Mehmet Emin YAĞMUR

Mehmet Emin YAĞMUR

Muharrem Ayı ve Peygamber Torunları

Bu Pazartesi Muharremin 10. günü yani 05 Aralık 2011 halk arasında aşure diye bilinen bu gün de oruç tutmak ve bu orucu aşura gününü merkez alıp bir gün önce başlayıp yâda bir gün sonra tamamlamak lazımdır. (yani Pazar – Pazartesi yâda Pazartesi- Salı veyahut da üç gün oruç tutulur.)
 
Aynı zamanda Muharremin 10. Günü, Kerbela faciası ile de anılmaktadır. Emeviler’in ikinci hükümdarı Yezidin emriyle Miladi 680 yılı Muharrem ayının onuncu Cuma günü, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Resulullah’ın ehli beytinden 73 kişi Kerbela’da vahşice şehit edildiler.
 
         Başta Yezit olmak üzere bu vahşetin faillerini şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Fakat her yıl muharremin onunda rutin haline getirilen bazı merasimleri ve yediden yetmişe binlerce insanın değişik ülkelerde kendilerini zincirlerle dövmelerini de anlayamıyoruz. Sanki Hz. Hüseyni tüm ehli-sünnet katletmiş veya onun vahşice katledilmesini onaylıyorlarmış gibi, ehli-sünnete karşı kin ve nefretin her yıl tazelenmesi de anlaşılır gibi değildir.
 
Hz. Hüseyin ve berberinde şehit edilenler tüm ümmetin acısıdır. Ancak bu cürüm, sadece Yezit ve emrindeki bir grup askerinin suçudur ve bu, 1372 yıl önce yaşanmış bir olaydır. Ne o zamanki ne de şimdi ki ehli-sünnet camianın bu işle uzaktan yakından bir alakası, onayı ve tasvibi söz konusu değildir. Meseleyi Sünnilerin duyarsızlığına çekmek isteyenler büyük bir gaflet ve dalalet içerisindedirler. Onlar bu tür hazin hadiseleri fırsat bilerek İslam kardeşliğine zarar veriyorlar.
 
Yüce Allah şöyle buyurur: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat,10) Hz. Peygamber de şöyle buyurur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; Ey Allah’ın kulları, kardeş olun.
 
Muharrem, bizim için ortak bir hüzün ve matem mevsimi olduğu kadar, bir adalet, hikmet, hak ve hakikat sofrası da olmalıdır. Bizler bu hadisenin matemini tutarken, aynı acıların bir daha yaşanmaması için; Muharrem’i doğru okuyup anlamaya, müspet sonuçlar çıkararak ibret almaya çalışmalıyız.
 
Yüce Allah şöyle buyurur: “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran,105) “Dinlerini parçalayan ve grup grup olanlardan (olmayın. Bunlardan) her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.” (Rum,32) “Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (Enam,159)
 
Ehl-i beyt, tüm ümmet için baş tacıdır. Çünkü Ehl-i beyt, Hz. Peygamber’in ailesini ve soyunu ifade etmektedir. Asr-ı Saadetten günümüze kadar Hz. Hüseyin soyundan olanlara “SEYYİD” Hz. Hasan soyundan gelen mü’minlere de “ŞERİF” unvanı verilmiştir.
 
Yüce Allah, Hz. Peygamber’in ev halkıyla ilgili olarak şöyle buyurur: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb, 32) Hz. Peygamber de şöyle buyurur: “Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i beyt’imi de benim sevgim için sevin.” "Benim Ehl-i beytim, tıpkı Nuh’un gemisi gibidir. Binen kurtulur, terk eden boğulur." Ey insanlar! Aranızda iki şey bıraktım ki, onlara tutunduğunuz sürece asla sapkınlığa düşmezsiniz: Allah’ın Kitabı ve benim ehl-i beytim.”
 
Hz. Ayşe anlatıyor: Hz. Peygambere vahiy gelmekte olduğu bir sırada, Hz. Hüseyin içeri girdi ve sıçrayarak efendimizin omuzuna çıktı. Cebrail “Ey Muhammed, bunu seviyor musun?” dedi “Efendimiz, nasıl sevmem, o benim çocuğumdur” dediğinde, Cebrail “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir” dedi. Sonra Cebrail elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve “Oğlun bu yerde şehit edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)’dır” dedi "Allah'ım: Ben, bunları seviyorum. Sen de onları sev. Bunları seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuş" derdi.
 
HZ. HASAN VE HÜSEYİN (RADIYALLAHU ANHÜMA)
 
Hz. Hasan, Hicretin üçüncü yılında Ramazan ayında Medine'de doğmuş, elli senesinde zehirlenerek öldürülmüştür. Ölüm sebebi zehirdir. Hanımı Ca'de Bintu'l-Eş'as zehir içirmiştir. Hz. Hasanın hilafeti altı ay devam etmiştir. Hz. Muâviye ile hilafet hususunda anlaşmak suretiyle Aleyhissalâtu Vesselâm'ın bir mucizesini izhar etmiş oldu. Zira Aleyhissalâtu vesselam: “Bu oğlum seyyiddir. Allah onunla iki Müslüman kitlenin arasını sulh edecektir" buyurmuştur.
 
Hz. Hüseyin ise Hicri dördüncü yılın Şaban ayında dünyaya gelmiş, 61 senesinde Kerbelâ ‘da Aşura gününde şehit edilmiştir. Hz. Hüseyin’in Şehadeti: Küfe valisi Ubeydullah İbnu Ziyad'ı bir bölük askerin başına Ömer İbnu Sa'd İbnu Ebi Vakkas’ı komutan yapar ve Hz. Hüseyin'e karşı kazanacağı zafere mukabil Rey valiliğini vadeder.
 
Ömer İbnu Sa'd, Hz. Hüseyin'i karşılar ve Küfe valisi Ubeydullah İbnu Ziyad'ın emrine uyma talebinde bulunduktan sonra, saldırıya geçerek Hz. Hüseyin (radıyallahu anh)'ı ve beraberinde bulunan aile halkından 19 kişiyi şehit eder. Toplam öldürülenlerin sayısı 73'dir.
 
Ömer İbnu Sa'd bunların başlarını kopartarak Ubeydullah İbnu Ziyad’a gönderir. İbnu Ziyad Kufe'de halkı toplayıp başları getirtir. Halkın gözü önünde elindeki çubukla Hz. Hüseyin'in başına dürter, dudaklarının arasına geçirir ve kaldırmaz. Bu hakareti gören Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh): "Kaldır çubuğu, kendisinden başka ilah olmayan Zat'a yemin olsun ki, ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın dudaklarını bu dudakların üzerinde onları öperken gördüm!" der ve kendini tutamayıp ağlar.
 
 Zalim İbnu Ziyad: "Allah, gözlerini ağla(maktan çıkar)sın. Allah'a yemin olsun, eğer bunak ihtiyarın teki olmasaydın kelleni uçururdum!" der. Zeyd İbnu Erkam orayı terkeder ve şöyle söylenir: "Ey Ara cemaati! Bugünden sonra artık kölesiniz. Hz. Fatıma'nın oğlu Hüseyin (radıyallahu anh)'ı katlettiniz, başınıza İbnu Mercane'yi (Ubeydullah İbnu Eyd'i kasteder) emir yaptınız. O sizin hayırlılarınızı öldürecek, şerlilerinizi de köle yapacaktır.”
 
Nerden geldiyse) gelmiş, kelleler arasına girip (kayboluyor, tekrar) çıkıyordu. Derken Ubeydullah İbnu Ziyad'ın burun deliğine girdi ve orada bir müddet kaldı. Sonra çıkıp gitti ve kayboldu. Biraz sonra kalabalık tekrar bağırmaya başladı. "Yine geldi! Yine geldi!" Bu hal iki veya üç kere tekerrür etti." Rivayete göre ince bir yılan gelerek İbnu Ziyâd'ın burnuna ve ağzına girmiştir. Cenab-ı Hak bu zalimin ölümünü İbrahim İbnu'l-Eşter eliyle hicrî 66 yılında gerçekleştirmiştir.
 
Hz. Hasan Ve Hüseyin İle İlgili Hadisler
 
Ömer İbnu Ebî Seleme (radıyallahu anh):   "Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzâb 33) ayetinin Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)'nın evinde indiğini, bu inince Aleyhissalâtu vesselâm'ın Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali'yi çağırtıp üzerlerine bir kısâ (örtü) gererek: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Rabbim bunlardan ricsi (günahı) gider, bunları tertemiz kıl" dediğini belirtir.
 
Hz. Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm. Hz. Hasan'ı omzunda taşıyor ve de: "Allahım, ben bunu seviyorum, onu sen de sev!" diyordu." Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Hasan ve Hüseyin'e bakıp: "Allahım, ben bunları seviyorum, sen de sev!" buyurdu." "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) (bir gün) ikindi namazını kıldı, sonra beraberinde Hz. Ali (radıyallahu anh) olduğu halde yürümeye başladı. Yolda Hz. Hasan'ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp: "Babam feda olsun! Ali'ye değil, Resulullah'a benziyor!" buyurdu. Hz. Ali de gülüyordu."
 
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "Ehl-i Beyt'inden hangisini en çok seviyorsun?" diye sorulmuştu. "Hasan ve Hüseyin!" diye cevap verdi. Hz. Fatıma (radıyallahu anhâ)'ya: "Benim oğullarımı bana çağır!" emreder, onları getirtip koklar, kucaklardı."
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim. Allah Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin "esbat"tan biridir."
 
 "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir."
 
Abdullah İbnu Şeddâd, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor. Der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) iki akşam namazının (yani akşam ve yatsının) birinde yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin'den birini taşıyordu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Sonra namaz sırasında uzunca bir secde yaptı." Babam devamla dedi: "(Secde çok uzadığı için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secdede olan Resulullah'ın sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. Namaz bitince, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a cemaatten: "Ey Allah'ın Resulü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik!" diye soranlar oldu. "Hayır! Dedi, "bunlardan hiçbiri olmadı. Velakin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim)."
 
Ensar'dan bir kadın Selma (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ümmü Sele'nin yanına girdim, ağlıyordu. "Niye ağlıyorsun!" diye sordum. Bana şu cevabı verdi. "Şimdi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı rüyamda gördüm. Başında ve sakallarında toprak vardı. "Neyiniz var, Ey Allah'ın Resulü?" dedim, "Az önce Hüseyin'in öldürüldüğüne şahit oldum" buyurdu."
 
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
İlahiyatçı-İktisatçı
05369696634

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Emin YAĞMUR Arşivi