Neredeyse yarım asırlık statükocu ve güvenlikçi politikaların vesayetinde yaşamış bir millet, topluma sorulmadan Kürt haklarını elde etmek adına terörize edilmiş sözde bir
” savaş”
Ülke ekonomisini milyon dolarla sekteye uğratan millete ve bölge halkına acılar yaşatan, güvenlikçi politikaların ürünü PKK terör örgütünün Kürtler üzerindeki vesayetini kaldırmak, diğer dünya devletlerinde olduğu gibi, ülkede huzur ve güvenin sağlanması adına hükümetin bugün, toplumsal destekle sonlandırılmaya çalışıldığı sancılı bir sürece tanıklık ediyoruz.
Üç aşamadan oluşan çözüm sürecinin ikinci aşaması olan 8 Mayıs olarak takvime bağlanan “PKK’nın sınır dışına çekilmesi” aşamasındayız.
Üçüncü aşamayı ise PKK’nın silahları tamamen bırakması, kalıcı barışın teminatı olarak yeni Anayasa ve yasalardaki değişiklikler ve normalleşme olarak adlandırılan toplumla bütünleşme, ucu acık olan demokratik adımların atılması oluşturmaktadır.
Demirtaş’ın Taraf’ta Neşe Düzel ile süreçle ilgili karşılıklı soru değerlendirmesinde Demirtaş, Kandil’e mektup taşıma sürecinde yaptığı görüşmelerde Kandil şunu söylüyor. “Barış, PKK’nin geri çekilmesi değildir. Barış, Kürt sorunun çözülmesidir.
Yani Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Biz, buna barış diyoruz, Eğer hükümetin barıştan anladığı, sadece bizim geri çekilmemiz ise bu ciddi bir kriz yaratacak ” kaygıları var Kandil’in. “Eğer üzerimizde bir baskı oluşursa biz yeniden Türkiye’ye silahlı bir şekilde dönmek zorunda kalabiliriz. Durumu daha da kötüleştirebilir bu” diyorlar.
BDP’nin süreçte yaptığı açıklamalardan anlaşılan beklentilerin yüksek olduğu ve anayasa önerisinin Meclis’te Ak Parti dahil hiçbir partiden onay alamayacağı.
Böyle bir anayasanın referandumdan geçme şansının olmadığı ve zorla dikte edemeyeceğini göre, her ne kadar hükümet önemli olan bizim söylemlerimiz dese de umutsuzluğa kapılmak istemiyorum ama önümüzde zor ve çalkantılı bir sürecin beklediğini düşünüyorum.
Kaş Yapayım Derken Göz Çıkartmak!
Basında yer alan haberde Akil İnsanlar Heyeti İç Anadolu Bölgesi Grubu Sözcüsü Cemal Uşşak, bir toplantıdaki ifadesinde alışılmış, bildik bazı söylemlerin sürece zarar verdiğini, "Malum örgütün liderini ve kurucusunu, yıllardan beri süre gelen ve kullandığımız sıfatları kullanmanın bir anlamı yoktur. Bebek katili veya şudur budur gibi”
"Dünyanın her ülkesinde böyle süreçten geçilirken medyanın dili önemli olmuştur. Bizim ülkemiz gibi kanlı kinli, geride 40 bin canın telef olduğu dönemde medyanın katkısı olmadan bu iş çözülemez”
Otuz yıldır binlerce insanı katletmiş bir teröriste bebek katili demeyip de Barbie bebek deyip vitrinlerde mi taçlandırsaydık?
Duygusallığın yoğun yaşandığı dönemde “40 bin can telef” söylemleriniz vatanı ve milleti uğruna can veren binlerce şehitlerimizin ruhunu inciteceğini, toplumdan beklediğiniz hassasiyet karşısında milletin sinir uçlarını zedeleyeceğini ve de sürece zarar vereceğini ifade etmek isterim.
1 Mayısın Kıblesi Taksim mi?
Her yıl 1 Mayısta Taksim'de yapılmakta olan kutlamaların Taksim'deki inşaat çalışmasının olumsuz fiziki şartları nedeniyle yapılmasının mümkün olamayacağını, Anıta çelenk bırakılmasına izin verileceğini, kutlamalar için tüm ülkede olduğu gibi taksim dışında yer tahsis edilmesine rağmen ısrarla direnip İstanbullulara zor anlar yaşatan legal ve illegal marjinal grupların taşlı, sopalı kırıp dökmeleri, devletin güvenlik güçlerine demir bilyeli saldırıları sonrasında polis orantısız güç kullanıyor söylemlerine verilecek en güzel cevap, acımasız şiddetiniz karşısında karanfil mi uzatılsaydı…
Demokrasinin kuralı, özgürlüklerinde bir sınırı olsa gerek.
Buna rağmen yıllardır yasakçı zihniyetler tarafından kutlanması engellenen 1 Mayıs’ın “emekçi bayramı” olarak AK Parti iktidarı tarafından yasalaştırıldığı da unutulmamalıdır.
” savaş”
Ülke ekonomisini milyon dolarla sekteye uğratan millete ve bölge halkına acılar yaşatan, güvenlikçi politikaların ürünü PKK terör örgütünün Kürtler üzerindeki vesayetini kaldırmak, diğer dünya devletlerinde olduğu gibi, ülkede huzur ve güvenin sağlanması adına hükümetin bugün, toplumsal destekle sonlandırılmaya çalışıldığı sancılı bir sürece tanıklık ediyoruz.
Üç aşamadan oluşan çözüm sürecinin ikinci aşaması olan 8 Mayıs olarak takvime bağlanan “PKK’nın sınır dışına çekilmesi” aşamasındayız.
Üçüncü aşamayı ise PKK’nın silahları tamamen bırakması, kalıcı barışın teminatı olarak yeni Anayasa ve yasalardaki değişiklikler ve normalleşme olarak adlandırılan toplumla bütünleşme, ucu acık olan demokratik adımların atılması oluşturmaktadır.
Demirtaş’ın Taraf’ta Neşe Düzel ile süreçle ilgili karşılıklı soru değerlendirmesinde Demirtaş, Kandil’e mektup taşıma sürecinde yaptığı görüşmelerde Kandil şunu söylüyor. “Barış, PKK’nin geri çekilmesi değildir. Barış, Kürt sorunun çözülmesidir.
Yani Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Biz, buna barış diyoruz, Eğer hükümetin barıştan anladığı, sadece bizim geri çekilmemiz ise bu ciddi bir kriz yaratacak ” kaygıları var Kandil’in. “Eğer üzerimizde bir baskı oluşursa biz yeniden Türkiye’ye silahlı bir şekilde dönmek zorunda kalabiliriz. Durumu daha da kötüleştirebilir bu” diyorlar.
BDP’nin süreçte yaptığı açıklamalardan anlaşılan beklentilerin yüksek olduğu ve anayasa önerisinin Meclis’te Ak Parti dahil hiçbir partiden onay alamayacağı.
Böyle bir anayasanın referandumdan geçme şansının olmadığı ve zorla dikte edemeyeceğini göre, her ne kadar hükümet önemli olan bizim söylemlerimiz dese de umutsuzluğa kapılmak istemiyorum ama önümüzde zor ve çalkantılı bir sürecin beklediğini düşünüyorum.
Kaş Yapayım Derken Göz Çıkartmak!
Basında yer alan haberde Akil İnsanlar Heyeti İç Anadolu Bölgesi Grubu Sözcüsü Cemal Uşşak, bir toplantıdaki ifadesinde alışılmış, bildik bazı söylemlerin sürece zarar verdiğini, "Malum örgütün liderini ve kurucusunu, yıllardan beri süre gelen ve kullandığımız sıfatları kullanmanın bir anlamı yoktur. Bebek katili veya şudur budur gibi”
"Dünyanın her ülkesinde böyle süreçten geçilirken medyanın dili önemli olmuştur. Bizim ülkemiz gibi kanlı kinli, geride 40 bin canın telef olduğu dönemde medyanın katkısı olmadan bu iş çözülemez”
Otuz yıldır binlerce insanı katletmiş bir teröriste bebek katili demeyip de Barbie bebek deyip vitrinlerde mi taçlandırsaydık?
Duygusallığın yoğun yaşandığı dönemde “40 bin can telef” söylemleriniz vatanı ve milleti uğruna can veren binlerce şehitlerimizin ruhunu inciteceğini, toplumdan beklediğiniz hassasiyet karşısında milletin sinir uçlarını zedeleyeceğini ve de sürece zarar vereceğini ifade etmek isterim.
1 Mayısın Kıblesi Taksim mi?
Her yıl 1 Mayısta Taksim'de yapılmakta olan kutlamaların Taksim'deki inşaat çalışmasının olumsuz fiziki şartları nedeniyle yapılmasının mümkün olamayacağını, Anıta çelenk bırakılmasına izin verileceğini, kutlamalar için tüm ülkede olduğu gibi taksim dışında yer tahsis edilmesine rağmen ısrarla direnip İstanbullulara zor anlar yaşatan legal ve illegal marjinal grupların taşlı, sopalı kırıp dökmeleri, devletin güvenlik güçlerine demir bilyeli saldırıları sonrasında polis orantısız güç kullanıyor söylemlerine verilecek en güzel cevap, acımasız şiddetiniz karşısında karanfil mi uzatılsaydı…
Demokrasinin kuralı, özgürlüklerinde bir sınırı olsa gerek.
Buna rağmen yıllardır yasakçı zihniyetler tarafından kutlanması engellenen 1 Mayıs’ın “emekçi bayramı” olarak AK Parti iktidarı tarafından yasalaştırıldığı da unutulmamalıdır.