Ünlü bir sanatçı -haşa-"tamam bu yıl bu kadar yeter, ölümler dursun" demişti ama Allah, sonsuz merhametiyle ölümü sürekli hatırlatıyor. Her ne kadar ölenler ünlü olsa da Allah ölenlere değil, aslında ölüme dikkat çekiyor.
İnsan hayatındaki tek kesin gerçek ölümdür. Bütün insanlar Allah’ın belirlediği bir süreye kadar ömür sürer ve yine O’nun belirlediği bir zamanda ölürler. Her insan, o gün geldiğinde kuşkusuz ölüm gerçeğiyle buluşur. Dünyaya gözlerini açan bir bebeğin doğmasında ve dünyaya gözlerini kapayan bir insanın ölümünde, kendilerinin hiçbir rolleri yoktur. Canı veren de alan da yalnızca tek ve üstün güç olan Allah’tır.
Birçok insan ölümden söz etmekten ve ölüm düşüncesinden kaçınır. Çünkü ölümü kendilerinden uzak görür ve kendilerince ‘iç karartıcı’ olan bu konu açıldığında sözü değiştirirler. Günlük işleri ve geleceğe dair planları öncelikleridir; gündemleri bu konulardan oluşur, onlara göre hayat bunlardan ibarettir. Oysa kişinin yaşamayı düşündüğü gelecek, onun için hiç gelmeyebilir. Bir saniye sonra bile aniden hayatı sona erebilir. Genç ya da yaşlı, hasta ya da sağlıklı her insan ölüme aynı yakınlıktadır.
Bu kimseler, her gün gazetelerde, televizyonlarda ölüm haberleri gördükleri ve yakınlarının ölümlerine şahit oldukları halde, kendilerinin de aynı sona uğrayacaklarını düşünmezler. Sevdikleri birinin ölümü karşısında da birkaç gün ölümden söz eder, sonra gaflet içinde sürdürdükleri hayatlarına geri dönerler.
Ölüm, insana hayatı boyunca kendini hatırlatır. Bazı insanlar için bu hatırlatmalar fayda verir; kendisini tekrar gözden geçirerek, yaşamını ve önceliklerini yeniden düzenlemesi gerektiğini düşünür. Bazı kişiler ise, kalplerinin ve gözlerinin önündeki gaflet perdesi nedeniyle, bu hatırlatmalardan ders çıkarıp öğüt almaz.
Söz ettiğim gaflet perdesi, bu kişilerin yaşlanıp ölüme iyice yaklaştıkları halde, hiç telaşa kapılmadan, akılsızca bir rahatlıkla ölümü beklemelerine sebep olur. Çok doğal bir şey olduğunu düşündükleri ölüm, onlara yalnızca güzel bir uykuyu, huzur ve sakinliği, sonsuz rahatlığı çağrıştırır.
Uyarılara kulak vermeyen kişiler, tam da ebedi uykuya dalacaklarını zannettikleri anda gerçekleri görürler. Ölümün bir son olmadığını, aksine kendileri için azapla dolu bir hayatın başlangıcı olduğunu anlarlar. Canlarını almak için gelen ölüm melekleri azabın ilk habercileridir. Ölümü tatmalarıyla birlikte, pişmanlıklar başlar:
"… Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Bediüzzaman, gaflet halinden kurtulmanın, ihlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin yolunun, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmak olduğunu ifade eder. [21. Lem'a]
"Ey Allah’ın Resulü! “Müminlerin en akıllısı kimdir?” diye sorusunu ise Hz. Peygamber (asm) şöyle cevaplar: “Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayata en iyi hazırlık yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir.”[Kütüb-i Sitte Terc. 17/598)]
Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz ölüme aynı yakınlıktayız. İnsanların bir taraftan ölürken, diğer taraftan yenilerinin dünyaya geliyor olması bizi gaflete düşürmemeli. Hiç doğan olmasa, sürekli ölümlere şahit olsak ve çevremizdeki insanların sayısı gittikçe azalsaydı, nasıl panik olurduk. İşte bu ruh haliyle yaşayalım, ölümü sıkça düşünelim. Geriye dönüp baktığımızda, yaşadığımız yılların ne kadar da çabuk geçtiğini düşünürüz. Yaşayacağımız yıllar da aynı hızla geçecek unutmayalım. Ki yavaş da geçse ölüm sonunda bizi bulacak...
Bir Kur’an ayetinde, "Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. (Hakka Suresi, 27)buyrulur. Ölüm, yalnızca dünyaya ve dünyadaki hayata dair her tür ‘gerçeği’ kesip bitirecektir. Gerçekte ise her şey yeni başlamaktadır…
“Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin.” (Bediüzzaman, Mektûbat)
https://twitter.com/Fuat_Turker