Ne de çabuk yorulur insan ne de çabuk bıkar. Kendine verdiği hükümler idamlık noktasındadır. Acımaz kendine farkında olmadan…
Ne çok ister, ne çok kıyar kendine de istedikçe…
Kanâât ruhu tenden alıp aslî olgunluğa çıkaran yegâne gemi idi. Şecaat ile gözü pek yürüyebilirdi bu yolda.
Sonra verenin var etme, verme ve alma makamına itaat ettikçe doyardı gözü, doyardı kalbi, doyardı azaları bir bir…
Her teslimiyet bir duraktı. Her durak ruhuna açtığı dinginlik sofrasıydı insanın.
Sincaplar ihtiyacı dışında ceviz almadılar hiç/ ağaçlardan
Arılar bal özleri /çiçeklerden…
Bitkiler suyu/ topraktan… Hiç almadılar fazlasını…
Nasıl da kanâât içseldi fıtratlarında onların ve tabiattaki tüm canlıların… Ya insanoğlu… bihaber miydi fıtrattan. Bu tamahkârlık aç gözlülük nedendi… Ve acelecilikle neden bozma eğiliminde idi şeffaf narin yüreciğini.
Ve insan acelecilik kalıbında boğulurken sabır ve kanâât/kârlık en tatlı meyve olarak sunulmuştu bedenin en özel kabına… Ne kârlı alışverişti bu, beraberinde idrak meyvesi yetiştirmiş olana.
İdrak ilimle başlardı. İlim ki insanı Allah’a dost kılardı. Amelleri artıran, uzağı yakın edendi. her şeyi görmek, bilmek, duymak yoktu fani bedene… cüz’i idi her şey. lakin ilim ile ilm/ekleniyor dokunuyordu satır satır…
İlim ile Rabbine yâkin olan insan! yüreğinin en içtenliğiyle Rabbini duyuyor, görüyor, biliyordu. Bildikçe teslimiyet selameti içinde oluveriyordu… teslim oldukça kanââtkarlık ,tefekkür tezekkür, şükür, ibadet, hayırlı intiba ile hayatını anlamlı kılıyordu.
Kalbin daralan sokaklarını genişletendi bunlar
Kalbin genişleyen sokaklarında idi Rabbi’de /yine huzur ilham ederek…
Haşyet ile dünya darlıklarını bertaraf ederken, karanlık kuyuları yusufî aydınlıkla genişleyen ruh, her türlü ivedilikten içine hapsedilmişliklerden uzak kalıyordu.
En ince hareketimizden haberdar olarak Allah’ı bilme bilgisi de, ruha dinginlik sofrası açan mühim bir bilgiydi ve bizi tertip üzere kılandı.
Kanââtkar kişi edebinden, fazlaya göz dikmezdi. Hayâ ile yürürken hayatın yollarında, bu yolu anlamlı kılan yine Rabbe sevdamız, ünsiyetimizdi. Bu terbiye azap korkusundan ziyade Yaratana karsı hissedilen ar duygusu idi ve günahlarımızla aramıza perde olacak mümtaz bir örtüydü.
Yorulsa da beden Hakka arzdı, ruh rahattı.
Yılsa da beden dünya yükünden, kanââtkâr ruh rahattı. Teslim olduğu sevda haktı. Kanaat oldukça kanatlar takılırdı ruhuna, tüm ıstıraplar aşka dönüşürdü. Veren ve alan merci derin bir sevda olarak oturdukça gönül tahtına kanatlar çoğalacak, kanatan her şey ruhunda anlam bulacaktı.
Kemal noktayla hayatın çile süreci, aşkla Rabbe yürüyüşe dönüşecekti..
Kanâât /yüreğine kanat takardı insanın… Dinginlik hafiflik huzurdu bu da, nimetin en lütûfkârıyle…
Nilüfer Zontul Aktaş