Selahaddin Ruhlu Gençler

Selahaddin Ruhlu Gençler

Biz başka bakardık öte diyarlara

Yolları gül kokardı

Ayaklar bilmezdi çamur taş toprak

Özlemdi o şehirlerin adı

İsimleri canla yazılırdı / canla

Anla…

Ey Kudüs… Duvarlarına dokunan nice güzel gönle şahidim. Sokaklarını adımlayıp Mescid-i Aksa 'ya uçarcasına yol alan Zeynep’e, 'Büşra 'ya, Elif 'e, Fatma Nur 'a, Eylül 'e şahidim. Onlar daha yirmisini bulmayan benim genç kızlarım. Onlardaki aşkı sen de hissettin biliyorum, ey ruhunda nebiler barındıran şehir…

Büşra’nın en az elli kişiye kaligrafi yazı ile Mescid-i Aksa’dan selam yazması sendeki sevdasındandı. Üç saatlik uyku ile ibadete koşmaları aşkındandı… Sana sevdalı gençlerimiz biliyorum ki daha da çok. Bunlar şahit olduğum. Otelde bire bir birlikte olduğum gençlerimizdi onlar, ülkemin farklı topraklarından sana koşan.

‘’Bir şehir ki dalgaları yorulsun kıyıya vurmaktan

Gökyüzü bu kadar uçurtmaları özlemiş olsun

Sokaklar çocuk gürültüsünü.

Kudüs,

Dağlarının eteklerinde yorgun çiçekler var

Uzun zaman oldu eteklerini toplamıyor kimse dağlarının ‘’

(Zeynep Güler)       

Diyen Zeynep’in, şiirinin hepsini duydun sen de, gözlerimizden akan yaşları da gördün. Aşkla yürüyen Zeynep’im en çok İsrail polisinin aramalarına takıldı. Gözü pek kızımdan korktukları besbelli idi.

“Yoruldu ayaklarım. Sen yorulmadın mı daha? Saklambaç diye mermilerden saklanmaktan, şarkı diye bomba sesleri işitmekten, her okul yolunda utanç duvarlarını aşmaktan, ana kucağı diye toprağa sarılmaktan? Yorulmadın mı her gece kırık pencereden babanın yolunu gözlemekten? Yorulmadın mı bayramlarda mezar taşıyla sohbet etmekten? Yorulmadın mı daha küçüğüm koca tanklara taş atmaktan?

Peşine düştüm dün gece. Aslında dün değildi o gece. Günler ve dünler geçti, şehir bitti, sahi kaç şehir kaldı sana varmama? Musul’da, Kerkük’te, Irak’tayım. Selahaddin’in doğduğu topraklarda. Halep’te, Şam’dayım, Nureddin Zengi’nin minberini yaptırdığı, Selahaddin’i göğüsleyen topraklarda. Söyle peşine düştüğüm daha yaklaşamadım mı sana? Daha kaç gece, kaç bomba, kaç acı kaldı? Oyununu ortadan ikiye bölen kaç tel örgüyü daha aşmaya çalışırken parçalanacak ellerim? Ellerimden evvel hatırıma sen düştükçe parçalanacak yüreğim? Kaç ağlama duvarını daha yıkmam gerekecek, kaç insan enkazının altında ezileceğim ben daha? Kaç açlıkla doyuracağım karnımı, kaç susuzluğu içeceğim kana kana? Söyle peşine düştüğüm kaç gece acı çektin sen de böyle? Kaç bomba ile korktun da ses edemedin, kaç sessizlik bastırdı çığlıklarını? Kaç sessizlik susturdu ezanlarını?

Hz. Ömer gibi peşine düştüm, peşinde düştüm Hanzala. Yanımda değil annen, yolunu gözlediğin baban. Bulamadım ben sana özgürce oynayacağın bir vatan. Fotoğraf var olur mu? Gözleri gülüyor anne ve babanın lakin sen sırtını dönmüşsün fotoğrafta da. Bak, ben un yüklendim sana, bir zeytin dalı aldım azığına, bir tek kuyu taşıdım yanımda, bir portakal ağacı suladım, masal kitapları getirdim, oyuncaklar, kan kokmayan elbiseler sonra adına yazılmış şiirler ve çikolatalar. Neredesin Hanzala? Yüzüne bakmaya dayanmaz ya ağlamaktan kurumuş gözlerim, belki başını okşar uğruna kalem tutmuş ellerim.

Haklısın elbiseler değil ama hava kan kokuyor hala, kuyuyu kapattılar, oyuncakları kırdılar, fotoğrafı yaktılar, suladığım portakal ağacını söktüler, ekmeğini aldılar elinden lakin ben peşindeyim Hanzala. Dört mevsim sayarsam peşinde, yaklaşır mıyım sana? Peki, nefes alıyor olur musun sen hala? Soluğumu da sana vermeye razıyım ben oysa.

Ömrümü yoluna tüketeceğim de, bulacağım seni yine Hanzala. Bu kan kokan vatanda olmazsa özgür Filistin’de tutacağım ellerinden. Beytülmakdis’e yürüyeceğiz seninle biz daha. Ümran’ı, Aylan’ı ve gidenleri biraz bekleteceğiz Hanzala.’’(Büşra Çelik)

Bunları yazarak Kudüs yollarına düşen Büşra’yı tanıttı Rabbim yüreğime. Sizin yüreğiniz de burkulmadı mı? Bir genç kız ki! Lösemiye meydan okuyup rabbinin aşkı ile sevda şehirlerini sevda edinmiş melek bir kalp işte.

Eylül’üm; yüreğine çizdiği Kudüs resmiyle yol almış, yalnızlığı, çileyi heybesine doldurup. Fatma Nur’um ki; ışığıydı ilmi, yüzüne yansıyan. Elif’imin yüreğinden dökülen heyecanla okuduğu şiirler.

Bir anne bir Kudüs yapacaktı inandık buna, üstadın dediği gibi… Selahaddinleri büyütecek analar yetişiyordu çok şükür

Nilüfer zontul Aktaş 

Yazar Yazıları Haberleri