Samimi insan özü ve sözü doğru olan insandır. Samimiyet kalbin, beynin ve dilin aynı şeyi söylemesidir. Sözler kalpten gelmelidir ki kalpler birbirine ısınabilsin. Sevgi ve dostluk kapılarının anahtarıdır samimiyet, kilitlerin şifresidir.
Kimi köprüler iki yakayı, kimi iki şehri, kimi iki ülkeyi, kimi de kıtaları birbirine bağlar. Hiçbir köprü zamanın yıpratıcı özelliğine karşı koyamaz; eskiyip güvensizleşir, yıkılır ya da kimse geçmez. Peki ya bizleri birbirimize bağlayan köprü?.. İşte o samimiyettir; o, kalpleri birleştiren en sağlam köprüdür.
Samimiyet, Allah aşkından kaynaklanır ve o aşk gibi belli bir sınırı yoktur. İmanın derecesine göre artar, arttıkça insana güç kazandırır. Ancak insan samimiyeti yitirdiğinde sahip olduğu gücü de yitirir.
İnsanın samimiyeti zorluk zamanlarında açığa çıkar. Bazı kişiler, Allah’ın “gizlinin gizlisini bilen” olduğunu unutur ve insanları aldattıklarını zannederler. Mazeretlerini sayıp dökseler de, yapmacık davranışları samimiyetlerini şüpheli kılar. Ancak Allah, “şahdamarından daha yakın”dır; insanın içinde bulunduğu ruh halini en iyi bilendir.
İnanan insan, Allah’ın kendisini çepeçevre kuşatmış olduğunun bilincindedir ve her durum ve şartta dinin ve inananların çıkarlarını gözeten davranışlarıyla samimiyetini kanıtlar. Saftır, temizdir, kötülüklerden arınmıştır. Samimiyeti ve masumiyeti yüzünden okunur, davranışlarına yansır.
Yüce Allah'ın dünyada yarattığı deneme süresi boyunca insan pek çok hata yapabilir, kusurlu davranışlarda bulunabilir. İman eden insanın amacı bu hatalarından, kusurlarından, eksikliklerinden bir an önce arınarak Allah'ın rızasını kazanmak ve cennete yakışır bir ahlâka ulaşmaktır.
Vicdan sahibi samimi insan, her türlü kötülükten ve eksiklikten kurtulmayı içten arzu eder, Allah’ın merhametini ve rızasını kaybetmekten son derece korkar ve O’nun sınırlarını aşmamaya çalışır. Yaptığı hatayı fark ettiğinde ise, Allah’tan bağışlanma diler, tevbe ederek O’na yönelip döner.
İçiyle dışı bir olan, kalbinde olanı sözlerine aynen yansıtan insan dürüst, açık ve net; kısacası samimi olması nedeniyle karşısındaki kişiye son derece güven telkin eder. Konuşması ve davranışları yapaylıktan uzaktır ve bu, diğer insanları da olumlu etkiler. Samimiyet kalbi hastalıklardan arındırır, bütün ruhlara şifadır.
Her şeyin başı samimiyettir, çok candan olmaktır, güzel huylu olmaktır. İnsanın derinliği olması ve o insanın içindeki derinliği keşfetmek çok güzeldir, yüzeysellik insanları mahveder. Günümüzde dünyada maddeci, suni, yapmacık bir yapı meydana gelmiştir ve insanlar kendi bedenlerini kendi elleriyle öldürmektedirler. Kendi sevgilerini kendi elleriyle yok etmektedirler.
Sevgi ve samimiyet bittikten sonra geriye adeta bir ceset kalır ve artık o zaman insan için çile günleri, acı günleri ve sürünme başlar. Gün boyu çalışır para kazanır, o parayla gider akşam yemeğini yer, biraz televizyon izler, dedikodu yapar, eşiyle tartışır ve uyur. Ertesi gün yine işe gider, yine çalışır, yine biraz yemek yer, yine biraz dedikodu yapar ve yine kavga eder. Kısacası, samimiyetsiz kişinin çile dolu bir hayatı vardır.
İnsan, dünyada kendisini rahatlatabilecek olan şeyleri düşünürse, en zevkli ve en kolay şey olarak samimiyeti bulacaktır. Samimiyet insanın Allah ile bağlantısını çok güçlü hale getiren gücün adıdır. Ancak insanlar, genel olarak samimiyetle maddi yönden çok şey kaybederler, bu nedenle de mantıklarını kullanmayı tercih ederler. Örneğin, kişi doğruyu fark eder ancak dünyevi tutkularını tatmin amacıyla mantığını kullanır. Mantık insana çok şey kazandıracak gibi görünürse de, mantığını kullanan kişiler genelde sürünürler. Sürekli acı içinde, sürekli aşağılanarak ve eziyet içinde yaşarlar. Kısacası mantığını kullananlar, hep bir hayat mücadelesi ve boğuşma içindedirler.
Çok şey kazanacaklarını zannederler ancak Allah orada gizli bir tuzak kurmuştur. Samimiyet de insana ateş gibi görünür, oysa insan içine girdiğinde, onun tertemiz su olduğunu anlar.
Samimiyet yaşandığında, zorluklar yaşanacağı ve insanı kayıplara uğratacağı zannedilir. Görünüşte kaybeder insan, ancak kaybettikçe kazanır. Örneğin, yardıma muhtaç bir yoksul görür, bolca para verir. Allah kat kat fazlasını nasip eder ve sağlık sıhhat olarak karşılığını alır. Ancak bir başka kişi mantığını kullanır, parasız kalma endişesiyle fakirlere yardım etmez. Cimrilikle elinde tuttuğu o parayı, hastalandığında hastane parası yapar, sağlığı için harcar.
Platon, “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?” sorusuna, “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.” şeklinde cevap verir.
Kur’an ahlakı kişinin ancak samimi ve içten olması şartıyla gereği gibi yaşanabilir. İnsanın din ahlâkını yaşaması ve sonucunda da –Allah’ın izniyle- gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Rabbine, kendisine ve diğer insanlara karşı samimi olmasıyla mümkündür. Çünkü gerçek anlamda iman, samimiyet zemini üzerinde gerçekleşir.
Kur’an'a göre insanları Allah Katında değerli kılan özellik imanları, yalnızca Allah’ın rızasını amaçlayarak yaptıkları hayırlı, güzel işler ve kalplerindeki samimi niyetleridir.
Samimi insanın dünyevi hiçbir çıkarı, beklentisi olmaz. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkânları insanların önüne serer. Allah kolayın en kolayını bize nimet olarak verir; samimi olmayı. Gerçek anlamda samimi olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini ilham eder ve kurtuluş yollarını gösterir.
Fuat Türker
Kimi köprüler iki yakayı, kimi iki şehri, kimi iki ülkeyi, kimi de kıtaları birbirine bağlar. Hiçbir köprü zamanın yıpratıcı özelliğine karşı koyamaz; eskiyip güvensizleşir, yıkılır ya da kimse geçmez. Peki ya bizleri birbirimize bağlayan köprü?.. İşte o samimiyettir; o, kalpleri birleştiren en sağlam köprüdür.
Samimiyet, Allah aşkından kaynaklanır ve o aşk gibi belli bir sınırı yoktur. İmanın derecesine göre artar, arttıkça insana güç kazandırır. Ancak insan samimiyeti yitirdiğinde sahip olduğu gücü de yitirir.
İnsanın samimiyeti zorluk zamanlarında açığa çıkar. Bazı kişiler, Allah’ın “gizlinin gizlisini bilen” olduğunu unutur ve insanları aldattıklarını zannederler. Mazeretlerini sayıp dökseler de, yapmacık davranışları samimiyetlerini şüpheli kılar. Ancak Allah, “şahdamarından daha yakın”dır; insanın içinde bulunduğu ruh halini en iyi bilendir.
İnanan insan, Allah’ın kendisini çepeçevre kuşatmış olduğunun bilincindedir ve her durum ve şartta dinin ve inananların çıkarlarını gözeten davranışlarıyla samimiyetini kanıtlar. Saftır, temizdir, kötülüklerden arınmıştır. Samimiyeti ve masumiyeti yüzünden okunur, davranışlarına yansır.
Yüce Allah'ın dünyada yarattığı deneme süresi boyunca insan pek çok hata yapabilir, kusurlu davranışlarda bulunabilir. İman eden insanın amacı bu hatalarından, kusurlarından, eksikliklerinden bir an önce arınarak Allah'ın rızasını kazanmak ve cennete yakışır bir ahlâka ulaşmaktır.
Vicdan sahibi samimi insan, her türlü kötülükten ve eksiklikten kurtulmayı içten arzu eder, Allah’ın merhametini ve rızasını kaybetmekten son derece korkar ve O’nun sınırlarını aşmamaya çalışır. Yaptığı hatayı fark ettiğinde ise, Allah’tan bağışlanma diler, tevbe ederek O’na yönelip döner.
İçiyle dışı bir olan, kalbinde olanı sözlerine aynen yansıtan insan dürüst, açık ve net; kısacası samimi olması nedeniyle karşısındaki kişiye son derece güven telkin eder. Konuşması ve davranışları yapaylıktan uzaktır ve bu, diğer insanları da olumlu etkiler. Samimiyet kalbi hastalıklardan arındırır, bütün ruhlara şifadır.
Her şeyin başı samimiyettir, çok candan olmaktır, güzel huylu olmaktır. İnsanın derinliği olması ve o insanın içindeki derinliği keşfetmek çok güzeldir, yüzeysellik insanları mahveder. Günümüzde dünyada maddeci, suni, yapmacık bir yapı meydana gelmiştir ve insanlar kendi bedenlerini kendi elleriyle öldürmektedirler. Kendi sevgilerini kendi elleriyle yok etmektedirler.
Sevgi ve samimiyet bittikten sonra geriye adeta bir ceset kalır ve artık o zaman insan için çile günleri, acı günleri ve sürünme başlar. Gün boyu çalışır para kazanır, o parayla gider akşam yemeğini yer, biraz televizyon izler, dedikodu yapar, eşiyle tartışır ve uyur. Ertesi gün yine işe gider, yine çalışır, yine biraz yemek yer, yine biraz dedikodu yapar ve yine kavga eder. Kısacası, samimiyetsiz kişinin çile dolu bir hayatı vardır.
İnsan, dünyada kendisini rahatlatabilecek olan şeyleri düşünürse, en zevkli ve en kolay şey olarak samimiyeti bulacaktır. Samimiyet insanın Allah ile bağlantısını çok güçlü hale getiren gücün adıdır. Ancak insanlar, genel olarak samimiyetle maddi yönden çok şey kaybederler, bu nedenle de mantıklarını kullanmayı tercih ederler. Örneğin, kişi doğruyu fark eder ancak dünyevi tutkularını tatmin amacıyla mantığını kullanır. Mantık insana çok şey kazandıracak gibi görünürse de, mantığını kullanan kişiler genelde sürünürler. Sürekli acı içinde, sürekli aşağılanarak ve eziyet içinde yaşarlar. Kısacası mantığını kullananlar, hep bir hayat mücadelesi ve boğuşma içindedirler.
Çok şey kazanacaklarını zannederler ancak Allah orada gizli bir tuzak kurmuştur. Samimiyet de insana ateş gibi görünür, oysa insan içine girdiğinde, onun tertemiz su olduğunu anlar.
Samimiyet yaşandığında, zorluklar yaşanacağı ve insanı kayıplara uğratacağı zannedilir. Görünüşte kaybeder insan, ancak kaybettikçe kazanır. Örneğin, yardıma muhtaç bir yoksul görür, bolca para verir. Allah kat kat fazlasını nasip eder ve sağlık sıhhat olarak karşılığını alır. Ancak bir başka kişi mantığını kullanır, parasız kalma endişesiyle fakirlere yardım etmez. Cimrilikle elinde tuttuğu o parayı, hastalandığında hastane parası yapar, sağlığı için harcar.
Platon, “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?” sorusuna, “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.” şeklinde cevap verir.
Kur’an ahlakı kişinin ancak samimi ve içten olması şartıyla gereği gibi yaşanabilir. İnsanın din ahlâkını yaşaması ve sonucunda da –Allah’ın izniyle- gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Rabbine, kendisine ve diğer insanlara karşı samimi olmasıyla mümkündür. Çünkü gerçek anlamda iman, samimiyet zemini üzerinde gerçekleşir.
Kur’an'a göre insanları Allah Katında değerli kılan özellik imanları, yalnızca Allah’ın rızasını amaçlayarak yaptıkları hayırlı, güzel işler ve kalplerindeki samimi niyetleridir.
Samimi insanın dünyevi hiçbir çıkarı, beklentisi olmaz. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkânları insanların önüne serer. Allah kolayın en kolayını bize nimet olarak verir; samimi olmayı. Gerçek anlamda samimi olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini ilham eder ve kurtuluş yollarını gösterir.
Fuat Türker