Allah'a gönülden bağlanmak; O’nu her durumda bağlılık ve sadakatten vazgeçmeyecek kadar çok sevmek ve O’na karşı içi titreyerek korku duymaktır. İnsan ancak o zaman, Allah'ın hoşnut olmayacağı davranışlarda bulunmaktan şiddetle kaçınabilir.
Rabbimiz kullarını bütün ibadetlerinde samimiyet ve teslimiyete çağırır. Müminlerin bu üstün ahlâk özellikleri, Allah’ın kullarına müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdiği elçilerinde çok güzel örneklerle tecelli eder.
"Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelen biriydi." (Sad, 17) buyurur Allah... Ki her davranışında!..
Samimiyetle, gönülden Allah’a yönelmek kurtuluşa vesiledir. “Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
Bediüzzaman, insanın aczi ve düşmanların çokluğu sebebiyle bir dayanak noktasına muhtaç olduğunu, ancak o noktaya yöneldiğinde, onun yardımıyla ihtiyaçlarını giderip, düşmanlarını def edebileceğini ifade eder.
"İnsan zaiftir, belaları çok... Fakirdir, ihtiyacı pek ziyade... Acizdir, hayat yükü pek ağır... Eğer, Kadir-i Zülcelal'e (Cenab-ı Hakka) dayanıp tevekkül etmezse ve itimat edip teslim olmazsa, vicdanı dâim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler (sıkıntı ve zahmetler), elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder".
"Ahsen-i takvim suretinde (en güzel şekilde) yaratılan insan, hayat-ı dünyeviyeye hasr-ı fikr etse (bütün hissiyatiyle dünyaya yönelse), yüz derece sermayece hayvandan yüksek olduğu halde, yüz derece serçe kuşu gibi bir hayvandan aşağı düşer."
Öyle ya; insan burada misafirdir. Misafir, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Misafirliği sona erdiğinde, bu fani dünyadan da çıkacaktır. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalışmalı. Hayatını, kendisini yaratan Rabbinin rızası yolunda sarf etmeli ki karşılığı büyük bir mükâfat olsun. Rabbinin Katında övülmüş bir makama ulaşabilsin.
İnsan kulluğunun şuurunda olduğu sürece Allah katında değerlidir. Bu sebeple Allah'a gönülden yöneliyor, yaptığımız hatalar için O'na itirafta bulunuyor ve yalnızca O'ndan yardım diliyoruz. Dünyaya kulluk ve ibadet için gelmiş olan bizler aczimizin şuurundayız, muhtacız; her şeyi, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Sonsuz Kudret Sahibi Allah'tan istiyoruz.
“Bir maksut ki fenâda mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünkü fâniyim. Fâni olanı istemem, neyleyeyim?.. Bir mâbud ki zevâlde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünkü nihayetsiz muhtacım ve âcizim. Âciz olan, benim pek büyük dertlerime devâ bulamaz, ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevâlden kendini kurtaramayan nasıl mâbud olur?” (17. Söz)
Fuat Türker