İnsan 60- 70 yıl sürecek sınırlı dünya hayatını en iyi şartlarda yaşamak için çeşitli plânlar yapar, idealler edinir, hedefler koyar. Kimi kariyer, kimi güzel bir ev, kimi evlilik ve çocuklar, kimileri de bunların hepsine sahip olmayı ister. Bütün bu idealler, inanan inanmayan herkesin hedefi olabilir, her insan bunlara ulaşmayı isteyebilir. Ancak;
Hayat sadece bu hedefler doğrultusunda ilerliyorsa? Hayatın gerçek amacı unutuluyorsa? Asıl görev olan, Allah’a kulluk ve ibadet göz ardı ediliyorsa? Kaybolacak ‘şeyler’ peşinde koşarak, bir ömür Allah’tan uzak yaşanıyorsa?..
Böyle bir hayatın, insanı telâfisi imkânsız sonsuz bir pişmanlığa sürükleyeceği çok açıktır. Oysa, "Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur… (Ankebut Suresi, 64)
Dünya hayatı sadece bir rüya gibi çok kısa sürer. "Bir gün ya da bir günün birazı kadar"dır insan ömrü. Bu, Allah’ın bildirdiği çok açık bir gerçektir ve insan seçimini çok iyi düşünmelidir. Sonsuz cenneti mi, yoksa ‘bir gün’lük dünya hayatını mı tercih edecektir? Ve bu çok kısa süre için sonsuzluk feda edilebilir mi?
İmanı yaşamayan insanlar hayatın bu en önemli konusunda son derece duyarsızdırlar. Dünya nimetlerinden yararlanmak yanlış bir şey değildir; yanlış olan, bunlara hırsla bağlanmak ve 'dünya hayatına aldanmak'tır. Hayat boyu ulaşabilmek için âdeta savaş verilen her şeyin, ölümle birlikte değerini yitirip, yok olacağı kesin bir gerçektir. Kendilerine yanlış hedefler belirleyen bu insanlar, dünyada güzel bir hayat yaşamak adına, ahiretlerini kaybederler ve sonsuz bir azaba sürüklenirler.
Cahiliye toplumlarında, hedeflerine ulaşmak için çabalayan insanların bu hırsları beğeniyle karşılanır. Kişi, okulunda ve işinde başarılı olabilmek, ya da dünya metaını elde edebilmek için ne kadar çok çaba harcıyorsa, o kadar övülür. Tabi ki insan, güzel bir hayat yaşamak için çaba harcamalıdır. Ancak bu çaba yalnızca, Allah'ı hoşnut edebilmek için olmalıdır. Bazı insanların, sahip oldukları şeyleri kendi çabalarıyla elde ettiklerini düşünmeleri ve gerçekte hepsini verenin Yüce Allah olduğunu unutarak dünya hırsına kapılmaları çok büyük yanılgıdır.
İman eden insanların ise asıl amacı, hayatın ve yaratılışının gerçek nedenini düşünmek, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için çalışmak, O'nun sınırlarını koruyarak yaşamak ve hayattaki tek kesin gerçek olan ölüm için hazırlıklı olmaktır. Çünkü dünya hayatı sadece insanların sınanması için hazırlanmıştır, asıl yurt ahirettedir.
Bediüzzaman, “ihtiyarsız(iradesiz) sür’atle kabre, haşre, ebede giden” Said’e, yani kendisine şu tavsiyede bulunuyor:
“Uzun ve kısalığı nisbetinde iki hayatın levazımatını tahsil etmek(gerekli ihtiyaçlarını elde etmek) için, Mâlik-i Kerîm sana bir sermaye-i ömür verdiği halde, sen o sermayenin kısm-ı âzamını hayat-ı bakiyeye(kalıcı ahiret hayatına) nispeti bir bahrin(denizin) bir katre(damla) seraba nispeti gibi olan şu hayat-ı faniye(geçici dünya hayatı) katresinde zayi ettin. Eğer aklın varsa, elde kalan kısmının yarısını veya üçte birini, veya lâakal(en azından) onda birisini deniz gibi hayat-ı bakiyeye sarf et. Yoksa, “Eyvahlar olsun” diyeceğin bir zaman gelecek. Acaiptendir ki, senin gibi ahmaklara âkıl ve zîfünun(akıl ve ilim sahibi) deniliyor.” (Nur’un İlk Kapısı)
Dünyada sahip olunan mallar, çocuklar, evler bir gün bırakılıp mezara girilecektir. Dünya için yapılan amellerin hepsi yok olup gidecek ve insan yalnız başına Rabbinin huzurunda hesap verecektir. Kurtuluşunu ise Allah rızası için yaptığı salih amelleri sağlayacaktır. Allah rızası dışında başka amaçlar gözeterek yaptığı amellerini ise Allah, Kur’an’da bildirdiği gibi; ‘savrulmuş kül ya da toz’ kılıverecektir. İşte o an insan, hesap gününü uzak görerek düştüğü yanılgıyı fark edecek, sonsuz azap karşısında sonsuz bir çaresizlik ve pişmanlık duymaya başlayacaktır.
Ahirette gerçekleri görmeye başladığında Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi, “eyvahlar olsun” diyen insan, dünya hayatına geri dönerek Allah'ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşamak isteyecektir. Ancak bunun için çok geç kalmıştır. Çünkü artık geri dönüş yoktur:
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
İman edenler ise, dünya hayatı karşılığında ahireti satın aldıkları için zaten en kârlı alışverişi yapmış, geçici olanı değil, sonsuza dek sürecek zenginliği seçmişlerdir. Ki en büyük kurtuluş ve mutluluk da budur:
Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi,111)
https://twitter.com/Fuat_Turker