Allah, gönülden iman eden kullarına yardımı, üzerinde bir hak olarak görür. Kulu aciz ve çaresiz kaldığında, güç yetiremediğinde onu ‘yardımıyla destekler.’Öyle ki kimi zaman ‘sezilmez yollar’la yardımını ulaştırır.
Allah’ın yardımı, O’na kesin bilgiyle iman eden ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak için çaba gösteren samimi müminlere olan bir vaaddir. "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (Muhammed Suresi, 7)
Dünya hayatı insan için hikmetle, kusursuzca ve özel hazırlanmış bir imtihan mekânıdır. Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmek ve sonsuz kurtuluşa ulaşabilmek için imtihanları başarıyla geçmek gerekir. İlk imtihanı yaşayan Hz. Âdem(as)’dan itibaren bu böyle olmuştur, Kıyamet saatine kadar da bu şekilde olacaktır; sünnetullah değişmez çünkü.
“Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..” (Bakara, 214) ayeti gereği bugüne dek yaşamış tüm iman edenlerin başına gelenler bugün yaşayanların ve yarın yaşayacak olanların da başına gelecektir. Dolayısıyla yalnızca “iman ettim” diyerek insanın kurtuluşa ulaşması mümkün değildir. Musibet ve belâlara sabır ve tevekkül göstererek, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olarak, kişi imanını kanıtlamalıdır. Kaldı ki zorluk ne denli büyük olursa olsun, Allah, kesinlikle yardım edeceğinin ve destek olacağının müjdesini verir. Elbette Rabbimiz göklere, yere ve dağlara sunduğu ancak onların korkarak yüklenmekten kaçındıkları emaneti yüklenen insana, güç yetiremeyeceği şeyi taşıtmayacaktır.
Kimi insanların zafiyete kapılarak ümitsizliğe düştükleri, hiçbir kurtuluş yolunun bulunmadığını zannettikleri durumlarda bile Allah, müminlere Katından yardım gönderir, müminleri galip kılar, zafere ulaştırır.
Allah'ın yardım vaadine kesin bilgiyle iman eden müminler asla ümitsizliğe kapılmaz, yaşanan olayı Allah’ın nasıl sonuçlandıracağını heyecan içinde beklerler. Hz. Musa(as) kıssasındaki örneği hatırlarsak… Hz. Musa (as), Firavun'un zulmünden korumak için Mısır'dan çıkardığı kavmiyle birlikte Kızıldeniz’e ulaştığında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun ordusu tarafından sıkıştırıldıklarını düşünmüş ve ümitsizliğe kapılmışlardı. Hz. Musa(as)’ın sözleri ise Rabbinin kendileriyle birlikte olduğuna dair derin inancının göstergesi idi;
"… Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 62)
İsrailoğulları’nın bu sırrın tecellilerine şahit olması gibi, müminin yaşadığı her sıkıntının sonu vardır. Allah’ın kader gereği hayır ve hikmet üzere yarattığı her olayda insan Rabbini görmeli, tevekkül etmeli, sabır göstermelidir. Ahirette yaşanacak ve asla tükenmeyecek sıkıntıdan uzak olabilmek için böyle davranmalıdır; oradaki azap dolu sıkıntılar da sonsuzdur çünkü…
‘Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır." (Bakara, 214) Ancak yakın ve uzak kavramları dünyevi ve bizim için geçerli kavramlardır. Allah katında zaman yoktur, O, bundan münezzehtir. Bu nedenle yardım o an da gelebilir, yıllar sonra da. İnsan yalnızca sabrederek, umutvar olarak yardım diler; yardım gelene dek, hatta ondan sonra da Rabbine olan ahdine sadakatiyle denenir.
“Allahım! Bütün varlıklarda ve varlıkların zerrelerinde gözlemlenen her bir nimet ve rahmet ve hikmet ve inayetin önünde, her bir hayat ve ölüm ve hayvan ve bitkinin önünde, her bir çiçek ve meyve ve çekirdek ve tohum önünde, her bir san’at ve sıbgat (boya) ve nizam (düzen) ve mizan (ölçü ve denge) önünde, her bir tanzim (düzenleme) ve tevzin (ölçüp dengeleme) ve temyiz (birbirinden ayırma) önünde, işte bu şehadeti Sana takdim ediyorum; Şahidiz ki Allah’tan başka ilâh yok; Odur Hayy ve Kayyûm.” (29. Lem'a, 4. Bab)
Fuat Türker