Yıldırım, Ankara Polatlı’ da Eylül ve Ağrı’ da küçük Leyla’nın kaybolduktan sonra ölü bulunmaları ile ilgili sendika binasında basın toplantısı düzenledi.
Kayıp çocuk vakalarının arttığını ifade eden Yıldırım, “Çocuk istismarı çoğalıyor ve çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor. Bu olaylar bizi bir gerçeği bir daha düşünmeye davet ediyor ve geleceğimiz için acil tedbirler almamız, suçlulara hak ettiği cezayı behemehal vermemiz, önleyici ve koruyucu nitelikte uzun vadeli politikalar belirlememiz gerekiyor. Çocukların istismar edilerek katledilmesi öylesine korkunç bir vahşet ki, birçoğumuz, çocukların kaza sonucu ölmüş olmasını dahi temenni etti. Maalesef Eylül çocuğumuzun katil zanlısının Eylül’ü arama çalışmalarına dahi katıldığını, telefonunda çocuk istismarı kayıtlarının olduğunu ve daha korkuncu kendisinin de bir baba olduğunu öğrenince insanlığımızdan utanacağımız bir yere geldiğimizi müşahede ettik. İki masum evladımızın art arda gelen ölüm haberlerinin tüm ülkede, toplumun her kesiminde oluşturduğu üzüntü ve öfke hepimize bazı gerçekleri çok çıplak bir şekilde gösterdi. Savunmasız masum çocuklara dönük her türlü şiddet, istismar ve katledilme olaylarının toplumda oluşturduğu sorgulamanın temelinde, yitirdiğimiz bu evlatlarımızla birlikte toplumdan iyilik, merhamet ve vicdanın da eksildiği gerçeğidir. Nitekim katledilen sadece çocuklar değil, masumiyet, insanı ilişkiler ve toplumsal güven zeminidir” şeklinde konuştu.
Çocuk istismarı ile ilgili yasal düzenlemeler konusuna değinen Yıldırım, "İlk olarak adi ve vahşi katillere hak ettikleri ceza verilmeli. Sonrasında mesele sadece ceza boyutuyla bırakılmadan bu tür vahşetleri ortaya çıkaran etmenler hassas bir şekilde analiz edilmeli, caydırıcı cezaların yanında önleyici tedbirler alınmalı, çocukları koruma konusunda bütünlük arz eden bir tarzda eğitim, hukuk ve sosyal boyutlarıyla konu ele alınmalıdır. Çocukların korunmasında bütüncül bir yaklaşımın geliştirilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve içişleri Bakanlığı’ndan, Basın Medya Enformasyona kadar ilgili tüm kamu kurumlarının, bu konuda çalışmalar yürüten STK’lar ve akademik camianın işbirliği içerisinde ortak adımlar atması ile mümkün olabilir. Bu tarz olaylarda medyaya da büyük görevler düşmektedir. Toplumun dikkatini çeken bu olayları bir reyting malzemesi olarak görmekten imtina ederek, haber dilinin hem maktulün ailesini incitmeyecek hem de diğer ailelerde güvenlik paranoyasına neden olmayacak şekilde kurulması konusunda hassasiyet gösterilmelidir. İnsani hasletleri yozlaştıran etmenlerin, insani değerleri ayakta tutma dirayetinden daha hızlı yayıldığı her şartta maalesef bu gibi menfur olayların yaşanılması kaçınılmaz olacaktır. Eğitim-Bir-Sen olarak yarınımıza umut olan çocuklarımızın korunması için her türlü çabanın bir parçası olduğumuzu bir kez daha deklare ediyor ve bu olayların bir daha yaşanmaması için önleyici tedbirlerin Kamu-STK işbirliği ile etkin bir şekilde geliştirileceğine inanıyoruz. Bu vesile ile bu menfur olayları lanetliyor, evlatlarımızın kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Yargı ve yasal düzenleme süreçlerinin yakın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz” diye konuştu.