İnsan kendini kusursuz gördüğünde -Kur'an'ın ifadesiyle-azgınlaşır. Gaflet insanı mahveder. Kendini eleştirmeli, kusurlarını ve aczini kabul etmesi lazım ki, insan kendini geliştirip, mükemmele ulaşabilsin.
Bediüzzaman'ın ifadesiyle, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz tevil ile tevil ettirir. “Kabullenen ve rıza gözüyle bakan hiçbir kusur göremez.” (Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn) sırrıyla, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir peygamber-i âlîşan“Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğü emreder—ancak Rabbim merhamet ederse o başka.” (Yusuf Sûresi, 53) dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir?"
"Nefsini ittiham eden(suçlayan), kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder(sığınır). İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstahak olur."
Peygamber(asm), kusurunu itiraf edene dahi "Dön git, tevbe et. Allah'ın affetmeyeceği günah yoktur." buyururken insanların, başkalarının kusurlarını araştırmaları hatadır. Ki mükemmel insan yoktur; bizler her an hata yapabilecek varlıklarız. Diğer insanlarda kusur aramak yerine, öncelikle kendimizi gözden geçirmeliyiz.
Hata içindeki insanın ise kendisine değil, yaptığı kötülüğe düşman olmalı, onun için dua etmeli. Peygamber(asm) gibi merhamet etmeli. İçki içtiği için bir sarhoşa, "Allah seni rezil rüsvay etsin!' diyen Müslümanları, "hayır, sakın böyle demeyiniz, ona karşı böyle yapmakla (sövüp saymakla) şeytana yardımcı olmayınız" diyerek uyaran Peygamber(asm) gibi.. (Buhârî, "Hudûd", 35)
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, sana Safiyye'deki şu şu hâl yeter!" demiştim. (Bundan memnun kalmadı ve 'öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsad edecekti.' buyurdu." Hz. Aişe şöyle devam ediyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir insanın (tahkir maksadıyla) taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi: 'Ben bir başkasını (kusuru sebebiyle söz veya fiille) taklid etmem. Hatta (buna mukabil) bana, şu şu kadar (pek çok dünyalık) verilse bile!'" (Ebu Davud, "Edeb", 40; Tirmizi, "Sıfatu'l-Kıyame", 52)
Allah’ın belirlediği kadere tâbîdir insan; hayatının başına dönse aynı hataları yine yapar. Allah pişman olması için onu yaratmıştır; hayır vardır. Yaptığı hatadan ibret aldığında bağışlanma diler, tevbe eder, aczini görüp Allah’ın kudretini gereği gibi takdir eder; Rabb'ine yönelir. Dolayısıyla hataları, inanan insanın hem Allah’a olan yakınlığının hem de imanî derinliğinin artmasına vesile olur.
Her musibetin ardında bir hikmet ve hayır vardır. Tümü, Allah’ın kulları için özel yarattığı olaylardır. İnsan bunun bilincinde olduğunda karamsarlığa, mutsuzluğa kapılmaz.
Her türlü kusurdan, noksan sıfatlardan, aczden, hatadan münezzeh olan yalnızca Allah'tır. Şânı yücedir, delili açık ve engindir. Celâl sahibidir. O, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücud ki, benzeri asla yoktur. O'ndan başka her şeyin varlığı ve yokluğu eşittir, Kendisi ise kâinattaki varlıkların mahiyetleri gereği olan kusurlardan pâk ve berîdir.
"Ya Rabbi! Halimi görüyorsun, çaresizliğimi biliyorsun. Gizli yalvarışımı duyuyorsun, beni Sen’den ümit kesenlere katma. Kusuruma bakma, daha fazla bekletme, ümitsizliğe atma. Rahmetine güvenim tamdır. Gönlümdeki aşk ateşini yandır. Beni sevgine kandır, sevgini eksik etme. Sen’in büyüklüğün önünde boyun eğdim, secdeye kapandım, beni bağışla." Hz. Ali (r.a.)
Fuat Türker