Ne Kadar Korku, Ne Kadar Umut?

Korku ve umut; güzel ahlâkı kazanma yolundaki en önemli iki duygu. Umut, din ahlâkını heyecan ve şevk içinde yaşamayı sağlarken, Allah'a hissettiğimiz saygı dolu korku da O'nun sınırlarına yaklaşmada titiz olmaya, sakındırdıklarından şiddetle kaçınmaya sebep olur. Bu dengeli ruh hali, Allah'a yakınlaşmaya ve ahlâkın güzelleşmesine vesiledir.
 
İki zıt duygudur korku ve umut. Ancak Allah dünya hayatında herşeyi zıddıyla birlikte yaratır. Gece-gündüz, sıcak-soğuk, aydınlık-karanlık, temiz-kirli, genç-yaşlı dünyada tümü bir aradadır. Bu zıtlıklar dünyasında, Allah’ın en güzel surette yarattığı insan da zıtlıkları üzerinde taşır.
 
Allah korkusu ve Allah sevgisi insan için gıdadır. Allah korkusu insanın ibadet şevkini artırır, imanını güçlendirir, ahiret umudunu artırır. İnsan bu şekilde sükunet bulur, güzel huylu olur, bedeni çok rahat olur, kafası da çok rahat olur. En önemlisi kalbi mutmain olur.
 
Allah’ın sevgisini kaybettirecek kötülüklerden Allah korkusu ile sakınılır. Rabb’inden derin saygıyla korkan insan, “Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez” (Nisa Suresi, 36) ayeti gereği, büyüklenmekten şiddetle kaçınır. Böylece Allah’ın sevgisini kazanmayı umut eder. Bu yüzden Allah korkusu ve Allah sevgisi bir aradadır.
 
Allah'ın bütün isim ve sıfatları, insanda olduğu gibi tüm Kâinatta da tecelli eder ve hepsi birbiriyle iç içedir. Bediüzzaman, Allah'ın Zatında biri celâlî, diğeri cemalî, iki türlü tecellisi olduğunu, Celâl'in tecellisinden lütuf ve kahır, Cemal'in tecellisinden ise hüsün(güzellik) ve heybetin ortaya çıktığını söyler.
 
Celal ve Cemal vicdana tecellî ettiğinde ise reca(umut) ve havf(korku) meydana gelir.
 
"Sonra irşadın iktizasındandır(doğru yolu göstermenin gerekliliğindendir) ki, havf ile reca arasındaki muvazene(denge) devamla muhafaza edilsin ki, reca ile doğru yollara sülûk edilsin(yönelinsin), havf ile de, eğri yollara gidilmesin; ne Allah’ın rahmetinden me’yus(umutsuz), ne de azabından emin olunsun."
 
Peki ne kadar korku ve ne kadar umut olmalı insanda?
 
Hz. Ömer(ra) örneğini hatırlarsak. Şöyle diyordu o : "Mahşer günü deseler ki herkes cennete girecek. Ama sadece bir kişi cehenneme girecek. O bir kişi ben miyim diye korkarım. Yine deseler ki herkes cehenneme girecek ama sadece bir kişi cennete girecek. O bir kişi ben miyim diye ümitlenirim."
 
O halde gücümüz yettiğince korku ve umut… Allah’a karşı saygı dolu bir korku içinde olmalı insan. Hiçbir olay karşısında da umutsuzluğa kapılmamalı, Allah’a dayanıp güvenmeli. 
 
Allah'ın dosdoğru yolu, korku ile umudu birbirine bağlayan yoldur ki sonunda Sevgiliye kavuşma umudu vardır. O umutla hep A’raf’da gibi yaşamalı.
 
Cennete ve cehenneme gidenleri gören ancak nereye gideceğini henüz bilmeden bekleyen A'raf ehli gibi. Cenneti 'şiddetle arzu edip uman', cennet ehline selam veren ama gözleri cehennem halkından yana çevrilince korkuyla, "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" diyen A'raf ehli.
 
Bir yanda bizi oraya sürükleyecek davranışlardan hep korkuyla sakındığımız sonsuz cehennem… Diğer yanda hayatımız boyunca umut ettiğimiz sonsuz cennet… Kur’an’ın tasvir ettiği bu ortam, şu an yaşadığımız andan daha gerçektir. O halde A'raf halkının yaşadığı korku ve umut, kalbimizde yoğun bir şekilde hissetmemiz ve yaşamamız gereken duygulardır. Ki Rabbimiz bizi sonsuz kurtuluşa ve mutluluğa iletecek olan bu iki duygu için dua etmemizi buyurur;
 
…O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 56)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi