"Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim? (Allah da) Der ki: "İşte böyle sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın. (Ta-ha Suresi, 125-126)
Nasıl unutur insan?.. Vicdanına uymayarak. Nefsinin bencilce istek ve tutkularını tatmin için yaşayarak... Ancak peşini asla bırakmayan, her durumda doğruyu işaret eden vicdanını dinlememenin azabı müthiştir, insanı yakar kavurur. 'Vicdan azabı' ahiret azabının dünyadaki başlangıcıdır...
İnsanlar genellikle vicdanlarına baskı yaparak yaşarlar. Oysa insan vicdanını boğmamalı. Beklentilerine ters de olsa vicdanından yana olmalı. Nefsi, kötü davranışları kolay ve güzel gösterse de yanıltmasına ve azaba sürüklemesine izin vermemeli.
İnsan şuur sahibi olduğu andan itibaren vicdanını dinlemekle sorumludur. Günlük hayatın her anında, binlerce defa vicdan kullanır insan. Nefsi ile vicdanını ayırt edebilecek kabiliyeti ve iradeyi kazanıp kazanmadığıyla karşılık görür; ya ebedî mutluluğa lâyık olur ya da ebedî mutsuzluğa sürüklenir.
İnsanda imânî derinlik ve vicdanın diri olması çok önemlidir. Ancak birçok insan, vicdanı yerine, onaylamıyor dahi olsa çoğunluğun hayat tarzına ayak uydurmayı zorunlu görür. Kendileri gibi acz içindeki insanlara tâbî olur, onların görüşlerini kesin doğru olarak kabul eder, akıl ve vicdan kullanamaz, zamanla işitmez ve görmez hâle gelirler.
Dünya nimetlerinden çok daha fazla yararlanabilmek için delice bir hırs ve yarış içinde, boş emeller peşinde koşuşturup dururlar. Ancak hayatları, umut ettiklerinin aksine daha da zorlaşır. Zamanla ellerindeki hiçbir 'şey' ile tatmin olmaz; o tatminsizlikle, kâbus içinde bir hayat sürdürürler.
Her yönden bu cehennem ortamını yaşayan insan, içinde bulunduğu sıkıntılı durumun sebebini bazen kendisi bile anlayamaz. Güzellikleri göremez, huzur bulamaz, kalbi tatmin olmaz. Vicdanı diri olan insanın cennetteki yerini hazırlaması gibi, o da cehennemdeki yerini hazırlar. Ki onun azabının şiddeti, dünyadaki hiçbir azap ile kıyas dahi edilemez.
Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)
Kur'an'ın uyarılarına rağmen ayetleri dikkate almamanın, yaşamaya çalışmamanın, kendini düzeltmemenin karşılığı Allah'ın azap vaadidir. O gün, gerçekten beli bükecek kadar zorludur.
İnsan unutulmamak için unutmamalı. Bediüzzaman'ın ifadesiyle en bahtiyar insan odur ki; "dünya için ahiretini unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selametle kabir kapısını açıp, saadet-i ebediyeye girsin."
"Allah, bizden bu kıymettar nimetlere, mallara bedel üç şeyle fiyat ister. Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta "Bismillâh" zikirdir, sonda "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i sanat olan nimetlerdeki Allah'ın kudretini ve bunların O'nun hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir. Bu hediyeleri bize getirenleri tanımamak ne derece nankörlük ise, zahirde getirenlere muhabbet edip Allah'ı unutmak ondan bin derece daha büyük bir nankörlüktür... İşte öyle nankör olmamak istersen; Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle... Vesselâm." (Bediüzzaman)