Kâinatta, sayısız varlığın birbirleriyle olan uyumu ile oluşmuş muhteşem bir düzen vardır. Kâinatın işleyişini sağlayan bu düzen, akılları hayrete düşüren detaylarla kusursuzca yaratılmış ve ince ayarlarla dengelenmiştir. Bu, “Şeriat-ı fıtriye”dir. Rabbimiz, yarattığı sistemleri ve düzeni kontrolünde tutar, uyumu korur. Kâinat bütünüyle, olağanüstü düzeni ve ölçüyü, Allah’ın kusursuz yaratmasını işaret eder.
Bediüzzaman, her şeyin ölçü ile bağlandığını, kaderin her şeye bir miktar verdiğini şöyle ifade ediyor:
“Nakkaş-ı Ezeli gözümüzün önünde kışın beyaz sayfasını çevirip, bahar ve yaz yeşil yaprağını açıp, yeryüzü sayfasında üçyüzbinden fazla çeşit mahlûkatı kudret ve kader kalemiyle en güzel şekilde yazar. Birbiri içinde birbirine karışmaz; beraber yazar birbirine mani olmaz. Teşkilce, suretçe birbirinden ayrı, hiç şaşırtmaz, yanlış yazmaz.”
Nakkaş-ı Ezeli kudret ve kader kalemini eksiksiz ve kusursuz kullanır. Kâinattaki bütün olaylar, Rabbimizin iradesinden gelen şeriat- ı fıtriye ile düzenlenir.
Kâinattaki mu’cizevî uyum, Yüce Allah’ın âyetidir. Samimiyetle bakabilen bir göz, bütün varlık âleminin yalnızca Allah’ın âyetlerinden oluştuğunu kavrayabilir. Kâinatta her milimetrekaredeki âyetler, sonsuz güzellikleri sanatının içinde yaratan Rabbimizin varlığını, İlahî isimlerini ve sıfatlarını bize gösterir, bildirir.
İnsan yalnızca kendi yaratılışını, ya da bir varlığı incelediğinde, sistemlerdeki müthiş uyumu ve plânlayan büyük ve eşsiz gücü görebilir. Kâinattaki düzen, tesadüfe kesinlikle yer olmadığının ve Allah’ın varlığının açık delillerinden biridir.
Yaratılmış her şey bizim için Allah Katından bir nimettir ancak bunları görebilmek için öncelikle düşünmemiz ve "eğer farklı olsa nasıl olurdu" şeklinde kıyas yapmamız gerekir. O zaman Allah'ın her şeyi ne denli hassas ölçülerle uyum içinde yarattığını kavrayabiliriz. Allah'ın koyduğu doğa kanunları ve bu kanunlar dahilinde yarattığı olaylar üzerinde düşünmek, ‘akıl kullanmak’, Kur'an'ın bu konuda vurguladığı önemi bir bilgidir.
Kâinattaki kuvvetler, uzaydaki boşluklar, atomdaki proton ve elektronlar, güneş sistemi, kusursuz yörüngeler; muhteşem uyumu, yaratılmış her şeyde görmek mümkündür.
Güneşe olan uzaklığımız, atmosferdeki oranlar, yerçekimi, tüm evreni ahenk içinde yaratan ve yarattıklarını insanın emrine veren sonsuz kudret sahibi Allah'ın eşsiz yaratma sanatıdır.
Meselâ Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 29 km’de bir doğru çizgiden yalnızca 2.8 milimetrelik bir sapma gösterir. (Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1993) Eğer bu sapma 0.3 milimetre az veya 0.3 milimetre daha fazla olsa, yeryüzündeki canlılar donarak veya kavrularak ölürlerdi. Küçük bir bilye değil söz edilen, dev kütlesiyle Dünya’nın bu hareketi, milyarlarla ifade edilen büyüklükteki sistemlerin milimetrik dengelerle korunması mucizesidir.
Yalnızca Dünya ve Güneş mi? Milyarlarca yıldız ve galaksi kusursuz bir uyumla, tespit edilmiş yörüngelerinde sürekli hareket ederler. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı bulundukları sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen içinde yaklaşık 300 milyar yıldız bulunan galaksiler birbirlerinin içinden geçerler; ancak kâinattaki düzen ve uyum asla bozulmaz.
Hayat kaynağımız suyun ise özellikleri ve önemi kadar oluşumu da oldukça düşündürücüdür. İki hidrojen atomu ve bir oksijen atomunu su molekülü oluşturacak şekilde birleştirmek, yüzlerce yıl da bekleseniz oldukça zordur. Ancak dünyanın her yerindeki denizler, nehirler ve göller; tamamı Allah’ın üstün yaratmasına örnektir.
Bedenimizde de Allah'ın uyum içinde yaratmasına yüzlerce delil vardır. 100 trilyon hücreden oluşur bedenimiz ve içlerinde 200 bin çeşit ürün üretilen her bir hücre muhteşem özellikleriyle bilim adamlarını hayran bırakır. Bu trilyonlarca hücre, bizi yaşatmak için uyum içinde çalışır ve tümü birbiriyle akıl almaz işbirliği içerisindedir.
İnsan ne kalbinin atışını, ne de nefes almayı kendisi kontrol edebilir. Hatta tükürük bezlerinin faaliyetlerini bile denetleyemez. Tüm bunlar gibi bedenimizde gerçekleşen sayısız fonksiyon, bizim hiçbir müdahalemiz olmadan, kusursuz bir uyumla işler. Her saniye bedenimizde milyarlarca bilgi işlenir, değerlendirilir. Bizim ise bu hayranlık verici hızla gerçekleşen işlemlerden haberimiz bile yoktur. Güleriz, konuşuruz, yemek yeriz, düşünürüz ama bu işlemler için bir çabamız yoktur. Ufak bir gülümseme için dahi yüzümüzdeki on yedi kasın aynı anda çalışması gerekir. Bunlardan birinin çalışmaması, gülmeyi farklı bir yüz ifadesi haline dönüştürür. Sahip olduğumuz bilinç ve zekâya rağmen, bu işlemler tamamen bilgimiz dışında oluşur.
Kur’an ayetleri, gözleri kâinat kitabına yönlendirir. “... İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Sûresi, 3-4)” buyrulur ayette ve Allah’ın Sani sıfatına dikkat çekilir. Kur’an, büyük Sanatçının eserlerini kare kare bize izletir. Her kare O’nun bir tablosudur. Eşsiz benzersiz bir tablosu...
Bizler her dönem teknolojinin nimetlerinden yararlandık, doğaya müdahale ettik. Bu, birçok alanda hayatımızı kolaylaştırdı ancak her müdahalemiz çevrenin büyük zarar görmesine yol açtı. Hatta kimi canlı türlerini ellerimizle yok ettik. Şeytan, “Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim” (Nisa Suresi, 119) demişti; uyduk emrine, doğanın dengesini bozduk…
Sorumluluğumuz; Allah'ın kâinattaki ve bedenimizdeki ayetlerini görmek ve gördüğümüz bu uyum içindeki sistemlerin mükemmelliğinden yola çıkarak Allah'ın sonsuz ilmini, kudretini ve benzeri olmayan yaratma sanatını kavramaya çalışmaktır.