Allah'ın buyruklarının ancak eksiksiz olarak yerine getirilmesiyle gerçek din ahlâkı yaşanır. Birçok insan ise böyle yaşamayı reddeder. Allah'ın hükümlerine tam olarak itaat edip teslim olmaz, nefsinin de tatmin olacağı bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışır. Dinin kurallarına uymak yerine, dini, kendi kuralları ve prensiplerine uygun hale getirmeye uğraşır. Din ahlâkını, kendi kuralları ve mantığına uygun düştüğü sürece yaşar, aksi halde reddeder. Bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü gerçek din, insanların kurallarıyla değil, Allah'ın hükümleriyle yaşanır.
Allah’ın her hükmünde birçok hikmet gizlidir. Fakat insan, olayları kendi kısıtlı aklı ile değerlendirir ve Allah’ın hükümlerini kavrayamaz. Sonsuz akıl sahibi olan Allah, zaman ve mekândan münezzehtir. Zaman ve mekânı yaratan, insanı zamana ve mekâna tabi kılan da O’dur. İnsan, bir dakika sonrasında ne yaşayacağını bilemez ancak Rabbimizin hükmü kıyamete kadar geçerlidir ve her zaman en doğru, en hayırlı, en hikmetli olandır.
İman etmeyen insan, bu gerçeğin şuurunda değildir. Her olayın belirli sebepler sonucu ya da tesadüfen oluştuğunu düşünür. Allah’ın hükümlerindeki hayır ve hikmeti göremez.
Allah her olayı sonsuz kudretiyle yaratırken, araya sebepleri koyar; kullarını imtihan eder. Hem yarattığı olayları, hem de sebepleri her an kontrolü altında tutar. Sebepler, Allah'ın sonsuz gücünü kavramamız yönüyle önemlidir. Rabbimiz Kur'an'da, gölgeyi yarattığını ve ardından güneşi ona sebep kıldığını bildirir. Benzer şekilde Enfal Sûresi'ndeki bir ayette Allah, olacak olanı gerçekleştirmek için bir başka olayı delil kıldığını haber verir. Söz konusu ayetler gerçekte büyük bir sırrı içerir ve insanın hayata bakışını değiştirir. Bu ayetlerdeki hakîkati kavramak, hayatı kavramaktır. Ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle, sebeplere sadece bir “perde” nazarıyla bakan insan için, Allah’ın sebepler perdesi arkasındaki kudretini, ilmini anlamaktır. O’nun, hüküm verenlerin Hâkimi olduğunun şuuruna varmaktır.
Müminler, Allah'ın her şeyi bir hayır ve güzellikle yarattığının, her olayın-hatta musibetlerin- bir hikmetle geliştiğinin, kaderlerinde olanı yaşadıklarının bilincinde hareket ederler. Rabbimizin verdiği tüm nimetlere şükür içindedirler ve yalnızca O'na tevekkül ederler.
Bu sebeple, iman etmeyen insanların yaşadıkları endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilerek, yalnızca O'na yönelip dönerler. Allah'ın hükümlerine uygun bir hayat sürdüklerinde, kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler.
İnsanların yaratılışına en uygun olan, Allah’ın dinidir. İnsanların kendi mantıklarına, kültür ve birikimlerine göre çıkardıkları sonuçlar, sıkıntılara sebep olur.
Din her yere hâkimdir. İnsan, dini yaşamaya çalışırken elbette birçok çok zorlukla karşılaşır, acılarla karşılaşır. Cesur, kararlı ve iradeli olmalı, insanların çoğunluğuna göre değil, Kur’an’a göre hareket etmelidir insan.
Kur’an’a tabi olmak, Kur’an’la yaşamaktır. Allah’ın hükümlerini gözeterek sürdürülen bir hayat en zevkli, en keyifli, en rahat, en heyecanlı, en mutlu yaşama şeklidir. Kur’an’dan uzak yaşayarak dünyadan kâm aldığını, eğlendiğini düşünen insanlar gerçekte sürünürler; müthiş canları yanar.
Kişiye göre din yaşanmaz. Samimi insanın yaşadığı; hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan, hüküm koyanların hâkimi olan Allah’ın dinidir.
Bizler zamana ve sebeplere tabiyiz. Allah'ın ledün ilmini anlamaktan elbette aciziz. Rabbimizin dilediği her ne ise haktır, gerçektir, bizim için en hayırlı olandır. Hükmü, O’ndan güzel olan yoktur… Her hükmüne; "amenna ve saddakna."
“Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve Sana hizmetkârım ve Senin rızanı istiyorum ve Seni arıyorum.” (Sözler, 8. Söz)
Fuat Türker