Başkan Millioğlu yanlış bilgi verdi

Başkan Millioğlu yanlış bilgi verdi
Hasançelebi eski Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım, Hekimhan Belediye Başkanı Aliseydi Millioğulları'nın Hasançelebi madenleri ile ilgili yaptığı açıklamanın Hekimhan'a zarar verici nitelikte olduğunu belirterek; 'Bilgi eksikliği ile yapılan bu açıklamada, olayı genel müdürün Sivaslı olmasına bağlamak, Malatya – Sivas kavgasını çıkartmaktan başka bir işe yaramayacaktır' dedi.
Hasançelebi eski belediye başkanı Mehmet Şerif Yıldırım, bilgi eksikliği ile yapılan açıklamaların Hasançelebi  madenlerine zarar verdiğini söyledi.
DİV- HAN’da daha önce yönetim kurulu üyeliği de yapan Mehmet Şerif Yıldırım, Hekimhan Belediye Başkanı Aliseydi Millioğlu’nun, gerçekleşmesi umutla ve heyecanla beklenen, yatırım büyüklüğü ve yaratacağı istihdam ile Malatya ve Ülke ekonomisi için hayati önem arz eden Hasançelebi Madenleri “Cevher Zenginleştirme ve Pelet Tesisi” ile ilgili gelişmeleri  yakından takip ettiğini belirterek: “Projenin aksaması konusunda Hekimhan Belediye Başkanı Aliseydi Millioğlu tarafından bilgi eksikliğiyle yapılan açıklanmalar, yatırımcı şirkete ve Hekimhan’a zarar verecek beyanatlardır.” Dedi.
Belediye Başkanı Millioğlu’nun konunun teknik ve hukuki boyutlu olmasına karşın madenin Divriği’ye taşıma kararını Genel Müdürünün Sivaslı olmasına bağlayarak, meseleyi Sivas Malatya rekabeti ile izah etmeye çalıştığını, böylece olayı basite indirgeyip mecrasından çıkartıp,  sulandırdığını  vurgulayan  Mehmet Şerif Yıldırım şöyle devam etti: “Konu basın yoluyla demeçler vererek değil, seçilmişliğin sorumluluğu ile sorumlu makamlarla, yatırımcı şirketle birebir görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulmalıdır.  Önceliğimiz çevre ve insan olmak üzere kurallar belirlenir. Bu kuraldan taviz vermeden diğer sorunların çözüme kavuşturulması ve kamulaştırmadaki hukuki meselenin bitirilmesinde halkla şirket arasında hakem olunabilirse halk ta yanınızda olur. Yani taşıma gerekçesindeki bahane başlamadan bitirilirse  madenin Divriği’ye taşınması kararı başlamadan biter.”
Yerin altındaki zenginliklerin, yerin üzerindeki yoksul yaşamı sona erdirmek için işlenmesini ve ülke ekonomisi için hayati öneme haiz Hasançelebi madenlerinin bir an evvel işletmeye alınmasının tek amacı olduğuna da dikkat çeken eski başkanı Yıldırım: “Bu kadar bilgi kirliliğinin yaşandığı bu ortamda maden gerçeğini, Hasançelebi madenleri ile ilgili olarak bu güne kadar yapılan tüm çalışmaları bir rapor halinde sizlerle paylaşmak istedim. Konuyu teknik olduğu için belgelere dayalı olarak ele alıp, temennilerim dışında yoruma yer vermeden objektif olarak bilgilerinize sunmaya gayret ettim. Doğru bilgilendirme adına ve raporun  anlaşılabilir olması için tarihsel bütünlüğü ile ele aldım.   
Geleceğimiz, Umudumuz Madenlerimizin dünü, bu günü ve geleceği ile ilgili bilgileri istifadelerinize  sunuyorum.
Amacım ve niyetim kimseyi incitmek, kırmak, dökmek, çatışmak değildir. Bu raporu hazırlamaktaki amacım; madenlerimizin ve farkında olmadığımız zenginliklerimizin bilinmesine, sizler tarafından sahiplenilmesine ve birlikte kararlaştırarak uygulayacağımız her tür olumlu eyleme katkı sunmak içindir. Bilgilenmeniz içindir.
