“… Bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken; en başta göklerin nur yaldızı ile yazılan güzel yüzü görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der.” (Şuâlar 105)
Samimiyetle bakabilen bir göz, tüm varlık âleminin yalnızca Allah'ın ayetlerinden oluştuğunu kavrayabilir. Tüm sistemler O'nun koyduğu kanunlarla, O'nun denetimi ve bilgisi dahilinde işler. İnsan yalnızca kendi yaratılışını, ya da doğadaki bir varlığı incelediğinde, bu sistemlerdeki müthiş uyumu ve planlayan büyük ve eşsiz aklı görebilir.
Yüce Allah'ın ilmi sonsuz, yaratışı kusursuzdur... Ve çevremizdeki her şey bu yaratışın kanıtıdır...
Yapmamız gereken derin ve kapsamlı bir şekilde Allah'ın yarattıklarını ve yaratılıştaki hikmetleri düşünmek, böylelikle Allah'ın sonsuz ilmine, kudretine ve sanatına şahit olmaktır. Bunu yaparken varlıklar ve olaylar üzerinde sorgulama ve kıyas yöntemini kullanabiliriz. Kur'an, her konuda olduğu gibi bu düşünme yöntemi konusunda da bize bir örnek verir:
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)
Her şey bizim için Allah Katından bir nimettir ancak bunları görebilmek için öncelikle düşünmemiz ve "eğer farklı olsa nasıl olurdu" şeklinde kıyas yapmamız gerekir. O zaman Allah'ın her şeyi ne denli hassas ölçülerle uyum içinde yarattığını kavrayabiliriz. Allah'ın koyduğu doğa kanunları ve bu kanunlar dahilinde yarattığı olaylar üzerinde düşünmek, “akıl kullanmak” Kur'an'ın bu konuda vurguladığı önemi bir bilgidir:
Gece ile gündüzün ardarda gelişinde, Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 5)
Sadece bedenimizde Allah'ın uyum içinde yaratmasına binlerce delil vardır. 100 trilyon hücreden oluşur bedenimiz ve içlerinde 200 bin çeşit ürün üretilen her bir hücre muhteşem özellikleriyle bilim adamlarını hayran bırakır. Bu trilyonlarca hücre, bizi yaşatmak için uyum içinde çalışır ve tümü birbiriyle akıl almaz işbirliği içerisindedir.
Bunu sağlayan mekanizmalar henüz insan cenin halinde iken oluşmaya başlar. Bölünme sırasında bazı hücreler aniden farklı proteinler üretmeye başlarlar. Bu farklı üretim sonucunda, hücreler arasındaki yapı farklılıkları ortaya çıkar. Bu değişimden hücre zarı da etkilenir ve dış yüzeyinde kancaya benzer uzantılar oluşur. Bu uzantılar sayesinde ancak kendi cinslerinden olan hücrelere tutunabilirler. Böylece milyarlarca benzer hücre bir araya gelerek organları oluştururlar.
Hayatımızın her dakikasında sürekli olarak ciğerlerimize hava çeker, sonra aynı havayı geri veririz. Bunu o kadar çok yaparız ki, sıradan bir işlem gibi düşünürüz. Oysa nefes almak çok karmaşıktır. İnsan ne kalbinin atışını, ne de nefes almayı kendisi kontrol edebilir. Hatta tükürük bezlerinin faaliyetlerini bile denetleyemez. Tüm bunlar gibi bedenimizde gerçekleşen sayısız fonksiyon, bizim hiçbir müdahalemiz olmadan, kusursuz bir uyumla işler. Her saniye bedenimizde milyarlarca bilgi işlenir, değerlendirilir. Bizim ise bu hayranlık verici hızla gerçekleşen işlemlerden haberimiz bile yoktur. Güleriz, konuşuruz, yemek yeriz, düşünürüz ama bu işlemler için bir çabamız yoktur. Ufak bir gülümseme için dahi yüzümüzdeki on yedi kasın aynı anda çalışması gerekir. Bunlardan birinin çalışmaması gülmeyi farklı bir yüz ifadesi haline dönüştürür. Sahip olduğumuz bilinç ve zekâya rağmen, bu işlemler tamamen bilgimiz dışında oluşur.
Bizlerin sorumluluğu, Allah'ın tüm kâinattaki ve bedenimizdeki ayetlerini görmek ve gördüğümüz bu uyum içindeki sistemlerin mükemmelliğinden yola çıkarak Allah'ın sonsuz ilim, kudret ve benzeri olmayan yaratma sanatını kavramaya çalışmaktır.
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi? (Fussilet Suresi, 53)