Bugün ise Gazze. Ah Gazze! İçimizdeki lime lime olmuş insanlık!
İnternetteki kanlar içinde, yanmış çocuk fotoğrafları yürekleri acıtıyor. Müslüman, Hristiyan ya da Musevi vicdan sahibi herkes bu zulme "hayır" diyor. Ama en çok da biz Müslümanların canımızın acıması lazım. Birbirimize kin ve nefretle baktığımız, sevgiyi, şefkati esas almadığımız, hâlâ bir ve birlik olmadığımız için! "Namaz kılın" emrine uyup "kenetlenmiş bina gibi saf bağlamak" emrini göz ardı ettiğimiz için!
Duyarlı olmak, bir şeyler yapmaya çalışmak elbette vicdanî sorumluluğumuz. Ancak çözüm tweet ya da slogan atmak değil. Çözüm ittihad-ı İslamdır. Birlik olmak, kenetlenmiş bina gibi saflar halinde zulme karşı mücadele etmektir.
“Allah'ım zalimlere göz açtırma. Senin lanetin zalimlerin üzerine olsun!” duamızdır ancak fiilî dua da gereklidir.
Müslüman akan kanları, aç ve susuz insanları, harap olmuş evleri ve içlerindeki yoksul insanları görebilmeli. Masum çocukların ve kadınların çığlıklarını işitebilmeli.
Şahit olduğumuz olaylar Deccalî tuzakların büyüklüğünün ve fitnesinin boyutlarını gösteriyor. Akan her damla kandan biz de sorumluyuz; hakkı, hakikati, iyiliği, barışı hâkim kılmak için birleşmek ve "kurşunla kaynatılmış" gibi birlikte mücadele etmeyi sorumluluk olarak kabul etmediğimiz için!
Birlik olmayı önemsemediğimiz için!
Yaşadığımız dönem, gaflete kapılma, sessiz kalma, umursamaz davranma, yalnızca kendini ve ailesini düşünme, nefsâni tartışma ve çekişmelerle vakit öldürme dönemi değil. Milyonlarca Müslüman zulüm altında yaşarken ve çözüm İslam Birliği iken çaba göstermemek vicdansızlık olur. Her Müslüman, Allah'ın emri gereği, İslam ahlâkının yaygınlaşması için gayret etmeli. Dünyada bu sorumluluğu üzerine almaktan kaçınan insan ahirette bu sorumsuzluğunun altında ezilebilir.
Müslüman, dünyanın her yanındaki akan her damla kandan, zulme uğrayan, yaralanan ya da hayatını yitiren her insandan kendisini sorumlu hissetmeli. Zulme son verecek büyük güç olan İslam Birliği için hiçbir çaba içerisine girmeyen kişi, bunun ağır vebaline de hazır olmalı.
İnsanların birçoğu Myanmar’da, Gazze’de, Pakistan’da, Irak'da, Kırım'da, Çeçenistan’da, Keşmir’de, Patani’de, Çad’da, Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında bilgili değil. Hatta bu bölgelerin yerini bilmek bir yana, adını bile duymamış insanlar var. Oysa bu bölgelerde yıllardır şiddet gören, zulme uğrayan, baskı altında, aç ve yoksul yaşayan insanlar bizim din kardeşlerimiz.
Diğer taraftan yaşanan zulüm ve haksızlıkların bilincinde olduğu halde yardım edebileceğini düşünmeyen bir çoğunluk da var. Bu yapıdaki kişi zulmün engellenmesi için elinden bir şey gelmeyeceğine kendisini o denli inandırmıştır ki, vicdanında hiçbir kıpırdanma olmadan kendi rutin hayatını rahatça sürdürür. Oysa her insanın, zulme dair okuduğu haberler ve gördüğü görüntüler karşısında vicdanı sürekli diri olmalı.
Peygamberimiz(sav) buyuruyor: "Mü’min kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, bizden değildir.” (Hakim, IV, 352, Haysemi, I, 87)
Yüce Allah buyuruyor: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katın-dan bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)
Umursamaz, kayıtsız, kendini kurtarma peşindeki bir yaklaşım Müslümana yakışmaz. Kesinlikle herkesin, acı içindeki masum insanlar, tecavüze uğrayan kadın ve çocuklar için yapabileceği bir şey vardır.
Yeryüzündeki zulmün temelinde dinsizlik vardır ve inanan her insan dinsizliğe karşı fikir mücadelesi yapabilir. Allah'ın varlığını, gücünü anlatmak, Allah’ı tanıtmak, Allah korkusunu ve sevgisini öğretmek, ahireti, cenneti, cehennemi ve dünyadaki sorumluluklarımızı hatırlatmak, bu acımasızlıkların son bulması için atılacak ilk adım. Ve bu adımı samimi her insan atabilir.
Dinsizliğin insanlığı yıpratıcı, yıkıcı etkilerini ortadan kaldırarak, din ahlakının güzelliklerini yerleştirmek, tüm insanlara yapılan yardımdır. İslam’ın anlamı olan barış, hoşgörü, sevgi ve şefkati esas alan bu çaba, baskı ve eziyet yapan kişilerin de vicdanlarını harekete geçirebilir. Ve böylece yeryüzünde zulüm engellenebilir.
İslam Birliği bugün kaçınılmaz bir ihtiyaç. Güçlü bir beraberlik ve dayanışma zorunlu. İslam âleminin ortak sesi olacak, dünyaya hoşgörüyü öğretecek, Müslüman olan ve olmayan her insana refah ve huzur getirecek olan İslam uygarlığının yeniden inşası için çaba göstermek, Allah’ın ipine hep birlikte sarılmak en önemli sorumluluklarımızdan olmalı.
"Yapabileceğim hiçbir şey yok, elimden bir şey gelmiyor" diyen Müslüman, İslam Birliğinin kurulması için Allah'a samimi ve yoğun bir şekilde dua edebilir. "Hayır, bunu da yapamam" diyen kişiye şunu hatırlatmalı; zulme rıza gösteren, göz yuman, karşı çıkmayan, zulme ortak demektir.
Masum insanların kanı akarken kimi zaman sadece izlemekle yetindiğimiz nice bayramlar yaşadık. Dünya Müslümanları, Allah’ın ipine hep birlikte sarıldığı, akan kanlar dindiği ve yeryüzündeki yangın söndüğünde; ancak o zaman bayram “bayram” olur.
Rabbimiz vaadinden dönmez. O, nurunu tamamlayacak ve İslam ahlâkını yeryüzüne hâkim kılacak. Ancak bu süreç bizlerin imtihanıdır.
"Kim cehd ederse (çaba gösterirse), yalnızca kendi nefsi için cehd etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir." (Ankebut Suresi, 6)
Fuat Türker