Bilgilenmenizden sonra her türlü eleştirinize açığım. Ve lütfen eleştiriniz.  Ben bu yola baş koydum. Sonunda ne olursa olsun her olumlu eylemde var olacağımın bilinmesini kamuoyuyla paylaşıyorum.” İfadelerini kullandı.
MADENLER ve HASANÇELEBİ GERÇEĞİ 
Hasançelebi eski başkanı Mehmet Şerif Yıldırım madenler ve Hasançelebi hakkında şu bilgileri verdi:
“Hekimhan’ın birçok özelliği, güzelliği ve zenginliği vardır. Bunların en başında okumuş, aydınlık yüzlü insanları gelir. Dünyaya marka olmuş cevizi, meyvelerin en lezzetlisinin yetiştirildiği bağ ve bahçeleri, Malatya’nın ova köylerinin geçimini sağladığı çatısız fabrika sayılacak yaylaları, meraları, Dünya devlerinin iştahını kabartan ama bizim fark edemediğimiz için üzerinde yoksul yaşam sürdürdüğümüz zengin maden yataklarımız vardır. 
Bu nedenle madenlerimizi, madenlerimizin dününü, bu gününü, bu zamana kadar yapılan çalışmaları ve sonucunda yapılacak yatırımlarla ile ilgili sizlere bilgi sunmaya çalışıp, katkı ve önerilerinize bir yol açmaya çalışacağım. 
Ama önce dünü hatırlayalım. Dünümüzü bilmeden bu gün değerlendiremeyiz.
Dünyanın sayılı, Türkiye’nin en büyük maden sahaları üzerinde yıllarca zenginliğimizin farkında olmadan  yoksullukla yaşadık.  
Deveci de, Sivri de, Karauz da, Hasançelebi de yıllarca sağıldık, yıllarca sömürüldük. Maden çıkarttığımız kazmamızı küreğimizi evimizden götürdük. El arabasıyla, gecgereyle  maden taşıdık, Katırlarla dağdan cevher indirdik. Terimizi madenin tozuna kattık. Taksitle verdikleri BMC kamyonlarla maden taşıyarak kazanacağımızı zannederken başkalarına kazandırdığımızı fark edemedik. Tehlikeyi,kazayı kendimize yoldaş edindik. Taşlı tozlu yollarda yıllarca Mazot’a, Lastiğe, Balataya çalıştık.
Özel şirketlerden de , Devletten de şikayetçi olmadık. Tozu toprağı bize, parası kazancı başkalarına olsa da Ekmeği kutsal bilip emeğimizi işimize sunduk. İşimiz aşımız dedik, yeri geldi kuru ekmeğe razı olduk. 
Yıllar sonra madenler devletleştirildi. Önce Ankara’da “Hasançelebi Gurup Başkanlığı” kuruldu, sonrasında TDÇİ Genel Müdürlüğü’ne bağlı Hekimhan Madenleri Müessesesi Müdürlüğü Kuruldu ve yataklar Devletçe işletilmeye başlandı. Hekimhan’ın yüzü güldü. TDÇİ Hekimhan Madenleri Müessesesi Müdürlüğü’nde yüzlerce insan çalışıyordu.  Deveciden yılda 900 bin ton cevher çıkartılıyordu. Çalışanlar memnun, esnafın yüzü gülmüşken Hekimhan Müessesesi Müdürlüğü önce Divriği işletmesi ile birleştirildi. DİV-HAN olarak bir müddet devam ettirildi. Sonrasında tam Hekimhan kalkınacak dediğimiz anda DİV-HAN’ı özelleştirdiler. İki sevgiliyi ayırır gibi sahaları ayırdılar. Deveciyi ayrı, Hasançalabi’yi Divriği’yle ayrı değerlendirdiler. Hekimhan işletmesi kapatıldı. Divriği işletmeye devam ettirildi, Hasançelebi unutuldu.
İşimizden aşımızdan olduk. İlçemizde yerleşim, yaşamımız  ve ticari hayatımız madene endeksli iken, zaman içerisinde kaderimize terk edildik. Çok şey kaybettik. Göç verdik. 30.000 nüfus 16.000’ e geriledi. 
Bizim maden toprağın altında,işsizler sokakta kaldı. İnsanlar umutla madenin açılmasını, Pelet tesisinin yapılmasını bekliyordu. 
Öyleyse bir şeyler yapmalıydık ve yaptık. Madenler işletilmeli ve ekonomiye kazandırılmalıydı.  Önce kendimiz inandık. Sonrasında “amacı ve inancı bir olanların ayrısı gayrısı olmaz” diyerek inancımızı ve inandıklarımızı madencilerle ve paylaşmamız gereken herkesle paylaştık. Haklı davamızı her platforma taşıdık. 
Haklılığımızı kabul edilse de;   “Türkiye Demir Çelik Politikası; büyük oranda ithal lobileri ve uluslar arası tekeller tarafından belirlendiğinden” madenlerimizle ilgili yatırımları bir türlü başlatamadık. Bizden kaynaklanmayan, ama bizim de bilemediğimiz nedenlerle  proje tam hayata geçecekken devamlı engellendi. Madenlerimize özürlü bakanlar kadar, Hekimhan’a Hasançelebi’ye siyasi bakanlar da bu işe çanak tutunca uzunca yıllar bu durum böyle devam etti.
Maden mücadelemizde, aşılması gereken çok engel vardı. Engeller kaldırılmalıydı. Üniversitelere, bilim adamlarına anlattık madenlerimizi. Her platforma taşıdık haklı davamızı. Bize yalancı, deli diyenler kadar bu büyük uğraşıya  hayal diyenler de vardı karşımızda. Yılmadık yorulmadık. Madenlerimizin işletilmesini kabul ettirdik. 
Hasançelebi cevherlerden dünya standardında pelet üretimi gerçekleştirildi.  Dünya metal ve cevher fiyatları tavan yapınca süreç, projenin bir an önce yapılması yönünde hızlandı. Cevherin tonu 100 dolar üzerine, Pelet’in ithal fiyatı 200 dolarlara yükseldi. Çalışmalar hızlandı.
Bu arada;Türkiyenin en büyük demir cevheri yatağı olan Hasançelebi yatakları Erdemir’e satıldı. Sonrasında Erdemir onca dünya tekeli maden firmalarının yarıştığı ihalede OYAK tarafından satın alındı.
Yılların hasreti “Hasançelebi Cevher Zenginleştirme ve Pelet Tesisleri” projesi hayal olmaktan çıktı. Artık tesis yapımı aşamasına gelerek üretim ve fabrika için arazi alımları başladı.  Binlerce insanımıza iş ve aş, ülke ekonomisine çok büyük katkı sağlayacak, üretimi ile ithalata son verecek, milli geliri fert başı yaklaşık 3.6 dolar artıracak, yılda 16 milyon ton cevher işlenerek 3 milyon ton pelet üretecek, bu dev proje ayrıntıları en küçük detayına kadar Hasançelebi de halka izah edildi. Proje çok büyüktü. Tesisin kuruluşu sırasında 2000, bitiminde her  vardiyada 1000 kişinin sürekli olarak çalışacak,  yan iş kollarıyla on binlerce  kişiye iş sağlayacak denilerek halk umutlandırıldı. 
İşletme ve Fabrika sahası için gerek duyulan ve toplamı binlerce dönüm olan Orman arazisi, hazine mülkleri ve Meralarımız vasıf değişikliği yapılarak şirketin kullanımına tahsis edildi. Kamulaştırılacak şahıs arazilerinin düşük kamulaştırma bedellerine rağmen önemli bir bölümünü vatandaşlar itirazsız  ve yok pahasına şirkete devrettiler.
Çünkü; çok büyük, çok heyecanlı bir yatırım başlatılıyordu. İşleri aşları olacaktı. Öyle umutlandırıldılar. Geriye kalan parsellerle ilgili komisyonlar kuruldu, az da olsa fiyatlar artırıldı bir kısmı da bu şekilde devir alınırken kalan parseller yargıya taşındı. 
Yerel Mahkeme arazi bedellerini belirledi, kararını verdi, Kararı Yargıtay Onayladı. Aradan aylar yıllar geçti şirket paraları ödemede ağırdan aldı ve bu güne kadar da ödemede bulunmadığı gibi bu durumu “yatırıma başlayacağız ama; kamulaştırma ile ilgili hukuki sorunları çözülemedik” diyerek izaha çalıştılar. Halen aynı tavırlarını devam ettirdikleri gibi bir adım daha ileri giderek “Hukuki sorunlar çözülene kadar Birkaç Sene Madeni Divriği ye taşıyarak işleyeceğiz” diyorlar. Kuş utçumu tutulmaz.
Bu birkaç sene 5-10 yıllara uzayabilir. Geçmişte de öyle olmuştu. 1970 li yılların ortasında Hasançelebiye başlanan ve belli alt yatırımlarının yanında  analiz laboratuarı, şantiyesi kurulan Pelet tesisi Divriğiye kaydırılmıştı. Bilimsel ve ekonomik olan ham medenin bulunduğu yerde üretimdir. Taşıma  sorunu çözecek doğru bir yaklaşım değildir.  
Doğru, mantıklı ve ekonomik olanı milyar dolarlık yatırımda birkaç milyon dolar bile tutmayacak kamulaştırma bedeline takılıp kalmamaktır. Doğru ve ekonomik olanı projenin bir an evvel ve hiç zaman geçirilmeden hayata geçirilip üretimle ülke ekonomisine kazandırılmasıdır. 
Çünkü; Hasaçelebi yatağı işletmeye alındığında yılda 3 Milyon/ton Demir Pelet’i üretilecek ve bu üretimin ekonomik karşılığı yılda 500 Milyon Dolar civarında olacaktır. Bu ihtiyaç şu anda daha büyük ithalat giderleri ile yurtdışı ithalatla giderilmektedir.           
Yani üretimin gecikmesi ile her yıl , her ay değil, her gün ithalattan dolayı yaklaşık 1.4  Milyon Dolar döviz yurtdışına heba edilmektedir.
Bu proje sadece Hekimhan coğrafyasına can suyu olmayacak, Malatya ve Ülkeye umut olacak bir projedir.
Hasançelebi Demir Madeni sahip olduğu rezerv itibariyle Türkiye’nin en büyük demir yatağıdır ve ülke ekonomisine kazandırılması stratejik önem arz etmektedir.
Hal böyle iken; Hasançelebi Demir Sahasında sarf edilen bu kadar emek, çalışma, bilgi, birikim ve gelinen noktada yatırımla ilgili engel yok denecek kadar azalmışken, Divriği Pelet Tesisine uzatmaları oynatma adına Hasançelebi’den cevher taşınarak üretime devam ısrarının hiçbir haklı gerekçesi yoktur. 
Bu güne kadar yapılan çalışmalar ve yapılacağı kamuoyuyla paylaşılan  projede çok önemli aşamalar gerçekleştirilmiş, her türlü yasal izin ve ruhsatlar alınmış, projenin alt yapısında kanımızca % 80 oranında mesafe alınmış, Enerji, Doğalgaz, Baraj ve Göletler, Taşıma ile ilgili resmi bağlantılar ve anlaşmalar yapılmış olup, sadece atık depolama sahası ve fabrikanın kurulacağı alandaki bazı parsellerde kamulaştırma ile ilgili var olan hukuki sorunlar çözülmeyi beklemektedir ve bunların çözümü de çok zor değildir, pekala halledilebilecek sorunlardır.  
Kaldı ki Divriği de cevher tükenmiş ve Divriği yatakları ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Pelet üretilebilecek eldeki tek yatak Hasançelebi yatağıdır.
Hasançelebi Demir Yatağı rezerv büyüklüğü ile Dünyanın önemli Türkiyenin en büyük demir sahasıdır. Maden sahalarında  milyon tonluk yataklar büyük yataklar olarak kabul gördüğü düşünüldüğünde Hasançelebi  Maden Yatağı 1 Milyar tonu yüzeyde, 3.2 Milyar/ ton demir rezervine sahiptir. Bu durum sahada yapılan ve uzun yıllar devam eden gözlemsel, bilimsel ve sondaj çalışmaları ile tespitlidir. Hasançelebi yatağı  bütünsel olarak değerlendirildiğinde  değişken tenörlü bir sahadır. Saha  % 7, % 40 demir içeren düşük ve değişken tenörlü bir Manyetit demir yatağıdır. Ayrıca bu yatak Polimetal bir saha olup bünyesinde ekonomik olabilecek düzeyde Nikel, Bakır, Altın, Gümüş, ve Bizmut gibi kıymetli metaller içermektedir. Taşıma yapıldığında bu değerler pasa olarak atılacağından bu değerli metaller heba edileceği gibi, sahanın ömrü de yarı yarıya düşecektir. Bu nedenle özenli bir iletme hayata geçirilmelidir. 
Durum böyleyken ve bu projenin hayata geçmesi kamuoyunca yakinen izlenip, heyecanla beklenirken Hasançelebi’den Divriği’ye cevher  Taşıma işinin bir tek izahı Divriği de cevherin bitmek üzere olması ve tabiri caiz ise uzatmaları oynamalarındandır.   
Kaldı ki Divriği Pelet Tesisi  daha yüksek tenörlü Divriği cevherine göre planlanıp yapılan ve işletilen bir tesistir. İşletmede üretimin devamı  Hasançelebi sahasından daha yüksek tenördeki  cevherin alınarak taşınması ile mümkün olabilecektir. 
Sahada Divriği tesislerinde kullanılabilecek yüksek tenörde cevher miktarı ise 150-200 Milyon ton civarındadır. Bu durumda yüksek tenörlü cevher taşınarak Divriğiye alındığında, hem kıymetli metaller hem de sahada geriye kalan cevher pasa durumuna düşeceğinden   ülkenin 64 yıl Demir Peleti ihtiyacına yetecek sahanın önemli bir bölümünün bir daha kazanılamayacak şekilde terk edilmesini getirecektir. Diğer bir deyişle; sahadan alınacak cevherle bir başka şehirde bir başka işletmenin birkaç yıl daha çalıştırılması gibi anlamsız zorlamaya saha heba edilecektir. Bu anlayışa kurallar konmalı ve etkin denetleme mekanizmaları oluşturulmalıdır.        
Ayrıca;  yurt dışından ithal hurdalardan imal edilen demir ürünleri ile ilgili olarak bilim adamlarının sıkça dillendirdikleri iddialar dikkate alınmalıdır.  Bu iddiaların başında çoğu savaş ve nükleer atığı olan ithal hurdaların içerisinde radyoaktif ve nükleer pisliğin bulunduğu ve ağır metaller içerdiğinden bunların doğada beş bin yıl varlıklarını sürdürebildikleri iddiasıdır. Yani Ülkemizde, sağlamlığı ve sağlıklılığı tartışılır binalar inşa edilmekte ve maalesef bu gerçek gizlenerek geleceğimiz demirin kimyasal sembolü olan Fe ile birebir benzer felaket hazırlanmaktadır. Bu durum sadece kanserli evlerle sınırlı olmayıp, çayımızı karıştırdığımız çay kaşığından , mutfağımızda aşımızı pişirdiğimiz tencerelere kadar bu imalatların nasıl ve ne tür malzemelerden imal edildiklerini maalesef bilmemekteyiz. 
Bu durum basite alınacak bir konu değildir. İnsan emeği ve en üstün teknoloji ile her şey elde edilebilir ama kaybedilen sağlık ve çok yoğun emek ve en üst teknolojiyle bile Cevher ve toprak elde edilemez. Cevher sadece doğada doğal ortamında on milyonlarca yılda oluşur. Ülkelerin ekonomisi için de vazgeçilmez önemde ve insan hatasıyla heba edilemeyecek değerdedir.  
Mevcut yataktan Demir Pelet’i üretmek yerine, geçici de olsa başka yollar aramak Ulusal Çıkarlarımıza Aykırı  bir uygulamadır. Doğru ve Ekonomik olanı “ Taşıma yerine, yerinde üretime acilen geçilmesinin önündeki basit engellerin aşılması ve sahanın derhal işletmeye alınarak ülke ekonomisine kazandırılmasıdır.  
Devletimizin yöneticileri, siyasetin temsilcileri, kendilerini bu ülke ve halka karşı sorumlu hissedenler, üniversiteler, odalar, otoriteler, dernekler. iş insanları, işçiler, işsizler, öğrenciler. Ben bu projeye destek veriyorum diyenler. Gün bu gün. Yerli sermaye ile, yerli maden yataklarını üretimde değerlendirme projesini bir an evvel hayata geçirilmesi onurunu hep birlikte yaşayalım.  
 “Çağından, insandan, yerli kaynaklardan ve yerli üretimden yana olanların sözüne kulak veriniz.” 
Bu işi bilenler bilim adamları böyle biliyor, böyle söylüyorlar. Gerisi size kalmış sevgili Malatyalılar. Sahipleniniz, sahip çıkınız.”

Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir