…
Bir gençlik! Bir gençlik diyen üstadın zaman ve mekana dikkat çekişi, bizi menzile çekişi dikkate şayandı..
Dinamik, ahlaklı, imanlı, sorumluluk sahibi, imar için gözünü kırpmadan ‘ben varım’ diyecek cürette ve mukavemette bir nesil telaşı…
Nasıl güzel bir örnekti o …
Anlatırken onu! Tecelli eden örneği de tam karşımda idi. Davetlisi olarak gittiğim Arnavutköy belediyesi Kültür Müdürlüğü bünyesinde ARGEM adlı birim güzel insanlarıyla bir gençlik bir gençlik demişler ve sokağa yapışılmayan hayatın anlamı çerçevesinde çalışan, hizmet eden, sorumluluk sahibi bir gençlik umudunu kuşanmışlardı. Kollarını sıvarken hiç tereddütsüz! Biliyorlardı ki salih niyetle yolları açılacaktı..
Necip Fazıl’ın gençlik hedefini anlatmaya gittiğim bu güzel ortamda nasıl duygulandım bilemezsiniz BU AHDE VEFA KOKAN HİZMETLERDEN...
Çocukların gençlerin ellerinden tutup, derslerinde, sosyal hayatlarında ,özgüven kazanmalarında, yardımcı olan onlarca öğrenciye kucak açan bu birim hızla da büyüyor faaliyetlerine yenilerini katıyordu..
Bir gençlik yetiştirmek masal olmamalıydı. Adımlar somut olmalıydı..
Program akabinde yeni çıkan kitabım Naz’ı imzalama imkanı da bulurken güzel öğrencilerden beni duygulandıran mesajlar almıştım..
Berivan;
Nilüfer Aktaş’a sevgilerimle…
Dünyada sarılacağım hiçbir sözcüğüm olmasa bile!! ’’Allah her şeye kadirdir, sözü bana yeter’’ diyordu anlattıklarımdan esinlenerek..
14 yaşındaki bir genç kızın bunu idrak edip sığınması, Necip fazılların Sezai Karakoçların, Mehmet Akiflerin, Said Nursilerin çektikleri gençlik özlemine bir cevap olacaktı.
Yol uzun değildi aslında
gözlerimizdeki menzildi
...
gözlerimizdeki menzildi
...
Ve Allah her şeye kadirdi şüphesiz… onun halifesi olan insanda emanet ve ahde vefayı yüklenmiş olarak her şeyi yapmaya kadirdi.
İstemeliydi… Dilemeliydi…
İstenen yollarda kapıyı açacaktı Allah! Şüphesiz…
Selam ve dua ile