Şeytandan Allah'a Sığın!

Şeytandan Allah'a Sığın!

O apaçık düşmandan Allah’a sığınırım. Sığınırım çünkü o, insanı sürekli gözleyerek, ne şekilde saptıracağının plânını yaparak, kendisine uyanları azaba götürmeye and içmiş. Allah'ın varlığına, gücüne ve ilmine yakından şahit olmuşken itaati değil isyanı seçmiş.
 
Yüce Allah, Hz. Adem (as)'ı yarattığında secdeyi emretmiş. Ama cinlerden İblis Hz. Adem(as)’ın topraktan, kendisinin ise ateşten yaratıldığını, dolayısıyla da daha üstün olduğunu söylemiş Yaratıcısına. Ve böylece ahmaklığını göstermiş; her ne kadar zeki de olsa... Akılsız ancak zeki ve kurnazdır şeytan. Tüm kötülükleri iyilik, güzellik, doğruluk gibi değerlerle süsleyerek insanlara sunar. Arada doğruları da fısıldar ki insan yanılsın.
 
Şeytan nefsine, gurur ve kibrine tam teslim olmuş azgın bir varlık. Secde ederek alçalacağını düşünmüş. Kimi insanların da aynı kibir yüzünden değil midir secdeye baş eğememeleri? Peygamberimiz(asm) şöyle uyarıyor bizleri:
 
“Kibirden de sakının! Çünkü şeytanı, Adem(as)’a secde ettirmeyen şey budur! İhtirastan da kaçının, Adem'e (a.s ) o mahud ağaçtan yediren şey hırstır! Hasedden de uzak durun! İki Adem oğlundan biri, diğer kardeşini kıskanma yüzünden öldürür. İşte bütün suçların başı bunlardır..!” (Ramuz - ul ehadis)
 
İsyanının ardından İblis, Allah'tan kıyamete kadar süre istemiş. İzin verilmiş; çünkü dünya imtihan amacıyla yaratılmış. İblis'in ins ve cin şeytanları, işte o son güne kadar insanlara sağlarından sollarından-zayıf noktaları her neredeyse- yaklaşır, olmadık kuruntulara düşürür, fısıldar, vesvese verir.
İnsanları gözleyen şeytan, nelerin akıllarını karıştıracağını göz önünde bulundurarak ve çoğu zaman da gerçek kimliğini saklayarak insanlara yaklaşır. Verdiği telkinleri insanlara vicdanlarının sesiymiş gibi göstermeye çalışır. Bunun için kullandığı yöntem, ‘Allah'ın adını kullanarak yaklaşmak’tır. Vicdanen duyarlılık gösterilecek konuları ve dini değerleri kullanarak insanları aldatır. Yaptırmak istediği kötü bir davranışı onlara meşru ve normal göstererek, tam aksi bir ahlâka yöneltmeye gayret eder.
İnsanları, ibadetlerinin yeterli olduğuna, güzel ahlâklı olduklarına, ellerinden gelenin en fazlasının bu olduğuna, güçlerinin bu kadarına yeteceğine inandırmaya çalışır. Kalplerinin temiz olmasının yeterli olacağını düşündürerek, onları samimiyetten uzaklaştırmak ister. Diğer insanlarla kıyaslandığında çok üstün bir ahlâka sahip olduklarını telkin ederek, onları gevşekliğe sürüklemeye gayret eder. Böylece insanların kendilerini beğenip müstağni görmelerine ve azgınlaşmalarına sebep olur.
Bunların yanı sıra şeytan, Allah'ın bağışlayıcılığını öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik eder. Allah sonsuz merhametiyle, Kendisi'nden bağışlanma dileyen kullarının günahlarını affedebilir. Ancak "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemek samimiyetsizliktir.
 
Şeytan, insanların çoğunun aklını, vicdanını, düşüncelerini, her şeyini şeytan tutsak alır. Şeytanın fısıldadıklarının, kendi düşünceleri olduğunu zanneden bu insanlar, aldıkları buyrukları hiç duraksamadan uygularlar. Şeytanın ahlâkını benimseyen her insan, yavaş yavaş hizmetkâr bir ‘ins şeytan’ haline gelir. Böylece şeytanın, inançlarını tebliğ edecek binlerce ağzı, bedeni ve insanları saptıracak binlerce itaatli askeri olmuş olur.
 
Şeytanı bilir insanlar ama birçoğu onu hayali bir varlık gibi düşünür. Yalnızca çok büyük suçlar işleyen kişileri etkileyebildiğini zanneder. Oysa şeytan her insan için tehlikedir. Zekice, en uygun şekilde insana yanaşır. İmam-ı Rabbani şöyle söylüyor;

“Şeytandan gelen hastalıklar, küçük bir ilaçla kolayca giderilebilir. Nefsimiz, her zaman yanımızda bulunan, azılı can düşmanıdır. Dışarıdaki düşmanımız, bu iç düşmanın yardımıyla bize saldırır. Onun yardımıyla bizi yaralar. Nefsin her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sahibi olan ve bütün iyiliklerin sahibi bulunan Allahü teâlâya karşı gelmektir. Hep, kendi can düşmanı olan şeytana uyar.”
 
Yalnızca Rabb'ine teslim olmuş, O'nu sıkça anan, içinde Allah aşkı ve Allah korkusu taşıyan insan, şeytanın oyunlarına gelmez, telkinlerine kanmaz. Zaman zaman vesvese verse de, Allah onun verdiği zehrin panzehirini işaret eder. Kendisi’ne sığınmak…
 
Şeytanın Allah Katında bulunmuş olması, Allah'ın varlığına, gücüne şahit olması onu -Allah'ın dilemesiyle-korkutmamış. Ki azabın en şiddetlisine müstahak ve ebedî mekânının azap yurdu olduğunu bile bile faaliyetlerine devam ediyor.
 
Şeytan bize yaşama amacımızı, ölümü, ahireti, her şeyi unutturabilir. Hafife almamalı, telkinleriyle şuursuzlaşmamalı, dikkatli olmalı. Onunla, onun boyutunda savaş vermeli. Onun durumunu ve yapabileceklerini derin düşünmeli. Şerrinden Allah'a sığınmalı.
 
“… Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Araf Suresi, 200)
 
 
 
Fuat Türker
 
https://twitter.com/Fuat_Turker

Yazar Yazıları Haberleri