Herkesin Hanesi Küçük Bir Dünyasıdır

“Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevi saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassungâh(sığınak) aile hayatıdır ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır. (9. Şuâ)
 
Toplumdaki en küçük, en temel birim olan ailenin yapısı ne kadar güçlü ise, millet ve devlet de o derece güçlü olur. Değerlerini yitiren, bireyleri arasında sevgi, saygı ve beraberlik duyguları körelen ailelerden oluşan devletin güçlü olması zordur. Aile yapısı çöken dinden uzak toplumlar, hızla manevi ve ahlâki dejenerasyona doğru yol alır.
 
Din ahlâkına sahip insanların yaşadığı evler özlem duyulan, huzur ve güven içindeki ortamlardır. İslam barıştır, ışıl ışıl aydınlıktır; insana gerçek sevgiyi, şefkati, merhameti, dostluğu tarif eder, sevmenin sanatını öğretir. O’nun sınırları içerisinde yaşayan insan da her zaman ve her ortamda dürüst, samimi karakter özellikleri, saygı ve sevgi dolu davranışlar sergiler.
 
Günümüz toplumunda, anne ve babaya itaatsiz, saldırgan çocuklara ve onlara doğruyu yanlışı anlatmayan, onlarla ilgilenmeyen, birbiriyle de geçimsiz, sürekli tartışan anne- babalara çok sık rastlıyoruz. Bu evlerde itaat, sevgi, saygı, anlayış ve şefkat yerine kavga, hakaret ve isyân hâkimdir.
 
Kur’an ahlâkına uygun yaşayan bir ailede ise bu ailelerdeki sorunlar yaşanmaz. Bu evlerde, anne- babaya itaatli, Allah'ın buyruğu gereği onlara "öf" bile demeyen, kötülüklerden uzak duran vicdanlı çocuklar yetişir. Bu ailelerin anne babaları çocuklarının hayırlı insanlar olmaları için çaba harcayan, birbirlerine de sevgi ve saygı gösteren, davranışları ile örnek insanlardır. Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi;
 
“Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mâbeyninde [arasında] bir emniyet-i mütekabile [karşılıklı güven] ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder.” (24. Lem'a)
 
Güven duymak heyecan verici bir şeydir. Bir insana ölümüne güvenmek ve –Allah’ın izniyle- sonsuza kadar yanında olacağına ümit bağlamak. Ve asla vefasızlık, yapmayacağına inanmak huzurun kaynağıdır.
 
Ancak günümüz evli eşleri, çoğunlukla birbirine güvenmeyen ve dost olamayan kişilerdir. Sık sık yalana başvururlar;  kadın her an aldatılma ya da terk edilme korkusu içinde yaşar, erkek de çıkarları sebebiyle karısının kendisini maddi olarak değerlendirdiğini düşünür.
 
İnsanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen, Allah’tan korkan, samimi insanlara ihtiyacı vardır. Güven verici olabilmek için ise kişide Allah sevgisi, Allah korkusu ve derin iman olması gerekir. Allah’tan korkmayan birine insan nasıl güvenebilir? Allah’ın sonsuz gücünü fark edemeyecek kadar zayıf akılda bir insandan ne derece dostluk beklenebilir?.. 
 
Ailede karşılıklı güven, sevgi, saygı, dayanışma, özveri ve sadakat duyguları köreldiğinde, bu durum yalnızca aile ile sınırlı kalmaz, toplumun diğer kesimlerine yayılır. Arkadaşlık ilişkilerinde, çalışma ortamlarında, okullarda; kıskançlık, ikiyüzlülük, alaycılık, dedikodu gibi kötü davranışlar ortaya çıkar. İlişkiler, beklenti ve çıkarlar üzerine kurulur.
 
Aile içinde din ahlâkı konusunda eğitilmemiş olan ve özellikle televizyon programlarının yoğun telkinlerden etkilenen gençlerin, hatta çocukların şiddet eğilimli olduklarını görüyoruz. Bu durum öylesine yaygınlaşmıştır ki, küçük çocukların ellerine silah aldıklarına, cinayet işlediklerine şahit olmaktayız.
 
Allah'tan korkmayan anne-babalar, çocuklarına da Allah’ın emrettiği merhametli, adaletli, hoşgörülü, akılcı güzel ahlâkı öğretemez, Allah sevgisi ve korkusu olmayan zalim nesiller yetiştirirler. Hz. Nuh'un Kur’an’da söz edilen bu konudaki duası, inkârcıların ortak zalim karakterlerini gösterir:
 
Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." "Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını artırma." (Nuh Suresi, 26-28)
 
Dinin özü güzel ahlâktır. Allah katında beğenilen üstün ahlâk özellikleri, özellikle çocukluk döneminde şekillenir. Son zamanlarda bazı batılı psikologlar, tarafsız ve önyargıdan uzak olarak yaptıkları araştırmalar sonucunda dinin, çocuğun ruhuna seslendiği ve onun ruhsal yapısına uygun olduğu görüşünde birleşmişlerdir. Bu yüzden çocuklara Allah inancı küçük yaşlarda öğretilmelidir.
 
Kur’an’da bildirilen geniş kapsamlı eğitim anlayışını ailesinde hayata geçirmek isteyen her vicdan sahibi insan, bilimsel konularda da kendisini geliştirmelidir. Bilim, evreni ve varlıkları inceleyerek Allah’ın yaratma sanatındaki kusursuzluğu, benzersizliği, üstünlüğü açıklamanın yoludur. Anne ve babalar kişiliklerini, davranışlarını, konuşma biçimlerini Kur’an’da bildirilen üstün ahlâka yakışır bir hale getirmede gayret ettikleri kadar, bilimsel konularda da kendilerini eğitmelidirler. Çocuğa ilk tebliği verecek olanlar anne babalardır ve edindikleri bilgiler onlara bu konuda yardımcı olacaktır.
 
Bediüzzaman, insanın en birinci üstadının ve en etkili öğretmeninin annesi olduğunu söyler ve hayatında annesinin önemini şu cümlelerle ifade eder:
 
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum." (24. Lem'a)
 
Eğitim, şüphesiz dua mahiyetinde yapılır. Kalpleri etkileyecek ve hidayete ulaştıracak olan yalnızca Allah’tır. Ancak anne baba, ahlâkı, kişiliği ve karakter özellikleriyle iyi bir Müslüman modeli oluşturuyorsa iyi birer örnektir ve Allah’ın dilemesiyle çocuklarının güzel ahlâk özellikleri kazanmasına vesile olurlar.
 
Allah huzurunda hesabını veremeyeceği işler yapmaktan, O’nun rızasını, rahmetini ve cennetini kaybetmekten içi titreyerek korku duyan insanlardan oluşan ailelerin çoğalması, toplumun geleceği için en önemli güvencelerden biridir.
 
 “Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir.” (24. Lem'a)
 
 
 
Fuat Türker

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi